Özel Birleşim Sorusu – II

Önceki yazımda, özel birleşim sorusu adı verilen bir sorudan bahsetmiştim: Hangi koşullar altında birtakım nesneler bir bütün oluşturur? Bu soruya verilebilecek yanıtlardan ikisini incelemiştik. Kısaca hatırlatayım. Temas yanıtına göre birtakım nesnelerin birleşip yeni bir şey oluşturması için temas halinde olmaları gerekli ve yeterlidir. Bağlanma yanıtına göreyse nesnelerin bir bütün oluşturmaları için yapılması gereken onları birbirlerine bağlamaktır. Yani nesneler, ancak ve ancak birine zarar vermeden kolayca birbirlerinden ayrılamayacak şekilde bağlanmışlarsa bir bütün oluştururlar. Ben Bağlanma yanıtını makul bulsam da bu iki yanıtın da yanlış olduğunu düşünmek için bazı sebeplerimiz olabileceğinden bahsetmiş, sonraki yazılarda başka yanıtları inceleme sözü vermiştim.

Bu yazıda sözümü tutacağım. Özellikle, özel birleşim sorusuna verilebilecek en radikal iki yanıttan birini anlatmaya ve eleştirmeye çalışacağım. Özel birleşim sorusuna verilebilecek en radikal yanıtların ilkine “Mereolojik Nihilizm” [mereological nihilism] ya da kısaca “Hiççilik” diyebiliriz (“mereoloji”, parça bütün ilişkileriyle uğraşan disipline verilen addır). Bu yanıta göre, “Hangi koşullar altında birtakım nesneler bir bütün oluşturur?” sorusunun yanıtı “Hiçbir zaman” olmalıdır. Yani, birçok parçadan oluşan hiçbir şey yoktur. Öteki radikal yanıta ise “Mereolojik Evrenselcilik” [mereological universalism] ya da kısaca “Hepçilik” diyebiliriz. Bu yanıta göre, “Hangi koşullar altında birtakım nesneler bir bütün oluşturur?” sorusunun yanıtı “Her zaman” olmalıdır. Yani, son derece ilgisiz ve uzak olsalar bile her iki nesne bir bütün oluşturur. Mesela, benim burnum ve Ankara Kalesi’nden oluşan bir nesne vardır.

Bu yazıda Hiççilik yanıtına odaklanıp, Hepçilik yanıtını sonraya saklayalım. Bu yanıta göre, ne yaparsanız yapın, iki nesneyi birleştirip bir bütün oluşturamazsınız. Dolayısıyla, parçalardan oluşan birleşik nesneler yoktur. Tek var olan kendisi daha küçük parçalardan oluşmayan, yani basit, nesnelerdir. Bugünün fiziği bize elektronlar gibi temel parçacıkların basit olduğunu söyler. Bu doğruysa, Hiççilik yanıtına göre evrenimiz yalnızca kuarklar, bozonlar ve leptonlardan ibarettir. Ama biz tartışmamızı bugünün fiziğine bağlamadan, “ideal” fizik tarafından temel olarak nitelendirilen parçacıklar her ne olacaksa onlar üzerinden yürütebiliriz. Yani Hiççilik der ki, yalnızca (ideal fiziğe göre) basit şeyler vardır. Başka hiçbir şey yoktur.

Ancak, kuşkusuz dünya birleşik nesnelerle dolup taşmaktadır. Sandalyeler, kitaplar, kediler… Bunların hiçbiri basit nesne değildir. Ama yine de aklı başında hiç kimse bu türden şeylerin varlığını inkâr etmez, değil mi? Sağduyulu bir kişi, Hiççilik görüşünü savunan birisiyle karşılaştığında şunu diyebilir: “Bak kardeşim, mesela yan odada çok kıymetli bir koltuk var. Öyleyse, yan odada bir koltuk var. Yani, en az bir koltuk vardır. Oysa, senin görüşün doğru olsaydı koltuklar olmazdı. Kısacası görüşün, yan odada çok kıymetli bir koltuğun olması gibi son derece olağan bir gerçek tarafından çürütülüyor.”

Ancak Hiççilik görüşünün savunucusu yenilgiyi bu kadar kolay kabul etmek istemeyecektir. Önceki yazımda bahsettiğim filozof Peter van Inwagen, kendisi tam olarak Hiççilik görüşünü savunmasa da koltuklar ve kitaplar gibi birçok birleşik nesnenin varlığı reddeden bir pozisyonu benimser.i Dolayısıyla, eğer yukarıdaki akıl yürütme sağlamsa, van Inwagen’in görüşü de çürütülmüş olacaktır. Ancak van Inwagen, günlük yaşamdan yola çıkarak ontolojik bir görüşü çürütmenin mümkün olmadığını savunur. van Inwagen’e göre, günlük yaşamda koltukların var olduğunu onaylarken, ontolojiyle uğraşırken koltukların var olduğunu reddetmek çelişkili bir durum değildir. İki örnekle neden olduğunu açıklamaya çalışayım.

Birinci örnek. Bugün Batlamyus’un Dünya merkezli astronomisini kabul eden yoktur (diye umuyorum!). Ama yine de “Bugün öğlen hava çok sıcaktı. Ancak öğleden sonra, Güneş Batı’daki gökdelenlerin ardına doğru alçalınca serinleyebildik” diyen arkadaşınıza, “Biliyorsun ki Kopernik aslında Güneş’in hareket etmediğini, daha ziyade Dünya’nın kendi etrafında döndüğünü gösterdi. Dolayısıyla Güneş alçalmış olamaz!” derseniz söylediğiniz komik bulunacaktır. Günlük yaşamda Güneş’in hareketlerinden söz etmemiz, astronomi ile uğraşırken ortaya koyduğumuz kuramlarla çelişmez.

İkinci örnek. Mantıkla uğraşan herkesin kabul ettiği bir ilke vardır: Çelişmezlik İlkesi.ii Bu ilkeye göre bir önerme hem doğru hem yanlış olamaz. Evi temizlerken eşime “Salonu da temizlemeyi düşünüyorum da, sence kirli mi?” diye sorduğumda, bana “Yani… Hem öyle hem değil. Bir tozunu al en iyisi.” diyebilir. “Hem öyle olup hem de öyle olmaması mümkün değil. Biraz mantıklı konuş.” diye yanıtlayarak salonu temizlemekten kaçabilmeyi çok istesem de bu akla yatkın bir yanıt olmayacaktır. Mantıkta kabul ettiğimiz bazı ilkeler, günlük yaşamda kullandığımız kalıplarla çelişmez. Ve tabii ki, günlük yaşamda “hem öyle hem değil” gibi ifadeler kullanıyor oluşumuz, temel mantık ilkelerinden vazgeçmemize neden olmaz.

İşte aynı bu örneklerde olduğu gibi, ontolojiyle uğraşırken koltukların varlığını reddetmemiz, günlük yaşamda “Yan odada çok kıymetli bir koltuk var” gibi ifadeleri onaylıyor oluşumuzla çelişmez. Yalnız anlaşılabileceği üzere bu türden bir yanıt, ontolojinin doğası hakkında belirli varsayımlar yapmamızı gerektirir. Yani “ontoloji odasında” konuştuklarımız ile günlük yaşamda konuştuklarımız arasında belirgin bir kopukluk olduğunu düşünmek durumunda kalırız. Ne günlük yaşamda konuştuklarımızın ontoloji odasında geçerliliği vardır, ne de ontoloji odasında konuştuklarımızın günlük yaşamda. Bu da ontoloji hakkında düşünen herkes tarafından benimsenmeyen, son derece iddialı bir görüştür.iii

Bu yazıda anlatmaya çalıştıklarımı kısaca özetleyeyim. “Hangi koşullar altında birtakım nesne bir bütün oluşturur?” sorusuna verilebilecek en radikal yanıtlardan biri Hiççilik’tir. Bu yanıta göre birtakım nesne hiçbir zaman bir bütün oluşturmaz, yani yalnızca basit nesneler vardır. Hiççi görüşe karşı getirilebilecek başat eleştiri, günlük yaşamda onayladığımız birçok ifadenin basit olmayan (birleşik) nesneler içermesidir. Hiççilik yanıtını benimseyenler ise bu eleştiriyi günlük yaşam ile ontoloji arasında bir kopukluk olduğunu kabul etmek pahasına yanıtlayabilir.

i

? van Inwagen, Peter, Material Beings [Maddî Varlıklar], Ithaca, N.Y.: Cornell University Press (1990). van Inwagen’in savunduğu görüşe göre basit nesnelerin yanı sıra canlılar da vardır: Benim parçalarım olan basit nesneler gerçekten de bir bütün oluşturur. van Inwagen’in kendi yanıtını, Material Beings’in 9. bölümünde bulabilirsiniz.

ii

? Aslında bu söylediğim doğru değil. Çelişmezlik İlkesi’ni reddeden çok küçük bir azınlık mevcut. Çelişmezlik İlkesi’ni reddeden görüşü “Dialeteizm” [Dialetheism] ya da “Çiftdoğruculuk” olarak adlandırabiliriz. Bu görüşün en önemli çağdaş savunucusu tarafından yazılmış bir ansiklopedi girdisi için bkz: https://plato.stanford.edu/entries/dialetheism/.

iii

? van Inwagen’in görüşünü, ilgililer için biraz daha ayrıntılı şekilde açıklamaya çalışayım. Dil felsefesinde cümleler ile önermeler arasında bir ayrım yapılır: Önermeler, cümlelerin anlamlarıdır. “Yağmur yağıyor” ve “It is raining” farklı cümleler olmalarına rağmen aynı anlama sahiptir. Dolayısıyla, iki cümle aynı önermeyi ifade eder. Benzer şekilde, tek bir cümle, farklı bağlamlarda farklı önermeler ifade edebilir. Ankara’dayken “Burası Ankara” dersem doğru, Oxford’dayken “Burası Ankara” dersem yanlış bir önerme ifade etmiş olurum. van Inwagen’e göre, günlük yaşam ile ontoloji odası da bu şekilde farklı bağlamlardır. Dolayısıyla, günlük yaşamda “Koltuklar vardır” derken ifade ettiğim önerme doğru, ontoloji odasında aynı cümleyle ifade ettiğim önerme yanlış olabilir.

Bunları da sevebilirsiniz