Cumhuriyetin 100. yaşında kıvançlıyız, coşkuluyuz. Diğer yandan da gerçekçiyiz. Olanı biteni iyi irdelemek ve çözümlemek görevinden uzak tutmuyoruz kendimizi.
Tarih geçit resmi yapmakta yarar var.
Bu geçit resminde yer alan tarihleri çok iyi bildiğimiz ve hatta özümsediğimiz kuşkusuzdur.
Şeytanın, sıralamadaki ayrıntıda gizli olduğuna vurgu yapalım. Onu görmeye çalışalım.
Lozan barış görüşmeleri Anadolu ve Trakya toprakları düşman çizmelerinden kurtarılır kurtarılmaz başladı. Barış 10 yılı aşkın süredir durmaksızın savaşan biz Türkler kadar saldırganların da ivedi gereksinimiydi. Milli Mücadele’nin utkuya ulaştırılmasında saldırganların tükenmişliğini öngören Mustafa Kemal Paşa’nın kararlı adımlarının etkisi tartışmasızdır.
Lozan barış görüşmeleri 1922 yılının kasım ayında başladı.
Emperyalizm savaşta yenilmiş olmakla birlikte her zamanki üstünlükçü yaklaşımıyla yitimlerini masa başında geri alacağını öngörmektedir. Emperyalizm, karşısında Mondros’a, Sevr’e imza atmış Osmanlı devletinin bulunduğunu varsaymaktadır.
Hemen her konuda ilerleme sağlanırken “kapitülasyonlar” başlığı altında ilerleme şöyle dursun, kımıldanmadan söz etmek olanaksızdır.
Milli Mücadele’yi utkuya eriştirenler tarihe, kazanılmış savaşın yanı sıra kazanılmış bağımsızlıkla geçmeye kararlıdır. Kapitülasyonların az ya da çok varlığının bağımsızlıkla bire bir çelişeceği kuşkusuzdur. Bu nedenle kapitülasyonlara onay vermektense Lozan’a ara vermeyi göze almıştır Cumhuriyetçiler.
İki Lozan arasında gerçekleşen önemli olay İzmir’deki Türkiye İktisat Kongresi’dir.
MİSAKI İKTİSADİ
Son Osmanlı Meclisi Mebusanı’nın Büyük Millet Meclisi’ne de rehber olan Misakı Milli kararı hiç kuşkusuz çok önemli bir köşetaşıdır.
Silahların sustuğu, askersel savaşın sonlandığı koşullarda ekonomik bağımsızlık olmazsa olmazıdır Cumhuriyetçilerin. Öylesine olmazsa olmazıdır ki, Cumhuriyet kurulmazdan önce Misakı İktisadi oluşturulmalıdır düşüncesindedir kurucu kadro. Böylelikle bir yandan Cumhuriyet için sağlam bir temel atılırken diğer yandan da ikinci Lozan öncesinde emperyalizme kapitülasyonların kaldırılması doğrultusunda kararlılık iletisi verilmiştir.
Milli Mücadele’de savaş alanında sergilenen satranç hamlelerine eşdeğer incelikli eylemlerin savaş sonrasındaki barış ortamında da sürdürüldüğünü söyleyebiliriz bu örneklere dayanarak.
Belki de bu hamleler sayesinde Türklerin tam bağımsızlıktan vazgeçmeye niyeti olmadığı gösterilerek emperyalistlerin kapitülasyonlar konusundaki direnci kırılmıştır.
Tüm bu adımlardan sonra Cumhuriyeti kurmanın doğru zamanının geldiği inancı oluşmuştur ileri gelenlerde.
İÇİMİZDEKİ AYMAZLAR
Günümüzde Lozan’a kara çalmayı ve dolayısı ile Lozan kazanımlarını değersizleştirmeyi amaçlayanların varlığından kuşku duymuyoruz.
Lozan’la Misakı Milli amaçlarına büyük ölçüde ulaşılmıştır. Ulaşılamayanlar için çabalar sonraki yıllarda sürdürülmüştür.
Hatay’ın topraklarımıza katılmasında başarı sağlanırken Musul konusunda emperyalizm de boş durmamış ve yeni kurulmuş Cumhuriyetin içinden ayarttığı aymazlarla bu amaca ulaşılmasını engellemiştir.
Günümüze gelelim.
Seyit Rıza, Saidi Nursi, İskilipli Atıf ve elbette Şeyh Sait aşkıyla yanıp tutuşanları gözlerimizin önüne getirelim. Yaklaşık 100 yıl önce emperyalizmin kullandığı bu piyonları günümüzde de rehber ve değer sayanları bir kez daha irdeleyelim. Bu ortaçağ artıklarını günümüzde de savunmaktan geri durmayan, kendilerine pusula olarak seçenlere “bölücü” ve “bozguncu” etiketini hiç düşünmeden yapıştıralım.
Bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti kurmanın önündeki önemli engel olan kapitülasyonlara son verilince 29 Ekim’de Cumhuriyet’i duyurmanın önünde engel kalmamış oldu.
29 Ekim’de Cumhuriyet’in ilânıyla birlikte bir devrim fırtınasının başladığına tanık olur hem içeridekiler hem de dışarıdakiler.
Cumhuriyeti kuranların sıradan olmanın ötesine geçme isteklerini anlamak hiç de güç değildi bu devrim fırtınasından.
Sıradışı olmanın, dünyanın başka yerlerindeki toplumlara örnek olmanın yolu devrimleri ardışık yapmaktan geçiyordu.
Lozan’da istekleri karşılanmayan emperyalistler boşuna bekleyecekti.
Lozan’da kabul görmeyen isteklerini yazdıkları kâğıdı katlayıp cebine koyarak fırsat kollamaktan başka umar bulamayanların hevesleri kursaklarında kalacaktı.
MİSAKI MAARİF
Cumhuriyetle birlikte başlayan ve yalnızca Türkiye’yi değil yerküreyi de etkisi altına alacak olan devrim fırtınasında ilk göze batan başlık eğitim-öğretim olacaktır.
Cumhuriyet birkaç aylıkken, henüz emeklemeye bile başlamamışken eğitimin tekleştirilmesi adımı atılır 1924’ün 3 Mart’ında.
Aklın ve çağın gereklerinden uzak olmakla kalmayan, Cumhuriyet’le bağdaşması olanaksız olan medreseler kapatılmıştır ilk olarak.
Medreselerin kapatılmış olduğu bilgisiyle tanışığızdır şu ya da bu şekilde.
Ancak, Cumhuriyet öncesinde, Osmanlı’nın son yüzyılında yalnız büyük kentlerde değil, Anadolu’nun pek çok köşesinde açılmış olan misyoner okullarına da ayar verilecektir eğitim devrimiyle birlikte. Örneğin, kendi ülkelerindeki okullarda laiklikten şaşmayan Fransızların Türkiye’deki okullarında din insanlarını eğitici konumunda bulundurma üstelemesi içinde oldukları görülür. Ayrıca, bu okullarda dinsel simge ve nesneler de korunmaktadır. Eğitimin birliği, tekliği ilkesi gereğince bu okulların kapılarını açık tutabilmeleri dinsellikten vazgeçmeleri koşuluna bağlanır.
Lozan’da umarsızlıkla antlaşma yapanlar Türkiye’nin bu kararlılığını daha fazla sürdüremeyeceği düşüncesi içindedir. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti kalkınmaya ve gelişmeye kararlıdır. Eğitim, öğretim bu yolda yararlanılacak en önemli araçtır. Cumhuriyetin ilk yılı bu ve benzeri sorunlara köktenci çözümler üretilmesiyle geçmiştir.
3 Mart 1924’te çıkartılan Üçlü Devrim yasalarından birisi olan Eğitimin Tekleştirilmesi eğitim ve öğretim etkinliklerinin dinsellikten kurtarılması, akla ve bilime dayanması doğrultusundaki en önemli adım olmuştur.
Başka deyişle Misakı Maarif oluşturulmuştur. Bu yapılırken medreseler kapatılmış, Osmanlı’nın son yüzyılında hemen her Anadolu kentinde açılmış olan Hıristiyan misyoner okullarının da başına buyruk davranmasının önüne geçilmiştir. Böylelikle eğitim ve öğretimde akılcılık, bilimsellik her şeyin önüne geçirilmiştir.
Önce özgür birey, sonra millet oluşturmada eğitim, öğretimin önemi özümsenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, siyasi bakımdan Misakı Milli ilkelerine uygun olarak kurulmuştur. Bununla yetinilmemiş, Cumhuriyetin sürekliliği ve bağımsızlığın korunması için Misakı İktisadi kavramı oluşturulmuştur.
Yeni devletin akılcı insan dokusu için de eğitimin tekleştirilmesi ivedilikle yaşama geçirilmiştir.
Cumhuriyetin yaralanması, Misakı Milli’nin tartışma konusu yapılması için sinsice çabalayanların Misakı İktisadi ve Misakı Maarif’i öncelikli hedef seçmeleri şaşırtıcı değildir elbette.