Endonezya /Bali
Eğitim nedir diye düşünürsek, eğitim bireyi kültür ve bilgi sahibi etme ve dolaylı olarak da sosyalleştirme faaliyetidir. Bütün toplumlar eğitimlerinde kendi vizyonlarındaki ekonomik hayatın ve toplumun ihtiyaç duyduğu kadroları yetiştirmeye çalışır. Buna bağlı olarak Müfredat dediğimiz eğitim programı eğitimde “ne öğretelim “sorusunun yanıtıdır. İhtiyaçlar, anlayışlar bu yanıtları belirler, toplumdan topluma değişiklik sergiler. Müfredatın kısaca milli devletlerin temeline uygun olması beklenir. Ancak birçok ülkede öğretim programları ülkelerin gelecekleriyle uyuşmamakta, daha ileri olduğu düşünülen ülkelerin eğitim tiplerinden kopya edilmeye çalışılmaktadır. Bir üçüncü dünya ülkesinde üretim ekonomisi önemliyken, aksine öğretim programları tüketici yetiştirme amacına hizmet etmektedir. Çare tabii ki müfredatların baştan ele alınarak, gerçekçi, bilimsel ve halkı birleştirici, refaha ulaştırıcı, barışçı ve huzurlu ortam yaratıcı, kültürel değerleri koruyucu özellikleri barındırarak yapılandırılmasıdır.
Sözkonusu değişiklikleri gerçekleştirmek büyük bir politik mücadele konusudur ve kısa bir zaman aralığında değişim beklemek oldukça zordur. Bu bakımdan biz öğretmenlere düşen görev varolan müfredat sınırlarını olumlu yönde zorlamak, öğrencilerin farkındalıklarını artırmak, dünyaya eleştirel bir bakışla bakmalarını , bilime ve ilime saygı duymalarını sağlamak, değişik kültürleri tanıtmaktır.
Şimdi bahsettiğim uygulama yurtdışında Asya’da bazı uluslararası okullarda “Duvarların Ötesinde Eğitim” (Week Without Walls) olarak isimlendirilmiştir. Her yıl değişik seviyelerdeki öğrenciler yaşlarına göre ya yurtiçinde ya da yurtdışında 5 günle bir ay arası okuluna göre değişen sürelerde öğretmenleriyle öğrenimlerine okul dışında devam etmektedirler.
Amaç çok yönlüdür, ülkelerin günümüzdeki durumunu anlamak için o ülkenin coğrafyası, iklimi, tarihi, kültürü, dini, üretimi, üretilenin dağıtımı, tüketim şekilleri, yaratılan faydaların/zenginliklerin bölüşümü gibi gerçek hayatta olagelen gerçek ilişkileri öğrencilerin anlamasını sağlamaktır. Kısacası, derslerde öğretilenle hayat arasında bir bağ kurabilmektir ve dahası öğretilmeyeni de farketmektir, keşfetmektir, söz konusu ülkenin zenginliklerini, hammaddelerini tanımak, nelerin, nerelerde ve nasıl üretildiği ve dağıtıldığını görmektir, yaşam biçimlerini ayırtedebilmek, nedenle sonuç arasında bir bağ kurabilmektir. .
Bu açıklamalarımdan anlayacağınız gibi uygulanmasından fayda umduğum ders dışında eğitim progrmalarını birçok okulda uygulama şansına eriştim. Hem çalıştığım ülkede bu ve benzeri programları denedim, Şimdi sizinle bir okulun bana verdiği görevle öğrencilerimi birçok kez götürdüğüm Endonezya’nın Bali adasındaki gezimizi paylaşacağım.
Gezi programını hazırlarken içine yukarıda bahsettiğim birçok olguyu yerleştirmeye çalıştım. Gün gün gezimizi inceleyelim ve öğrencilerimizin okul dışında yaptığı gözlem ve etkinliklerden neler öğrendiklerine bakalım.
Hazırlıklar
-
Okul dışında eğitim programı başlamadan öğrencilerimize 1 ay boyunca gözlemledikleri önemli gördükleri manzaraları nasıl iyi bir görsellikte fotoğraflayacaklarını ya da filmedeceklerini öğrettik. Kimi kamera üzerinden kimi de cep telefonu kamerası üzerinden deneyler yaparak düzgün resim çekmeyi, video kullanmayı öğrendiler. Bu kurs çok etkili oldu, öğrenciler yapacağımız okul dışı eğitimin herhangi bir gezi olmadığını, ciddiyetini anlamaya başladılar. Gezi sırasında bunlarla birlikte dönüşlerinde sunum hazırlayabilmek ve öğrendiklerini kaydedebilmek için dizüstü bilgisayarlarını da yanlarına almaya karar verdiler.
-
Öğrencilerle hazırladığım program üzerine konuştuk, ben yapabileceğimiz etkinliklerden bahsettim, onların isteklerini tartıştık. Katılımcı öğrencilere gideceğimiz, ziyaret edeceğimiz yerlerle ilgili bilgi toplamaları gerektiğini söyledim ve en yakın arkadaşlarıyla bu araştırmayı yapmaya başladılar.
-
Yapılacak etkinliklere tüm öğrencilerin katılması, birlik ve beraberliğin hiçbir nedenle bozulmaması şeklinde karar aldık.
-
Yanımıza mutlaka alınacak eşyalar konusunda anlaştık.
-
Yolculuğa başlamadan önce uyulması gerekli kuralları birlikte tesbit ettik, özellikle yaptığımız programın aksamaması için herkesin mutlak bir şekilde verilen zamanlara uygun hareket etmesi konusunda hem fikir olduk.
Geziye biz iki öğretmen katıldık, öğrencileri iki takım olarak bölüştük.
Aşağıdaki programı ufak tefek değişikliklerle 2014 ve 2018 yılları arasında lise 10 ve 11. sınıf öğrencilerine uyguladık. Ben bir tanesini örnek alarak anlatıyorum_
1. gün
Yangon’dan ayrılış, Bali Denpasar’a varış:
Sabah Yangon’dan ayrılırken bu yolculuk bazı öğrenciler için ailelerinden ayrı ilk yolculuklarıydı. O yüzden onlar için büyük önem taşıyordu. Yangon’dan Singapur’a, oradan da Bali’ye Denpasar’a vardık. Yolculuk aşağı yukarı 10-12 saat sürdü. Denpasar’da arkadaşım ve tur düzenleyicisi Cokorda Istra Dewi ve Oka Wira tarafından karşılandık. Buradan otobüsle kısa sürede Ubud’a geldik. Puri Dalem Cottage adlı otele yerleştik. Otelimiz şehrin ortasında bulunan Maymun Ormanı’nın hemen yanındaydı. Her taraf maymunlarla doluydu. Biz eşyalarımızı odalarımıza götürürken verandalarda, balkonlarda merakla bizi izliyor, elimizden aşırabilecekleri bir yiyecek var mı diye pür dikkat hareketlerimizi kontrol ediyorlardı. Önceden uyarıldığımız için eşyalarımızı sıkı sıkı tutarak odalarımıza geçtik.
Akşam yemeğimizi yerli küçük bir restoranda yiyerek Bali mutfağı ile tanıştık. Şehir içinde bir miktar yürüdük, Kesin çok huzurlu bir yerdi. Öğrenciler odalarına keyifle çekildiler, arkadaşlarıyla birlikte kalmanın zevki başkaydı. Telefonla ailelerini de arayıp bilgi verdiler.
-
Gün
“BALİ SAFARİ AND MARİNE” PARKI
İsteyen öğrenciler erkenden kalkıp otelin havuzunda yüzdüler, kahvaltımızı yaptıktan sonra hep birlikte BALİ SAFARİ AND MARİNE PARK’a geldik..Diğer adıyla Taman Safari Park 40 hektarlık büyük bir alana yayılmış Bali’nin doğusunda Giangar’da yer alan çok büyük bir park. Burada bize bir gün içinde katılabileceğimiz bütün etkinliklerin ve görebileceğimiz bölümlerin saatleri ve haritaları verildi. Bu parkta Hindistan, Afrika ve Endonezya’da yaşayan ve Bali’nin eko sistemiyle uyumlu olan hayvanlar koruma altında bulunuyor ve üremeleri sağlanıyordu. Ilk Safari’yle başladık, camekanlı büyük bir vagonun içinde parkta dolaştık: zebra, komodo, orangutan, beyaz aslan, kaplan, puanlı geyik, Sumatra ayısı, deve, devekuşu, diğer kuşlar, fil gibi bütün hayvanları kendi doğal ortamlarında izledik. Hayvanların serbestçe kendi ortamlarında türdaşlarıyla birlikte olması çok hoşumuza gitti. Gördüğümüz hayvan türleri arasında dünyada türleri tehlikede olan urangutan ve komodo gibi hayvanlar çok ilgimizi çekti. Daha sonra deniz hayvanlarının olduğu bölüme geçtik, Zamanlamamızı prinaların beslenme saatine göre ayarladık, Büyük parça bir tavuk etini saniyeler içinde nasıl bitirdiklerini görmek korkutucuydu.
HAYVANLARLA YAPILAN HALK EĞİTİM PROGRAMLARI
Daha sonra eğitim programları ve etkinlikleri başladı. Orangutanlar ve kuşlarla yapılan eğlendirici etkinliklerin ardından fillerin gösterileri, aslan ve kaplanların gösterilerini seyrettik.., Parkta dolaşarak hiç dokunmayı düşünmediğimiz hayvanlarla yakınlaştık, yılanları kolumuza doladık, filleri besledik, yırtıcı kuşlarla resim çektirdik. Onların özellikleri ile ilgili panoları okuyarak, notlar alarak hayatları, cinsleri, özellikleri hakkında bilgi edindik.
En son ayrılmadan yapılan gösteride, Bali kültürü, hayvanlarla ilgili efsaneler, Bali halkının tarih boyunca hayvanlarla ilişkilerini anlatan öyküler, köylülerin hayatı, nasıl geçimlerini sağladıkları, üretimleri, üretim sırasında hangi hayvanlardan yararlandıkları ve nasıl onları eğittikleri hikayelerle dramatize edildi. Maymunlar bile hindistan cevizlerini toplama konusunda eğitiliyorlardı. Fillerin dışkılarından kağıt elde ediliyordu. Bu atölyeleri de gezdik.
Otelimize döndüğümüzde hep birlikte günün yorumlarını yaptık. Öğrendiğimiz ekolojik sistem üzerinde tartıştık. Safari ve Marine Park’ta Hayvanların serbest olarak dolaştığı geniş alanlarda sağlıklı bir şekilde bulundurulmaları ve eğitimlerle halkın bilinçlendirilmesi çok kayda değerdi.
KAPLUMBAĞA ADASI (TURTLE ISLAND)
Daha önceki bir yıl yapılan gezide de Safari Park yerine TURTLE ISLAND programımızda vardı. Yine bu gezide de yarasalar, deniz kaplumbağaları, yılanlar, kirpiler, büyük kuşlar ve birçok yabanıl hayvan koruma altına alınmıştı. Bu hayvanların korunması için ne gibi önlemler alınndığı konusunda öğrenciler bilgi edindiler.
3. gün
BATUR DAĞINDA AKTİF YANARDAĞ
Bali’nin en aktif yanardağı olan Batur Dağı’na tırmanmak için sabaha karşı 3’te kahvaltılarımızı ederek hemen yola çıktık. Bu dağ çok yüksek değildi, deniz seviyesinden 1717 metre yukarıdaydı ancak bir volkanik dağ görmek için bulunmaz bir imkandı. Tırmanışa başlayacağımız Batubulan noktasına kadar 2 saat otobüsle gittik. Bu noktadan zirveye varana kadar 2 buçuk saat patikalardan yürüdük. Zirveye vardığımızda bizi büyük bir sürpriz bekliyordu. Yer simsiyah lavlarla kaplanmıştı. Bu lavlar 29bin 300 yıl önce büyük bir patlamadan kalma kayalardı ve yanardağ ağzı oldukça büyüktü, 13,8 x 10 km genişliğindeydi.
Etrafı inceledikten sonra günün yeni ışıklarında karşımıza büyük Batur Gölü mavi bir cam gibi pırıl pırıl parlayarak çıktı. Burada incelemelerimizi bitirdikten sonra tekrar otobüse kadar yürüdük ve Batur gölü kenarındaki sıcak su kaynaklarının olduğu yere gittik, hep birlikte sıcak su havuzunda yüzdük. Suda metal ve faydalı elementlerin bulunduğunu, insan vucuduna nasıl faydaları olduğunu öğrendik.
4. gün
BALİ BARONG DANSI
Bugün Barong Dansıyla tanıştık. Gittiğimiz bahçe içindeki açık alanda barong dansını yerliler oynadı. Sonra bize bu dansın felsefesini anlattılar:
“Barong Dansı ve Keris dansı Bali’nin en önemli geleneksel danslarıdır. Bu danslar iyiyle kötü arasındaki sonsuz mücadeleyi temsil etmektedir ve bu mücadelede ne o ne öbürü kazanmaktadır ya da kaybetmektedir. Bu danslar Hindu Bali felsefesini temsil etmektedir. Barong dansının hikayesi de bu felsefeyi yansıtmaktadır. Bu felsefeye göre dünya iki karşıt güç tarafından oluşturulmuştur, bu yüzden herşeyin mutlaka zıddı da mevcuttur, iyi ve kötü, gündüz ve gece, doğma ve ölme gibi. Yaşam iki karşıt gücün mücadelesinden ibarettir. Tanrı kötüyü hiçbir zaman yoketmez, iyiyi bilmemiz için. Günlük yaşantımız bunların üzerine kurduğumuz dengedir.”
Daha sonra yerliler iki sandık getirdiler. İçinden giysiler ve maskeler çıktı. Korkunç yüzler, hayvan maskeleri garip elbiseler. 3-4 adam garip müzik aletleriyle bir ritm tutturdular. Kadınlar ve adamlar bu müzik eşliğinde dans etmeye başladı, adamların yüzleri maskeliydi. Kadınlar sıra sıra çok güzel ahenkli güzel dans ettiler, kızları aralarına aldılar, onlara öğretmeye çalıştılar. Daha sonra Barong dansı için bizden getirdikleri maske ve giysileri giyerek onlarla dans etmemizi istediler. Öğrenciler ilk önce çok çekimser davrandı, biz iki öğretmen başı çektik, maskelerimizi ve giysilerimizi giyerek çok basit tempolu müziğin eşliğinde kendi hikayemizi oluşturarak dansettik. Bundan sonra bütün çocuklar heveslenerek dans ettiler, müziğin ritmine uyarak kendi hikayelerini oluşturdular.
Bu müthiş bir tecrübeydi. Bir dansın oluşması, kendi dansını ve hikayeni bir felsefeye göre yaratma, ritm duygusu, lisanını bile bilmediğimiz insanlarla müzikle anlaşma…
RESİM YAPIYORUZ
Bu danstan sonra olduğumuz yerde Bali yemeklerinin de tadına vararak yönümüzü Sanatçı Köyü’ne çevirdik. Sanatçı Köyü etrafı duvarlarla çevrilmiş 6-7 sanatçının aileleriyle kendi evlerinde yaşadığı küçük bir yerleşim kompleksi. Her evin önünde geniş bir teras var. Evlerin arasında sanatçıların sergi salonu gibi de kullandıkları atölyeleri bulunuyor, onları ziyaret edenler buradan tablo satın alıyor yada sergilerini geziyorlar. Çok akıllıca düşünülmüş bir yaşam şekli. Biz de onlardan aylar öncesinden randevu aldık. Malzemelerimizi onlar tedarik etti. Bütün öğleden sonrayı onlara ayırdık. Her öğrenciye tuval verildi, malzemeler ortaya kondu, fırçalar, akrilik boyalar, kalemler, kağıtlar ve tablosu yapılabilecek çok güzel çeşitli manzara yada obje fotografları. Öğrenciler neyin resmini yapmak istiyorlarsa bunların içinden seçtiler. Biz iki terasa dağıldık. Her terasa 3-4 sanatçı geldi. Sanatçıların bazıları iyi ingilizce biliyordu. Ögrencileri ilk önce seçilen resmin kompozisyonu nasıl kağıda yada tuvale geçirilir bunu anlattılar. Altın oran ve resim kurallarından, perspektiften bahsettiler. Öğrencilerin bir kısmı iyi resim yapamadıklarını iddia ederek başlamak istemedi ama daha sonra onlar da heveslenerek yapmaya başladılar. İş fırçayla renkleri bulma ve ışık gölge, perspektif konularına gelince sanatçılar birebir öğrencilerle ilgilenerek tablolarını geliştirmelerine ve bitirmelerine yardımcı oldular.
Sonunda herkes kendi yaparak bir tablo bitirmiş oldu. Altına isimlerini de yazdılar, hep birlikte sanatçılara teşekkür ederek oradan ayrıldık. Öğrencilerin birbirlerinin tablolarına ve kendi yaptıklarına nasıl özen gösterdiklerini ve gururlandıklarını görmek çok büyük zevkti. Okulumuza döndükten sonra hem fotoğraf sergisi hem de yaptıkları tabloların sergilerini açtık. İsteyenler tablolarını ailelerine hediye etti, kimi de okul içinde satışa çıkardı. Satan da oldu. Öğrenciler hayatlarında ilk defa emek vererek kendi yaptıkları bir eseri pazarladılar.
6. Gün
BEDUGUL BÖLGESİ VE EN VERİMLİ TOPRAKLAR
Ubud’dan ayrıldık, iç taraflara doğru gidiyoruz.Sabah otelimizden eşyalarımızla birlikte çıktık, otobüsümüze bindik.
Bali’de tabiatın en göze çarpıcı bölgelerinden geçtik. Yemyeşil tepelerde set set döşenmiş pirinç tarlalarından geçtikten sonra Mengwi Tapınağı’nda durduk, büyük ahşap işlemeli kapılardan geçerek büyük bir alana yayılan tapınağa içine girdik. Bu tapınak 1634 yılında yapılmış, etrafı su dolu hendeklerle çevrelenmiş, çok çatılı ve içinde Meru shrines denilen tapma yerleri bulunan büyük bir dini yapılanmaydı. Burada çok canlı, içinde şeytan ve korkunç varlıkların olduğu garip tablolar cennet ve cehennemi anlatıyordu. Daha sonra benzeri cehennem vari tabloları resim müzesinde de görecektik.
Kuzeye doğru iç taraflara doğru ilerledikçe güzel manzaralarla karşılaştık, bir Botanik Bahçesi’nde durduk, inanılmaz renkli bitkileri gördükten sonra Bali Geleneksel Candi Kuning Pazarını gezdik. Burada çilekler, hiç görmediğimiz meyveler, egzotik yabani orkideler, güller ve çok çeşitli çiçekler sergileniyordu, biraz alışveriş de yaptık, bu meyvelerin tadlarına baktık. Daha sonra deniz seviyesinden 850 metre yükseklikteki dağ ve göl manzaralarıyla meşhur olan Bedugul bölgesine geldik. Batukaru dağının kraterini dolduran Serene Beratan gölü buradaydı. Yerliler su tanrısını mutlu etmek için gölün tam ortasına küçük bir tapınak da yapmışlardı. Daha sonra otobülerden indik ve bu güzelliklerin tadına varmak için yoldan ayrılarak patikalarda yürüdük. Temiz havayı ciğerlerimize çektik. Tur operatörümüz öğrencilerin Batukaru dağları eteklerindeki verimli tarımla ilgili sorularını yanıtladı ve yöresel tekniklerle ilgili bilgi verdi. Bu bölge o kadar verimliydi ki, tropikal meyveler, baharatlar, kahve, sebzeler, envai çeşit çicekler ve en iyi pirinç bu bölgede yetişiyordu.
Buradan Baru Köyüne geldik, köyü gezdik, köyde üretilen evlerin önünde sergilenmiş el işi eserlere baktık, alışveriş yaptık. Daha sonra Bali mimarisine öğrencilerin dikkatini çekerek, özelliklerini görmelerini sağladık. Lontar yazısı ve Bali yazıtlarını inceledik. Daha sonra mahalli Bali kahve ve çayı ile birlikte geleneksel Bali keki yedik.
Bu bölgedeki Rumah Desa adlı misafirhaneye yerleştik. Misafirhane büyük bir aileyi (büyükanne, büyükbaba, kardeş aileleri, torunlar, dayı, amca vs.) barındıran geleneksel bir kompleksti. Her akraba ailenin odaları bağımsız olarak komplekste yer alıyordu ancak yemekler bir mutfakta pişiyor ve hep birlikte bir terasta yeniyordu. Önemli günlerde yada bir araya gelmek istediklerinde oturacakları üstü çatılı, yanlardan açık bir toplantı yeri vardı. Her oda yada evin önünde kendi terası mevcuttu, içlerinde tuvalet ve banyo, yatak odaları bulunuyordu. Kompleksin içinde küçük bahçelerde ihtiyaçları olan bitkileri, sebzeleri yetiştiriyorlardı. Yaşlılar bu bitkilerin bakımıyla ilgileniyordu, yaşlılardan biri bize buradan elde ettikleri bazı bitkilerden nasıl merhem ilaç yaptıklarını anlattı. Herkes çok güler yüzlüydü.
7. Gün
BALİ YEREL KÜLTÜRÜ VE YEMEKLERİNİ ÖĞRENİYORUZ
Bugün Ruma Desah’da kendi yemeklerimizi ev sahipleriyle birlikte pişireceğiz. Sabah erkenden 7’de pazara indik, pazardan yapılacak yemek için sebze baharat, meyve aldık, dönüşte köylülerle birlikte bunları öğle yemeği için birlikte pişirdik. Herşey son derece özenle hazırlanıyordu, öyle pek kolay yapılan yemekler de değildi.Yemeklerin ne kadar maharet ve emek istediğini anlayınca öğrencilerimiz yedikleri yemekler hakkında daha çok bilgi edinmeye çalıştılar, hatta aralarından tarifleri yazarak ve baharatları da satın alarak memleketlerine götürmek isteyenler çıktı.
ÖĞRENCİLER PİRİNÇ TARLASINDA ÇALIŞIYOR
Öğleden sonra ise ormanda kısa bir yürüyüş yaptık, pirinç tarlalarının, kahve, kakao, bamboo yetiştirilen alanlara geldik. Bali sulama sistemi ile bilgi edindikten sonra pirinç ekilen bir tarlaya geldik. Su ile kaplı çamur tarlasına girmek için köylülerin giydiği plastik çizmeleri ve şalvarları giydik. Tabii yine çekimser duran öğrencileri heveslendirmek biz öğretmenlere düştü, ilk biz kağnıyı nasıl süreceğimizi öğrendik ve denedik. Daha sonra öğrenciler tek tek kağnıların başına geçerek çamur ve suyla kaplı pirinç tarlasını sürdüler. Yaşamlarında yapmayı düşünmeyecekleri bir deneyden daha geçmiş oldular.
Daha sonra grupla birlikte başka bir tarlaya geçerek tarlaya pirinç fidelerini 30 cm arayla gösterilen şekilde ekmeye başladık. Bu tarla sürmekten daha kolaydı. Herkesin üstü başı her tarafı ıslanmış çamur olmuştu. Hepimiz çok yorulmuştuk. Hergün yediğimiz pirincin öyle çok kolay elde edilmediğini de deneyerek görmüş olduk. Pirinci yetiştirmek için verilen emeği görünce artık kimse tabağında artan pirinç pilavı bırakmaz, ziyan etmekten çekinir. Öğrenciler daha sonra yanlarında getirdikleri eski kıyafetlerini giydiler ve köylülere teşekkür ederek ayrıldık.
RİNDİK BAMBU MÜZİĞİ İLE TANIŞIYORUZ
Köyümüze geldikten sonra ise akşamüzeri bizim gruptaki çocuklarla aşağı yukarı aynı yaşta olan köyün çocukları toplantı terasında bir araya geldiler ve sohbet ettiler, çocuklar nasıl bir anda kaynaşıyor biz de şaşırdık. Kendi aralarında oyunlar oynadılar, birbirlerine dillerini öğrettiler. Rindik Bambu Müziği aletlerini gençler tanıttı. Herkes müzik aletini denedi, çıkan egzotik sesler, yağmur ormanlarının sesleri hepimizi büyüledi. Bu müzik son derece hipnotik ritmi olan huzur veren bir müzik.
Yemek sırasında da genç yerli delikanlılar ve kızlar Rindik Bambu Müziği eşliğinde danslar ettiler. Çok neşeli bir gece oldu.
8. gün
AYUNG NEHRİNDE RAFTİNG
Baru köyünden ve Ruma Desah Misafirhanesinden erken saatlerde nefis bir kahvaltı yaptıktan sonra deniz kenarındaki Kuta’ya gitmek üzere güzelliklerle ayrıldık.
Ayung Nehrinin volkanik dağın eteklerinden yarım saat kadar vadiden aşağı yürüyerek yağmur ormanlarının içine girdik, yarım saat sonra çılgınca akan Ayung nehrinin üstündeki rafting merkezine vardık. Orada öğrenciler rafting ile ilgili bir tanıtım dersi gördüler ve rafting yapılırken dikkat etmeleri gereken kuralları öğrendiler. Takım olarak hareket etmenin nasıl birşey olduğuyla ilgili bilgi edindiler. Suyun çok kuvvetli aktığı ve zorluk derecesi en fazla 6 derece olan rafting sporunun zorluk derecesi amatörler için 2 yada 3ncü derece olan istasyondan başladık. Rafting kıyafetlerini ve küreklerini öğrenciler teslim aldılar.
Daha kıyafetleri giyerken herkes büyük bir heyecan içindeydi. Hayatlarında belki de bir daha yapma imkanı bile bulamayacakları bu sporu tabiatın en vahşi yağmur ormanlarının, şelalerin içinde yapmak olanağına sahip olacaklardı.
Eğitim gördüğümüz yerden kayalıkların arasından rafting yapacağımız botların olduğu yere indik, her botta 4’er kişi ve bir de kaptanla birlikte 5’er kişi oturduk. Kaptan bize sözsüz işaretlerle ne yapacağımızı anlatıyordu. Zaman zaman sözlü olarak da komut verdiği oluyordu. Hep birlikte başarı ile nehirden aşağı kaymaya, zaman zaman kayalıklara çarparak, dönerek yol almaya başladık. Öğrencilerin korkuları ve çığlıkları bir zaman sonra yerini kahkahalara bıraktı.
Aşağılara inerken birkaç tane şelalenin altından geçtik, sırıl sıklam ıslandık. Birkaç yerde su seviyesi azalınca botlarımızı terkedip şelalenin tadını çıkardık.
Yağmur ormanından gelen yankılanan hayvan ve kuş sesleri bu serüvene inanılmaz bir tat kattı. Böyle bir eğlenceyi hayal bile edemezdik.
Giderek nehrin hızı azaldı ve sonunda rahat rahat kürek çekerek son istasyona geldik.
Burada giysi ve küreklerimizi teslim ettik, çok sık ağaç ve otlarla kaplı ormanın içinden patikalardan yürüyerek düzlüğe bir zaman sonra çıktık. Yine epey bir yol yürüyerek rafting merkezini bulduk, burada öğle yemeği hazırlanmıştı. Saat de öğlenden sonra 2.30 u bulmuştu. O kadar yorulmuştuk ki, herkes yemeğini bile zor yedi. Burada duşlarımızı aldık, minibüsteki kuru kıyafetlerimizi giydik ve tekrar yola çıktık. Bali’nin güneyindeki sahil şeridinde olan Kuta’nın plaj üzerinde güzel bir oteli olan Melasti Beach Bungalow oteline yerleştik. Öğrenciler hemen odalarına çekilip biraz uyumak istediler. Ben de hemen bir masaj salonu bulup yorgunluğumu üstümden attım.
Akşamüzeri öğrencilerle Kuta içinde kısa bir yürüyüş yaptık, öğrencilerin ihtiyacı olan birkaç şey aldıktan sonra gün batımını seyretmek için sahile indik. Güneş batarken her taraf bir anda kıpkırmızı oldu, kimi öğrenciler denize girdi, kimi voleybol oynadı, kimi sahilde yürüdü. Dalgalarla oynamak ayrı bir keyifti. Harika bir akşamüstü geçirdik.
Tur operatörümüz Dewi ve Oka bizi bu defa bir Çin lokantasına götürdü. Yuvarlak ortası döner masalarda yemeklerimizi yedik. Asya’da genelde porsiyon usulü yemek yok, ısmarlanan yemekler daima ortaya geliyor ve bir kişilik olmuyor. Herkes ortadaki yemeklerden kendi tabağına alıyor, böylelikle birkçok yemek türünü de tatmış olduk.
9. gün
MACERA PARKI VE ÖZGÜVEN
Daha önceki gezilerde Kuta’da bulunan su sporlarının yapıldığı WATER BOOM PARK’a gitmiştik, ama bu sefer bu parka gitmeyelim dedik, hem fazla öğretici değildi, hem de öğrenciler hepsi bir tarafa dağılınca kontrol etmek zordu. Bu sefer daha da heyecanlı bir etkinlik alanına yönlendik. Hep birlikte bir macera parkına gittik.
Macera Parkı ormanlık bir bölgedeydi. Son derece uzun yüksek ağaçların olduğu bölgede büyük bir alana yayılan parkurlardaki etkinlikleri yapabilmek için mutlaka bir eğitim de gerekiyordu. Güvenlik kemerlerinin takılması, parkurlardaki etkinliklerin tanıtılması, kuralları için hemen girişte öğrenciler bir eğitime tabi tutuldular ve tatbikat yaptılar.
Yüksek ağaçlara tırmanınca öğrencilerin beti benzi attı, zipline denilen kalın tel üzerinde kayarak başka bir noktaya ulaşmak için girişte eğitim görmüşlerdi ama araya yükseklik girince herkesi bir telaş aldı, bazı öğrenciler daha cesur davranarak benden sonra ilk denemeleri yaptılar, diğerleri de onlardan cesaret alıp denemeye başladılar. Zaten vazgeçerek dönüş yolu mümkün değildi. Zipline ile doğa manzarası eşliğinde metrelerce yüksekten kaydık, adrenalini bütün vücutlarında hissettiler, en yüksekten alçaklara kadar derece derece indik, ip parkuru, serbest atlayış yaparak sıçra yakala uniteleri ile tırmanma duvarını denediler.
Herkes kendi sınırlarını keşfetmek, korkularını ve kendini aşmak için uğraştı. Öğretilen şekilde hareket edildiğinde, kurallara uyulduğunda korkulacak bir şey olmadığını, ve zor hamleleri bile kolaylıkla yapabileceklerini gördüler. Sadece iki öğrenci parkuru yarıda bıraktı. Bazıları sıçra yakala kısmında zorlandı ama birçoğu parkurun tamamını başarıyla bitirdi. Bu zor deneme öğrencilerdeki özgüveni geliştirdi ve zoru başarmanın mutluluğu herkesin yüzünden belli oluyordu.
10. Gün
HİNDU TAPINAKLARI
Bali’nin kültürel zenginliklerinden biri de geleneksel Hindu dinine olan bağlılığı. Tapınaklar adada dini yaşamın önemli bir parçası. Bali halkı, tapınakları ibadet ve dini ritüeller için kullanıyor ve sık sık tapınakları ziyaret ediyor. Hemen hemen her yer gittiğimiz yerde tapınaklara rastladık. Hatta Balilerin evlerinin bahçelerinde, yol kenarlarında bile değişik tapınaklar gördük. Bereket, hasat, yağmur, yaşam, ölüm ve aklınıza gelebilecek yaşamla ilgili her şey için tapınaklar yapılmış. Tapınaklarda gerçekleştirilen ritüelleri seyrederek ve bazı ritüellere katılarak biz de Bali kültürü ve inancının derinliğini anlamaya çalıştık.
Avustralyalı su sporu sevenlerin, dalga sörfçülerinin uğrak merkezi olan bu bölgede, Uluwatu’nun tepesinde yer alan Uluwatu Tapınağı Bali’nin en güzel tapınaklarından biri. Bu tapınakta neredeyse bütün bir öğleden sonramızı ve akşamı geçirdik.
Denizin üstünde bir uçurumun üzerinde yer alan Uluwatu Tapınağı önemli bir kültürel miras. Pura Luhur Uluwatu yerli halk tarafından Tanrı Rudra’nın onurlandırılması için kullanılıyormuş. Tapınak kompleksi, farklı tapınak binaları, heykeller ve cennetten gelen su olarak kabul edilen bir kaynağı içeren kutsal havuzdan oluşuyor. Ayrıca, tapınağın çevresindeki orman, Bali’nin yerli hayvanlarına, özellikle maymunlara ev sahipliği yapıyor. Tapınağın içinde ve etrafındaki yürüyüş yollarından geçerek doğal güzellikleri içimize sindirdik. Tapınağın en ünlü özelliklerinden biri, uçurumun üzerindeki güneş batışını izlemek için kullanılan amfitiyatro alanı. Gün batımıyla bu ziyaret renklenmiş oldu ve hemen uçurumun kenarındaki açık hava tiyatrosuna geçtik. Kecak dansının başlamasını beklemeye başladık. Ancak bu bekleme güneş batarken maymunların bu alana inip herkesin eşyalarını karıştırması, gözlerinden gözlüklerini, ceplerinden cüzdanlarını almasıyla eğlenceli hale geldi. Öğrencilerden birinin gözlüğünü alıp kaçan bir maymunun arkasından hepimiz koşturduk. Neyse ki, maymun gözlüğü evirip çevirip attı.
Hava iyice kararınca başlayan Kecak Dans gösterisi hepimizin ilgisini çekti. Yine iyi ile kötünün mücadelesini simgeleyen dans, hayvan karakterlerin ve insanların ortak oyunlarıyla sonlandı.
.
KUTA HİNDU TAPINAĞI
Başka bir gezi sırasında da Kuta’da bir Hindu Tapınağına gittik. Tur operatörümüz Dewi’nin getirdiği kıyafetleri giyerek Tapınaktaki festivale katıldık.
Tapınak inanılmaz kalabalıktı. Sıralara girerek ilerliyorduk. Yanımızda hasırdan yapılmış kutuların içinde sunakta vereceğimiz yiyecekleri getirmiştik. Bu yiyecekler pişmiş tavuk, pilav ve meyvelerdi. Ayin sırasında hepimiz yerlere çömelerek oturduk, kadınlar aralarda dolaşarak hepimizin başına alnına bereket sembolü olan pirinç yapıştırdılar, dualar ettiler. Daha sonra sıraya girerek elimizdeki paketleri sunak yerine yerleştirdik. Törenler uzun sürdü. Daha sonra da yine yanımızda getirdiğimiz başka yiyecekleri de dışarı da diger insanlarla birlikte ağaçların altında oturarak yedik. Hindu dininin de nasıl uygulandığını görmüş olduk. Bütün sunaklar yiyecek dolduktan sonra halk bu yiyecekleri tekrar alarak yiyor. Tanrı’ya veriyor ve Tanrı’dan alıyor.
YEŞİL OKUL (GREEN SCHOOL) ZİYARETİ
Dönüşe geçmeden önce bir arkadaşımın önerisi ile GREEN SCHOOL ‘dan ziyaret için randevu aldık . Ormanın içinde arabayla zor gidilebilen bir yerde sadece bambulardan yapılmış bir okuldu burası. Okulda öğrenciler penceresi olmayan son derece modern bambudan yapılmış eşyaları olan sınıflarda ders yapıyorlardı. Derslerin çoğu doğada birebir deney yaparak öğrenme şeklinde oluyordu. Kendi sularını nehirden alıyorlar. Filtreliyorlar. Elektrik için kendi imal ettikleri aletleri kullanıyorlar, solar enerjiden faydalanıyorlar. Yemekleri kendileri yapıyor. Sebze ve meyve bahçelerine bizzat öğrenciler bakıyor. Meditasyon, yoga, tiyatro gibi dersleri var. İngilizce dersi için köydeki öğrencilerle etkinlikler yaparak onlara ingilizce öğretiyorlar ve onlardan Bali kültürüyle ilgili yararlı bilgileri ediniyorlar. Okulun içinde klima, vantilatör gibi aletler yok, zaten yeterli elektrik yok, kendi üretebildikleri kadar var. Plastikten yapılmış malzemeler bulunmuyor. Kendi çöplerini kendileri öğütüyorlardı.
Bu okula öğrencilerin araba gibi herhangi bir vasıtayla gelmeleri hoş görülmüyor, kendi imkanlarıyla öğrencilerin okula gelmesi, ya yürüyerek yada bisikletle gelmesi bekleniyordu, bu yüzden birçok öğrenci bisikletle okula geliyordu. Böylece zor doğa koşullarıyla nasıl başedeceklerini ve basit koşullarda yaşamayı öğreniyorlardı. Öğretmenleri de bu koşulları bilerek ve benimseyerek bu okulda çalışıyorlardı.
Ziyaretimizdeki gözlemlerimiz çok önemliydi. Öğrenciler değişik bir okul müfredatı ve okul sistemiyle karşılaşınca şaşırıp kaldılar. Demek dünyada farklı uygulamalar da mümkündü.
Acaba bizim eğitim ütopyamız ne olmalıydı…
Dönüş yolunda bu konuda herkes tartışıyor, yeni yeni fikirler üretiyordu.
DÖNÜŞ
Dönüş yolu gözükünce yine heyecan başladı.
Okula artık öğrenciler büyük bir serüvenden geçerek, kitaplarda filmlerde gördüklerini bizzat kendileri yaşayarak, inanılmaz bir özgüvenle döndüler.
Yaşadıklarını arkadaşları, aileleri ve öğretmenleriyle sunum şeklinde ve sohbetlerle paylaştılar.
İnsan düşünmeden edemiyor…
Acaba bu gezinin öğrencilerimizin düşüncelerinde ve kişiliklerinin oluşmasında hangi ölçülerde katkısı olmuştu ve olacaktı?
Gelecekte doğru seçimler yapmalarında, bağımsız düşünebilmelerinde, neyin önemli neyin önemsiz olduğunu anlamalarında, iyiyi ve kötüyü ayırt edebilmelerinde, özgüvenli davranmalarında bu deneyimlerin etkisi ne kadar olacaktı. ?
Bunları zaman gösterecek.
Devamı gelecek ay
Resimler
Bir Hindu Tapınağı.
Deniz kaplumbağlarıyla yakın dostluk. Bali, Kaplumbağa Adası
UBUD, Bali adası, Endonezya. Monkey Forest.