Bölüm 1
Nobel ödülü kazanan ilk kadından sıçrayan genlerin kaşifine kadar bilim ve matematiğe önemli katkılarda bulunan kadınlardan bazıları burada.
En başından biri, kadınlar bilim ve matematik alanlarında önemli katkılarda bulunmuştur. Yaşam ve dünya hakkında düşünme şeklimizi değiştirmiş olmalarına rağmen, bu öncü kadınların isimlerini duymamış olabilirsiniz. Nobel ödülü kazanan ilk kadından efsanevi bir primatologa kadar, burada bilim ve matematiği sonsuza dek değiştiren 25 harika kadın var.
MARY ANNING (1799-1847)
Mary Anning kendi kendini yetiştirmiş bir fosil avcısıydı. İngiltere’nin güneybatısındaki Lyme Regis kayalıklarının yakınında doğup büyüdü. Evinin yakınındaki kayalıklar Jurassic fosilleriyle doluydu.
Paleontoloji alanı emekleme ve kadınlara kapalı bir dönemindeyken bu kalıntıları tanımayı, kazmayı ve hazırlamayı kendi kendine öğrendi. Anning, kendisi daha 12 yaşında bile değilken keşfettiği fosillerle, Londralı paleontologların dinazorlarla yan yana yaşayan büyük bir deniz sürüngeni olan ichtyosaur’dan haberdar olabilmelerini sağladı. Şimdi bu fosiller Berkeley’de, California Üniversitesi Paleontoloji Müzesi’nde (UCMP) yer alıyor. Anning ilk plesiosaur (nesli tükenmiş bir deniz sürüngeni) fosilini de buldu. Bilim insanları 2015 yılında bulunan yeni bir ichthyosaur türüne Anning’in adını vererek (Ichtyosaurus anningae) Anning’i onurlandırdılar.
MARIA SIBYLLA MERIAN (1647-1717)
Entomolog, botanikçi, doğa bilimci ve sanatçı Maria Sibylla Merian, böceklerin ve bitkilerin olağanüstü ayrıntılı ve son derece isabetli çizimlerini yaptı. Canlı örneklerle çalışan Merian, biyolojinin daha önce bilim tarafından bilinmeyen yönlerini fark etti ve bunları ortaya çıkardı.
Merian’ın böcek yaşamına dair araştırmalarından ve böceklerin yumurtadan çıktığını keşfetmesinden önce, canlıların çamurdan kendiliğinden türediği yaygın olarak kabul görmüştü. The New York Times’ın 2017’de aktardığına göre, yalnızca böceklerin yaşam döngülerini değil, aynı zamanda canlıların habitatlarıyla nasıl etkileşime girdiğini de gözlemleyen ve belgeleyen ilk bilim insanı oldu.
İngiltere’deki Royal Collection Trust’a göre, Merian’ın en iyi bilinen eseri Surinam böcekleri üzerine yaptığı saha araştırmalarının bir derlemesi olan 1705 tarihli Metamorphosis Insectorum Surinamensium kitabıdır.
SYLVIA EARLE (1935 -)
Deniz biyologu ve oşinograf Sylvia Earle, okyanus bilimine sürükleyici bir yaklaşım getiriyor. The New Yorker’da 1989 yayımlanan“Onun Derinliği” başlıklı ve ona karşı büyük sevgi uyandıran profil yazısıyla tanındı. 2017’de The Telegraph’a verdiği demeçte, Earle’ün 16 yaşındayken başladığı yaklaşık 70 yıllık dalışla toplamda yaklaşık bir yılını su altında geçirdiğini söyledi.
Earle okyanus araştırmalarına 1960’ların sonunda başladı. The Telegraph‘ın aktardığına göre, 1968’de Bahamalar’da bir dalgıçla 100 fit (31 metre) derinliğe inen ilk kadın bilim insanıydı ve bunu dört aylık hamileyken yaptı.
İki yıl sonra Earle, su altı laboratuvarı Tektite II’de deniz tabanını keşfetmek için iki haftalık bir görevde beş kadın “aquanaut” [sugezgini] ekibine liderlik etti. O zamandan beri Earle, dünya çapında okyanuslarda 100’den fazla keşif gezisine liderlik etti ve 1990’da Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nin (NOAA) baş bilim insanı olarak görev yapan ilk kadın oldu.
MAE JEMISON (1956- )
1992’de uzay mekiği Endeavor patladığında, NASA astronotu Mae Jemison uzaya ulaşan ilk Afrikalı Amerikan kadın oldu. Ancak astronot, birçok unvanından sadece biridir. WordsSideKick.com kardeş sitesi Space.com’a göre Jemison aynı zamanda bir doktor, barış gönüllüsü, öğretmen ve iki teknoloji şirketinin kurucusu ve yöneticisidir.
Jemison, 17 Ekim 1956’da Alabama, Decatur’da doğdu. 3 yaşındayken ailesiyle birlikte Chicago’ya taşındı. Gelecek vadeden bilim insanı, 16 yaşındayken Stanford Üniversitesi’ne girdi ve burada kimya mühendisliği ile Afrika ve Afrika Amerikan çalışmaları alanlarında dereceler aldı. 1981’de New York Eyaletindeki Cornell Üniversitesi’nden tıp doktorasını aldı.
NASA’daki eğitiminden sonra, Jemison ve diğer altı astronot, Endeavour yörüngesinde 126 kez döndüler. Uzayda geçirdiği 190 saat boyunca Jemison, kemik hücreleri üzerinde iki deney yapılmasına yardımcı oldu.
Jemison aynı zamanda birçok dil biliyor. İngilizce, Rusça, Japonca ve Svahili konuşuyor ve onun onuruna yapılmış Lego minifigürü var.
MARIA GOEPPERT MAYER (1906-1972)
Teorik fizikçi Maria Goeppert Mayer 1963’te, Marie Curie’nin nobel ödülü kazanmasından 60 yıl sonra fizik alanında nobel ödülü kazanan ikinci kadın oldu.
Goeppert Mayer, 28 Haziran 1906’da Almanya’nın Kattowitz kentinde (şimdi Katowice, Polonya) doğdu. Kendi kuşağından kadınlar nadiren üniversiteye gitse de, Goeppert Mayer Almanya’daki Göttingen Üniversitesi’ne gitti ve burada yeni, heycan verici kuantum mekaniği alanın derinlerine daldı.
1930’da, 24 yaşındayken teorik fizik alanında doktora derecesini almıştı. Amerikalı Joseph Edward Mayer ile evlendi ve Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi’nde çalışabilmesi için onunla birlikte taşındı. Depresyonda olduğunu gerekçe göstererek üniversite onu işe almadı ama o yine de fizik üzerine çalışmaya devam etti.
Britannica’ya göre çift, New York’taki Columbia Üniversitesi’ne taşındığında atom bombası projesi için uranyum izotoplarının ayrılması üzerinde çalıştı. Daha sonra Chicago Üniversitesi’nde çekirdeklerin mimarisi – atomlardaki çekirdeğin farklı bileşenlerini farklı yörünge seviyelerinin nasıl tuttuğu – üzerine yaptığı araştırma, ona iki bilim insanı ile paylaştığı bir Nobel Ödülü kazandırdı.
RITA LEVI-MONTALCINI (1909-2012)
Rita Levi-Montalcini’nin babası, Victoria dönemine ait fikirlere sahip olduğu ve kadınların eş ve anne olmak gibi tam zamanlı bir işi benimsemesi gerektiğini düşündüğü için onu yüksek öğrenim görmekten vazgeçirdi. Ancak Levi-Montalcini geri adım attı ve sonunda sinir gelişim faktörü üzerindeki çalışması ona fizyoloji veya tıp alanında Nobel Ödülü kazandıracaktı.
Başarıya giden yol kolay değildi. 1909’da İtalya’da doğan Levi-Montalcini, tıp fakültesine girdi ve 1936’da tıp ve cerrahi alanında üstün başarı derecesiyle mezun oldu. Ardından nöroloji ve psikiyatri okumaya başladı, ancak araştırması II. Dünya Savaşı nedeniyle kesintiye uğradı. Pes etmeden evinde bir araştırma laboratuvarı kurdu ve işini bırakıp İtalya’nın Floransa kentinde saklanmak zorunda kalana kadar civciv embriyolarının gelişimi üzerine çalıştı.
Savaştan sonra, St. Louis’deki Washington Üniversitesi’nde olan bir pozisyonu kabul etti ve burada kendisi ve meslektaşları, fare tümöründen elde edilen bir maddenin civciv embriyolarına konulduğunda sinir büyümesini teşvik ettiğini keşfettiler. Labaratuvar meslektaşı Stanley Cohen ile sinir büyüme faktörü adını verdiği izole etmeyi başardılar ve 1986’da Nobel ödülünü paylaştılar.
MERYEM MİRZAKHANİ (1977-2017)
Meryem Mirzakhani, eğri uzayların geometrisindeki zor, soyut problemleri çözmesiyle tanınan bir matematikçiydi. İran’ın Tahran şehrinde doğdu ve en önemli işini 2009-2014 yılları arasında Stanford Üniversitesi’nde profesör olarak yaptı.
Çalışmaları, jeodeziklerin doğasını ve kavisli yüzeyler boyunca düz çizgileri açıklamaya yardımcı oldu. Depremlerin davranışını anlamak için pratik uygulamaları vardı ve bu alanda uzun süredir devam eden gizemlere cevaplar buldu.
2014 yılında, matematiğin en prestijli ödülü olan Fields Madalyasını kazanan ilk ve şimdilik tek kadın oldu. Fields Madalyası, Uluslararası Matematik Birliği’nin Uluslararası Matematikçiler Kongresi’nde her yıl 40 yaşın altındaki bir avuç matematikçiye verilmekte.
Mirzakhani, 2013 yılında meme kanseri teşhisi konulduktan bir yıl sonra madalyasını aldı. 14 Temmuz 2017’de 40 yaşında kanserden öldü. Mirzakhani, ölümünden sonra bile alanını etkilemeye devam ediyor; 2019’da meslektaşı Alex Eskin, Mirzakhani ile “Sihirli Değnek Teoremi” üzerine yaptığı devrim niteliğindeki çalışma nedeniyle matematikte 3 milyon dolarlık Çığır Açan Ödülü kazandı. O yılın ilerleyen zamanlarında Çığır Açan Ödül, Mirzakhani’nin onuruna gelecek vaat eden genç kadın matematikçilere gidecek yeni bir ödül olarak verildi.
EMMY NOETER (1882-1935)
Emmy Noether, 20. yüzyılın başlarının en büyük matematikçilerinden biriydi ve araştırmaları, hem modern fizik hem de matematiğin iki temel alanı için zemin hazırlamaya yardımcı oldu.
Yahudi bir kadın olan Noether, 1910’ların sonu ile 1930’ların başı arasında Almanya’daki Göttingen Üniversitesi’nde araştırmacı olarak en önemli işini yaptı.
En ünlü eseri, simetri ile ilgili olan Noether teoremi; modern fizik ve kuantum mekaniği için gerekli hale gelen birçok çalışmanın temelini attı.
Daha sonra, matematikçiler arasında en çok saygı gördüğü çalışma olan soyut cebirin temellerinin atılmasına yardım etti ve bir dizi başka alana temel katkılarda bulundu.
Nisan 1933’te Adolf Hitler, Yahudileri üniversitelerden kovdu. Noether, Albert Einstein gibi diğer Yahudi Alman bilim insanlarını Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar takip etmeden önce bir süre evinde öğrencilerini gördü. Nisan 1935’te ölmeden önce hem Pennsylvania’daki Bryn Mawr Koleji’nde hem de Princeton Üniversitesi’nde çalıştı.
SUSAN SOLOMON (1956- )
Susan Solomon on yıllar boyunca NOAA’da çalışmış ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde kadrolu atmosfer kimyası alanında profesör ve yazardır. NOAA’da geçirdiği süre boyunca, meslektaşlarından gelen girdilerle, ozon tabakasındaki Antarktika deliğinin nedeninin kloroflorokarbonlar (CFC’ler) olduğunu öneren ilk kişi oydu.
1986 ve 1987’de bir ekibi güney kıtasındaki McMurdo Sound’a götürdü ve burada araştırmacılar, aerosoller ve diğer tüketici ürünleri tarafından salınan kimyasalların ultraviyole ışıkla etkileşerek ozonu atmosferden uzaklaştırdığına dair kanıtlar topladı.
Bu, 1989’da yürürlüğe giren ve dünya çapında CFC’leri yasaklayan BM Montreal Protokolü’ne yol açtı. Tarihin en başarılı çevre projelerinden biri olarak kabul edildi ve ozon tabakasındaki delik protolölün kabul edilmesinden bu yana önemli ölçüde küçüldü.
VIRGINIA APGAR (1909-1974)
Dr. Virginia Apgar, anesteziyoloji ve obstetrik tıp alanlarında öncüydü ve en çok yeni doğan bebeklerin sağlığını değerlendirmek için basit ve hızlı bir yöntem olan Apgar skorunu icadıyla tanınırdı.
Apgar tıp diplomasını 1933’te aldı ve cerrah olmayı planladı. Ancak o zamanlar cerrahide kadınlar için sınırlı kariyer fırsatları vardı, bu yüzden gelişmekte olan anesteziyoloji alanını seçerek bu planını değiştirdi. Ulusal Sağlık Enstitüleri’ne göre alanında lider ve Columbia Üniversitesi Doktorlar ve Cerrahlar Okulu’nda ordinaryüs profesör olan ilk kadın olacaktı.
Apgar’ın araştırma alanlarından biri olan doğum sırasında kullanılan anestezinin etkilerini araştırdı. 1952’de yeni doğanların yaşamın ilk dakikalarındaki yaşamsal belirtilerini değerlendiren Apgar skorlama sistemini geliştirdi. Puan, yenidoğanın kalp atış hızı, nefes alma çabası, kas tonusu, refleksleri ve rengine dayalıdır ve daha düşük puanlar bebeğin acil tıbbi müdahaleye ihtiyacı olduğunu gösterir. Sistem, bebek ölümlerini azalttı ve neonatoloji alanının doğmasına yardımcı oldu ve bu sistem bugünlerde hala kullanılmaktadır.
KAYNAKÇA:
https://www.livescience.com/amazing-women-in-math-and-science.html