Üçüncü dünya savaşının eşiğindeki Dünyamız yeni bir döneme girişin sancılarını yaşıyor. Çok kutuplu bir dünyaya geçiş süreci tahmin edildiği gibi sarsıntısız olmuyor.
Ancak bu süreç başladı ve hükmünü çoktan koydu.
Buradan geri dönüş yok.
Batı dünyasının 500 yıllık hegemonyası sona erirken, Asya eski güzel günlerine dönüşün işaretini veriyor ve dünyanın geri kalanlarına da yol açıyor ve yön gösteriyor.
İşte bu durum, Asya’nın doğusu ve batısında, kuzeyi ve güneyinde yaşayan Türk toplumları, halkları ve ulusları için de yeni bir dönemin başlangıcı anlamına geliyor.
Rusya ve Çin’in Stratejik Gücü: Türk Devletleri Örgütü (TDT) ve Avrasya’nın Jeopolitik Geleceği
ABD ve Avrupa’nın göreceli olarak güç kaybı ve gerileme süreci içine girmesi Türkiye gibi klasik anlamda uyumlu bir NATO üyesini yeni arayışlara yöneltti. Rusya’nın, özellikle Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üyeleriyle koordineli olarak artan askeri gücü ve Çin’in Anakara Asya’daki ekonomik büyümesi, Türk Devletleri Örgütü (TDT)’nün genişlemesi ve Avrasya’nın jeopolitik istikrarı açısından önemli denge unsurları oluyor.
Bu gelişmeler, bölgedeki siyasi dinamikleri şekillendiren ana faktörlerden biri olarak öne çıkıyor.
Türk Devletleri Örgütü (TDT), son olarak Kazan’da gerçekleştirilen BRICS+ Zirvesi ile yeniden şekilleniyor ve Avrasya bölgesindeki yeni çatışma ve işbirliği durumlarına hazırlanıyor.
TDT’nin yapısı
Başlangıçta Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) olarak bilinen Türk Devletleri Örgütü, 2009 yılında hükümetler arası bir örgüt olarak kuruldu. Birincil amacı Türkmen devletleri arasında kapsamlı iş birliğini teşvik etmektir. Kurucu üye devletler olan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’ye daha sonra Ekim 2019’daki 7. Bakü Zirvesi sırasında Özbekistan tam üye olarak katıldı. Macaristan’a Eylül 2018’de Kırgız Cumhuriyeti’nin Çolpan-Ata kentinde düzenlenen 6. Zirve’de gözlemci statüsü verildi. Kasım 2021’de düzenlenen 8. Zirve’de Türkmenistan, Kasım 2022’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve 2023’te Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) Örgütün gözlemci üyesi oldu.
Bu ortaklığın amacı bölgede barışı ve istikrarı güçlendirmek, üyeler arasında uluslararası iş birliğini ve pazarlarının ortak gelişimini teşvik etmek. Ortak payda olarak Türk dili kriterine dayanmasına rağmen, yaklaşım dışlayıcı değildir, bu nedenle farklı etnik kökenlere ve dillere sahip potansiyel üyeler de hoş karşılanır, ancak yine de Avrasya perspektifinden.
Dört temel kurucu unsur vardır:
-
Ortak tarih
-
Ortak dil
-
Ortak kimlik
-
Ortak kültür
Bu noktada, kısmen bu özellikleri taşıyan nüfus yapısıyla TDT’ye yeni üye olabilecek iki büyük küresel güç vardır.
Bunlardan biri 20 milyonluk Türk/Uygur azınlığıyla Çin Halk Cumhuriyeti, diğeri de onlarca Türk soydaşı halkı içinde barındıran ve onlara özerk yönetim imkanı tanıyan Rusya’dır.
Rusya Federasyonu içinde yer alan 21 özerk cumhuriyetten 7 tanesi (Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan, Saha (Yakutistan), Tuva, Hakasya ve Altay Cumhuriyetleri) Türki halklarca oluşturuldu.
Bu düşünce başlangıçta bazılarına ters gelebilir. Onlar muhtemelen yıllarca Soğuk Savaş ve ideolojik bakış açısıyla Türk devletleri ile Çin ve Rusya’yı düşman veya rakip olarak görmeye alışmıştır.
Oysa günümüzde, her ne kadar ABD’deki neoconlar aksini savunsa da, ideoloji değil jeopolitik ve jeo-ekonomi ön plandadır.
Türk dünyası açısından önemli olan ticaret yollarına eklemlenmek, denize çıkışı bulmak ve ekonomik kalkınma için bölge güçleriyle işbirliğini geliştirmektir.
BRICS oluşumu, Çin’in Kuşak ve Yol girişimi ve Rusya’nın Avrasya Ekonomik Birliği bunun için ideal fırsatlardır.
Başkurdistan’daki Kazak-Rus Zirvesi
Buna bir örnek vermek gerekirse, Rusya ile Kazakistan arasında 26-27 Kasım tarihlerinde Ufa’da düzenlenen Bölgelerarası İşbirliği Forumu’nu gösterebiliriz.
Rusya Federasyonu Özerk Başkurdistan Cumhuriyeti’nin başkenti Ufa’da, sanayi kapsamında bölgelerarası ve sınır ötesi işbirliği programı imzalandı.
Geçen yıl Astana’daki Forum’da konuşan Rusya Devlet Başkanı Putin: “Rusya ile Kazakistan arasındaki ortaklıkta bölgelerarası bağlar merkezi bir rol oynuyor” demişti.
TDT’nin asil üyesi olan Kazakistan, aynı zamanda Avrasya Ekonomik Birliği’nin (EAEU) ve EAEU Gümrük Birliği’nin de üyesi.
Kazakistan ve Rusya, ayrıca Şanghay İşbirliği Örgütü ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü üyeleridir.
Rusya’nın en büyük demiryolu Trans-Sibirya, Kazakistan’dan geçer.
Ukrayna’da ABD tarafından tezgahlanan savaş Rusya’nın jeopolitik ve ekonomik anlamda yönünü Batı’dan Doğu’ya çevirmesine yol açtı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bunu çok sefer açıkça dile getirdi ve tüm diplomatik ziyaret ve girişimlerinde bu gerçeği vurguladı.
Avrasya’da “Türk Yolu” Stratejisi: ABD Hegemonyasının Gerilemesi ve Yeni Jeostratejik Dönüşüm
Avrasya’da “Türk Yolu” stratejisini meşrulaştırmak için öncelikli avantaj, ABD hegemonyasının gerilemesi ve Batı ile Doğu arasındaki, özellikle NATO ile Çin-Rusya ekseni arasındaki rekabetin yoğunlaşmasıdır. Bu jeopolitik gelişmeler, Türk Devletleri Örgütü (TDT) ve diğer bölgesel aktörler için yeni stratejik fırsatlar yaratmaktadır.
Çok Kutuplu Dünyada Yeni Jeostratejik Sınırlar
Bu stratejik hareket, yıl boyunca çok kutuplu bir temele dayanan birçok girişimi motive etti ve Avrasya’nın, Güneydoğu Asya ve Afrika gibi bölgelerin büyük bir kısmının jeostratejik sınırlarını yeniden çizdi. Küresel güç dinamiklerinde yaşanan bu dönüşüm, sadece bölgesel değil, küresel düzeyde de önemli etkiler yaratmaktadır. Çin’in ekonomik büyümesi ve Rusya’nın askeri gücüyle bu değişim, küresel ittifakların yeniden şekillenmesine neden olmaktadır.
Türkiye ve Türki devletlerle birlikte Rusya’daki tüm Türki Özerk Cumhuriyetler için büyük bir gelişme fırsatı ortaya çıkarıyor.
Bu seneki jeopolitik dönüm noktası ağırlığındaki BRICS Zirvesi’nin Tataristan’ın başkenti Kazan’da yapılması, Kasım sonundaki sözünü ettiğimiz Rusya-Kazakistan Zirvesi’nin Başkurdistan’da düzenlenmesi, bunlar çok önemli bir olanağın kapılarını açıyor: Bölgesel kapsamlı işbirliği ve kalkınma.
Türkiye başta olmak üzere tüm TDT üyeleri ve gözlemci üyeleri artık Urfa kadar Ufa’nın da yolunu bilmek durumundadır.
Rusya, doğal kaynaklar açısından tahmini 75 trilyon dolarlık büyüklüğüyle (yeni Arktik bölgesiyle bu çok daha fazla olacaktır) Türk girişimcisi ve işçileri için Ergenekon’dan çıkış destanı gibi önemli ekonomik kurtuluşun anahtarı olabilir.
Çin de üretim ve yenilikçi teknoloji gücü de hakeza bölgesel ve küresel işbirliği açısından büyük bir olanaktır. Zaten Çin firmaları sonunda Türkiye’nin önemini anladı ve geliyor. Türk firmaları da epeydir bunu biliyor ve oraya gidiyor.
Türkiye, bugün Batı kampında sıcak paraya dayalı bir ekonomik kısır döngü içinde kıvranırken Asya’daki kardeşlerimiz her geçen gün daha çok kalkınıyor.
Yakutistan’dan Başkurdistan’a, Tataristan’dan Kırım’a, Saha Cumhuriyeti’nden Çeçenistan ve Abhazya’ya kadar geniş seçenekler var önümüzde.
Burada anahtar kelime, Rusya ve Çin gibi bölge güçleriyle, eşitlikçi, bağımsızlık ve kazan-kazan ekseninde yapılacak işbirlikleridir.
Batı’nın 500 yıllık sömürge geleneği artık sona ermelidir. Türkler artık NATO veya Kolektif Batı’nın Asya’daki ileri karakolu olmamalıdır.
Atatürk’ün dediği gibi “ışık doğudan yükseliyor” ve “Türkler Asyalı bir halktır.”
TDT bu açıdan önemlidir ama henüz yolun en başındadır.