Divanü Lugat-it-Türk’te Çalgı Adları, Türevleri ve Betimlemeleri
Divanü Lugat-it-Türk’te yalnızca musiki ve şiir kavramları ile bunların birbirleriyle ilintisi konu edilmez. Türklerin o dönem ve öncesinde kullandıkları bazı çalgılar ile musiki yapma gelenekleri üzerine veriler de bu kitabın içinde yer almaktadır.
Bu anıtsal eseri taradığımızda üç grup çalgı ile karşılaşmaktayız:
Telli Çalgılar: Kubuz, İkeme, Buçı (Divan’da kimi yerde kubuz, kimi yerde de kupuz okunmuş.
Tercümede Arap harfli yazılışlarda “b” harfi kullanılmış. Aynı şekilde Buçı da Arap harfli yazılışta “c” ile yazılmış, fakat okumada “ç” olarak okunmuş.)
Üflemeli Çalgılar: Sıbızgu, Borguy.
Vurma Çalgılar: Çeng, Küvrüğ, Tovıl, Tümrük, Kakratgu, Tuğ, Konğragu.
Kubuz, Divanü Lugat-it-Türk’ün bir yerinde geçmektedir. Bu çalgı Orta Asya Türk boylarının önemli çalgısı kopuzun bir türevidir. Kaşgarlı Mahmud, Kubuz hakkında şunları yazmıştır:
Kubuz: Kubuz, uda benzer bir çalgı1.
Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lugat-it-Türk’te bu sözcüğün değişik türevlerini de yazmıştır. Bunlar:
Kubzaldı: “kubuz kubzaldı: kubuz çalındı”, (kubzalur-kubzalmak)2.
Kubzadı: “ol kubuz kubzadı: o, kubuz, ut çaldı”, (kubzar-kubzamak)3. Bu sözcük tercümede kupzadı olarak yazılmış, fakat Arapça yazılışında kubzadı olarak yazıldığı için ben de bu yazılışı yeğledim.)
Kubzaşdı: “kızlar kubzaşdı: kızlar, cariyeler kubuz çalmakta yarıştılar”, (kubzaşur-kubzaşmak)4.
Kubzattı: “ol anı kubzattı: o, ona kubuz çaldırdı”, (kupzatur-kupzatmak)5.
Kubuzluğ: “kubuzluğ kişi: kubuzu olan adam”6.
İkeme, Divanü Lugat-it-Türk’te iki yerde karşımıza çıkmaktadır:
İkeme: Bir çeşit saz, kubuz gibi çalınan bir çalgı7.
Ekeme: Bir çeşit çalgı8.
Buçı veya bucı ise tek bir yerde karşımıza çıkar:
Buçı: “buçı kubuz: inleyen utlardan bir ut. Bu, kaz göğsü (barbat) adı verilen sazlardan bir sazdır9.
Divanü Lugat-it-Türk’te üflemeli çalgı olarak Sıbızgu veya Sıbuzgu (Atalay I, 489) ile Borguy betimlenmektedir.
Nasıl ki, kubzaldı: çalındı, kubzadı: çaldı, kubzattı: çaldırdı ise üfleme çalgı çalmaya da öttürdi fiili kullanılmıştır:
Ötürdi: “ol sıbuzgu ötürdi: o, düdük öttürdü”. Başkası da böyledir; (ötürür-ötürmek)10.
Öttürdi: “sıbızgu öttürdi: düdük öttürdi”. Senin işlemen yüzünden ses çıkaran her şey için de böyle denir; (öttürür-öttürmek)11.
Ötrüldi: “sıbızgu ötrüldi: düdük öttürüldü”. Başkası da böyledir; (ötrülür-ötrülmek)12.
Borguy: Üflenerek öttürülen boru13.
Divanü Lugat-it-Türk’te şu vurma çalgılar betimlenmiştir:
Çenğ [çang ya da çeng, Arapça yazılışında ceng veya cenğ]: Zil, çalpara14.
Küvrüğ: [kös] Kös, davul15.
Tovıl: Davul, avda doğan kuşu için çalınan davul16.
Tümrük: Dümrük, def. Oğuzca17.
Kakratgu: [bekçi davulu] “ol kakratgu kakrattı: o, kaçıracak şey çaldı”, (o, serçe ve serçeye benzer kuşları ekinden kaçırmak için bekçi davulunu çaldı). Başkası da böyledir; (kakraturkakratmak)18.
Tuğ: [davul] Hakanın yanında çalınan kös ve davul. “Han tuğ urdı: Han nöbet davulu vurdu, mehterhane çaldı”19.
Konğragu: Çan, tongurak20.
Çınğrattı: “ol konğragu çınğrattı: o, çıngırağı, konrağı, tongurağı çınlattı”, (o, tongurakları çınlattı, yularla ses verdirdi); çınğratur-çınğratmak)21.
Çınğradı: “ol konğragu çınğradı: o çan çınladı”, (çınğrar-çınğramak). Buna benziyen her ses için de böyle denir22.
Bu kaynaklardan başka bir diğer önemli kaynak da İbnü Mühennâ’nın Araplara; Türkçe, Farsça ve Moğolca öğretmek için kaleme aldığı Hilyetü’l-İnsân ve Halbetü’l-Lisân başlıklı ya da kısaca İbnü-Mühennâ Lûgati adıyla bilinen sözlüktür. XIII. yüzyıla ait olan bu sözlükte “Ir, Irlamak, Yırlayıcı” gibi bazı musiki terimleri ve çalgıların adları ve nitelikleri de yer almıştır.
Bu çalgı adları arasında ilk kez karşılaştığımız Çıñır’dır. Bu çalgının karşılığı olarak söz konusu sözlükte şu açıklama vardır: “Bir tür çalgı. Arapçası (Arap elifbasıyla) El-marbut. Kilisli Rifat Bey bunu El-barbut olarak düzeltmiştir ki kopuz demektir.”23 Bu çalgı da yine Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi’nde anılmaktadır24.
İbnü-Mühennâ Lûgati’nde bu çalgı dışında Divanü Lugat-it-Türk’de ilk kez karşılaştığımız bazı çalgılar da yer almaktadır.
Bunlar arasında üfleme çalgılardan:
Divanü Lugat-it-Türk’de Borguy olarak adlandırılmış çalgı İbnü-Mühennâ Lûgati’nde Borgu olarak geçmektedir ki, bu çalgının Kazan ve Kırgız lehçelerinde Bırgı denildiğini de ilk kez bu sözlükten öğreniyoruz25. Ayrıca yine bu kaynakta Borgucu, boru çalan, borucu sözcüğü de geçmektedir.
Yine Divanü Lugat-it-Türk’de Sıbızgu olarak adlandırılmış çalgı İbnü-Mühennâ Lûgati’nde Sıbızgı (Düdük) ve Sıbızgıcı (Düdükçü)26 olarak yer almaktadır.
Yine aynı sözlükte şu vurma çalgılara rastlamaktayız:
İbnü-Mühennâ Lûgati’nde Kakratgu27: Doğan Davulu ile Tümrü’den (Def) de söz edilmektedir ki, bu çalgılardan Kakratgu, bekçi ya da bağ bekçisi davulu; Tümrü ve Tümrük (türevi olarak Tümrüçü)28 yine Tümrük olarak olarak Divanü Lugat-it-Türk’de geçmektedir.
Bütün bu kaynaklar içinde ilk kez karşılaştığımız bir çalgının adı da Kabur’dur29. Kemançe anlamında kullanılmış olan bu çalgı adının, Rus Türkolog ve Doğu Bilimci Platon Mihayloviç Melioranskiy, İbnü-Mühennâ Lûgati‘nin Avrupa kütüphanelerinde bulduğu beş yazma nüshasını karşılaştırarak düzenlediği Türk Dili Hakkındaki Arap Filologlarının Fikirleri kitabında Yahlık; büyük bir olasılıkla Miladi 1245’te Konyalı Halil bin Muhammed bin Yusuf tarafından Mısır’da yazılmış olan Kitâbu Mecmû‘ı Tercumân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî başlıklı sözlüğün Hollandalı Doğu Bilimci Martijn Theodoor Houtsma tarafından yapılan yayımında (Türkçe-Arapça Sözlük, Leiden, 1894) bu çalgı adı Yahlık; Alman asıllı Rus Doğu Bilimci ve Türkolojinin kurucusu Vasiliy Vasiliyeviç Radlov, ünlü Türk Lehçeleri İçin Sözlük Denemesi‘nde (Petersburg, 1888) bu çalgı adını Iklıg olarak okumuştur ki en doğrusu budur.
Bu son adı geçen Iklıg/Iklığ üzerinde de biraz durmak gerekiyor. Pek çok eski metinde karşımıza çıkan bu çalgıyla ilgili kaynaklardan biri, belki de ilki XV. yüzyıl yazarlarından Ahmedoğlu Şükrullah’ın Risâle min ilmi’l-edvâr başlıklı musiki risalesidir. Bu risalenin XVII. faslında Iklığ’ın çizimi yer almakta ve yapımı anlatılmakta, gövdesinin ince üstüne gerilecek derinin ceylan derisi olması tavsiye edilmektedir.
Iklığ konusunda da Türkçede en geniş araştırmayı yine Mahmut Ragıp Gazimihâl yapmıştır30.
(Eski Türk Çalgılarına devam edilecek)
1 Besim Atalay, Divanü Lugat-it-Türk Tercümesi, I. Cilt, s. 365; Mahmut Ragıp Gazimihâl, Ülkelerde Kopuz ve Tezeneli Sazlarımız, Ankara, Kültür Bakanlığı MİFAD Yayınları, 1975, s. 14, 18, 21, 24–25. Günümüzde hâlâ Kırgızlar kopuza kubuz demektedirler.
2 Besim Atalay, Aynı kaynak, II. Cilt, s. 235.
3 Aynı kaynak, III. Cilt, s. 283.
4 Aynı kaynak, II. Cilt, s. 220.
5 Aynı kaynak, II. Cilt, s. 335.
6 Aynı kaynak, I. Cilt, s. 495.
7 Aynı kaynak, I. Cilt, s. 137.
8 Aynı kaynak, III. Cilt, s. 174.
9 Aynı kaynak, III. Cilt, s. 173; Orhan Şaik Gökyay, Dedem Korkudun Kitabı, s. 234.
10 Besim Atalay, Aynı kaynak, I. Cilt, s. 176.
11 Aynı kaynak, I. Cilt, s. 217.
12 Aynı kaynak, I. Cilt, s. 246.
13 Aynı kaynak, III. Cilt, s. 241.
14 Aynı kaynak, III. Cilt, s. 357. Çeng aynı zamanda, daha bilinir anlamıyla Arp ailesinden telli bir çalgıdır ki, günümüz arpının atası sayılmaktadır. Bu çalgı sanırım Besim Atalay’ın Abuşka Lûgatı veya Çağatay Sözlüğü’nde de (s. 369) geçen çalgıdır: Hayf demekdir ki Seb’a-i Seyyare’de Dilâram çeşme yanında Behram firakında Çeng nevâht idüb iderdi ki (Yazık demektir ki yedi gezegende Dilâra’m çeşme yanında Merih hüznünde çeng çalardı ki). Bu çalgı hakkında ayrıca, Ahmed-i Dâî, Çengnâme, İnceleme-Tenkidli Metin: Gönül Alpay Tekin, Yayınlayanlar: Şinasi Tekin-Gönül Alpay Tekin, Massachusetts, Harvard Üniversitesi Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü, 1992, s. 222: “Sümerce adı balag veya balang olan çeng, bilinen en eski musikî âletidir. Bugün balag veya balang diye okunan yazı biçimi ilk defa Ur IV (M. Ö. 3000-2800) devrinde görülüyor.” Ayrıca yine Yine bu çalgı hakkında Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’nde şöyle söz edilir: “Sâzende-gân-ı Çengciyân [Çeng çalıcıları]: Müşkül [Zor] bir sâz olduğundan ehli [ustası] azdır. Çengî Celeb Mustafa Ağa bu kârda [işte] hakkâ ki yed-i tûla [gerçekten büyük kudret] sahibidir. Çengî Baba Şahin, Çengî Baba Ali, Çengî Saçlı Ramazan bu kârın ileri gelenlerindendir.” Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi, I. Cilt, s. 636. (Çevriyazı: Yavuz Daloğlu)
15 Besim Atalay, Aynı kaynak, III. Cilt, s. 479; Mahmut Ragıp Gazimihâl, Türk Vurmalı Çalgıları, s. 8; Mahmut Ragıp Gazimihâl, Türk Askerî Muzıkaları Tarihi, İstanbul, Maarif Matbaası, 1955, s. 3.
16 Besim Atalay, Aynı kaynak, III. Cilt, s. 165; Mahmut Ragıp Gazimihâl, Türk Vurmalı Çalgıları, s. 8, 11, 59.
17 Besim Atalay, Aynı kaynak, I. Cilt, s. 478; Mahmut Ragıp Gazimihâl, Aynı kaynak, s. 61.
18 Besim Atalay, Aynı kaynak, II. Cilt, s. 334; Mahmut Ragıp Gazimihâl, Aynı kaynak, s. 11, 47.
19 Besim Atalay, Aynı kaynak, III. Cilt, s. 127; Mahmut Ragıp Gazimihâl, Aynı kaynak, s. 12, 59-60.
20 Besim Atalay, Aynı kaynak, III. Cilt, s. 387; Mahmut Ragıp Gazimihâl, Aynı kaynak, s. 12, 59-60.
21 Besim Atalay, Aynı kaynak, II. Cilt, s. 358.
22 Aynı kaynak, III. Cilt, s. 402.
23 Aptullah Battal (Abdullah Battal Taymas), İbnü-Mühennâ Lûgati (İstanbul nüshasının Türkçe Bölüğünün Endeksidir), İstanbul, Türk Dili Tetkik Cemiyeti Yayınları, 1934, s. 26.
24 Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi, I. Cilt, s. 640: “Sâzende-gân-ı Barbut [Barbut Çalıcıları]: Bu sâz Menteşe Muğlasında [Muğla’nın Menteşe’sinde] icâd edilmiş ise de mevcûdu ma’lûm değildir [bulan bilinmemektedir]. Kopuz gibidir. Kiriş tellerin iki tarafında ikişer demir telleri vardır. Sâzendelerinin ser-emdî [günümüzdeki başı] Sirkecî Hüseyin’dir.”
25 Aptullah Battal, Aynı kaynak, s. 21.
26 Aynı kaynak, s. 60.
27 Aynı kaynak, s. 36.
28 Aynı kaynak, s. 78.
29 Aynı kaynak, s. 36.
30 Bk. Mahmut Ragıp Gazimihâl, Asya ve Anadolu Kaynaklarında Iklığ, Ankara, Ses ve Tel Birliği Yayınları, 1958.