ABD merkezli, kurallarını ABD’nin koyduğu, kurumlarını ABD’nin kurduğu, Soğuk Savaş’ın başında şekillenen dünya düzeni çöküyor. Fakat yeni bir düzen henüz kurulmadı. Dünyada gücün, uzunca zamandır batıdan doğuya, Atlantik’ten Pasifik ve Avrasya’ya kaymasına koşut olarak, küresel ölçekte, farklı sorunlarda, farklı konu başlıklarında saflaşma da belirginleşiyor. Çok kutuplu dünya düzenini, çok taraflı ilişkileri savunan devletlerin sayısı hızla artıyor.
ABD merkezli dünya düzenine, ABD’nin tanımıyla meydan okuyan hasım devletler var. Bunların öne çıkmasını, güçlenmesini, aralarında ittifaklara yönelmesini, bu ittifakları genişletmesini engelleyemiyor ABD. Hasım gördüğü devletlerin başında da Çin ve Rusya geliyor kuşkusuz. İkisi de hem ABD’ye karşı çıkıyor hem de ABD’ye karşı çıkan devletleri destekliyorlar, İran’dan Suriye’ye, Kuzey Kore’den Küba’ya dek hem de.
Rusya; Ukrayna’da asıl ABD ve Avrupa’ya karşı savaştığını söylüyor. Çin; ABD’nin başlattığı ticaret savaşlarından tutun tedarik zincirlerinde yaşanan sorunlara dek, çok geniş bir yelpazede, en fazla ABD’yle karşı karşıya geliyor. Üretimde, sanayide, patentte, teknolojide ABD’yle rekabet ediyor. Rusya ve Çin birlikte, hem ilişkilerini çeşitlendiriyor, güçlendiriyor, enerjiden ticarete işbirliklerini çoğaltıyorlar hem de Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS gibi uluslararası ittifaklara öncülük ediyorlar. Ayrıca belli konularda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olarak birlikte davranıyorlar. BM genel kurulundaki oylamalarda, çok sayıda ülkenin de kendileriyle birlikte hareket etmesini sağlıyorlar. Bu saflaşma Ukrayna’ya ilişkin, İsrail’e ilişkin oylamalarda görüldü nitekim. Dahası, BRICS’in eski üyelerinden Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail’e karşı soykırım suçlamasıyla, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açarken, Rusya ve Çin’den destek gördü.
Bu saflaşma, ŞİÖ ve BRICS gibi ittifaklara yönelik artan ilgi; gelişen ticaretle birlikte, orta ölçekli devletleri, bölgesel güçleri, zayıf ülkeleri daha cesur adımlar atmaya yöneltiyor. ABD’nin dayatmalarına, Avrupa’nın baskılarına karşı daha dik durabiliyorlar. Çünkü küresel ölçekte elleri güçleniyor, seçenekleri çoğalıyor, manevra sahaları genişliyor. Bu türden ülkelerin, kendi aralarında bölgesel birlikler geliştirme yönünde, ABD kaynaklı baskılara direnme yönünde, Çin ve Rusya’yla ilişkilerini geliştirme yönünde, daha istekli, daha rahat davranmaları, küresel ölçekte adeta domino etkisi yapıyor.
BRICS üyesi olmayı düşünen ülkelerin sayısının 40’a yaklaşması da bunun kanıtı. BRICS; ulusal para birimleriyle ticareti teşvik etmenin yanında, aynen Avrupa Birliği’nin para birimi avro gibi, gelecekte ortak bir para birimi, ayrıca ortak bir ödeme sistemi üzerinde de çalışıyor. BRICS bünyesindeki Yeni Kalkınma Bankası’nın rezervlerinin zenginleştirilmesi yönündeki öneriler de dikkat çekiyor.
Kısacası, ABD’nin etkisinin azalmasına koşut olarak, dünya genelinde, özellikle de küresel güneyde arayışlar çoğalıyor, çeşitleniyor. Hem bölgesel ittifaklar hem de daha geniş ölçekli birlikler, örgütler ete kemiğe bürünüyor. ABD ise bu yeni durumu kabullenmekte zorlanıyor ve bu da sadece dış politikasına değil, iç siyasetine de yansıyor.