Musikinin Eski Türklerin Yaşamında Yeri ve İşlevi
Eski kaynakları incelediğimizde, musikinin Türk toplum yaşamındaki yeri ile işlevi konusunda da ipuçlarına rastlamaktayız.
Türkler, erkeğiyle kadını birlikte çalışıp üreten, birlikte savaşım veren, birlikte eğlenen, yaşam dolu şen bodunlardı ve musiki de böyle bir yaşamın doğal ve vazgeçilmez olgusuydu. Kaşgarlı Mahmud’un anıtsal eseri Divanü Lugat-it-Türk’ü baştan sona taradığımızda bu durumu açıkça görmekteyiz.
Musikinin günümüzde olduğu gibi Eski Türklerin yaşamında, daha o çağlarda pek çok işlevi vardır. Sözgelimi Kaşgarlı’nın betimlediği vurma çalgılardan Kakratgu, ekinlere zarar veren serçeleri ve benzeri kuşları kaçırtmak için kullanılan bir bekçi davuludur. Buna karşılık Tovıl’ın ise avda Doğan kuşu için çalınan bir ses benzetleyici özelliğiyle kullanıldığı kaydedilmiştir. Buradan şu anlaşılmaktadır ki, Türkler XI. yüzyıl öncesinde hem avcılık hem de tarımı ustalıkla sürdüren bir toplumdur ve bu uğraşıları sırasında çalgıların etkisini keşfetmiş olmaları, onların musikiyle son derece iç içe olduklarını ve musikinin, sesin etkisini nasıl ustaca kullandıklarını açıkça kanıtlamaktadır.
Türklerin günümüze değin en önemli özelliklerinden birisi de, askerliği ve ordularını önemsemiş bir toplum olduğudur. Bu anlayışa koşut olarak Türklerin, askeri musiki alanında da ne denli ileri gittiği, askeri musikiyi nasıl önemsediği bilinen bir gerçektir. Mehter geleneğinin Osmanlı öncesi kurulan Türk devletlerinde de var olduğunu Kaşgarlı Mahmud bize aktarmaktadır.
Divanü Lugat-it-Türk’te Türklerin askeri musiki geleneğine ilişkin şu açıklamalar vardır:
Uruldı: “tuğ uruldı: nöbet davulu vuruldu.”1
Türkmen: Türklerin çok kuvvetli ve büyük ordusu bulunan “Şu” adında genç bir hakanları vardı.
(…) Her gün Balasagun’daki sarayının önünde beyler için üç yüz altmış nöbet davulu vurulurdu.
(…) Hakan hemen davullar çaldırarak Doğuya doğru yürür2.
Tuğ: Hakanın yanında çalınan kös ve davul. “Han tuğ urdı: Han nöbet davulu vurdu, mehterhane çaldı”3.
Büke: (…) bu kadar çok olduğunuz halde niçin yenildiniz, dedik. Cevap olarak, davullar çalınıp borular ötmeğe başladığı zaman (…)4.
Haydar Sanal, Mehter Musikisi başlıklı kitabında bu verileri şöyle yorumlamıştır:
Divanü Lûgat-it-Türk’te daha eski Türk gelenekleri de titizlikle saklanmış olarak sırası geldikçe anlatılmıştır: İskender’in Türk ülkesine yöneldiği sıralarda genç Türk hakanı Şu, Balasagun’daki sarayının önünde beyler için her gün üç yüz altmış nevbet davulu vurduruyordu.
“Han tuğ urdı”, “tuğ uruldı” ibareleri mehterhane çalınmayı ifade etmektedir. XI. yüzyılda küvrüğ (kös), tuğ (davul), borguy (boru), çenk (zil) sazları biliniyor. (…) Kaşgarlı Mahmud, Büke Budraç ile Arslan Tekin Gazi’nin savaşında davullar ve borular çalındığını anlatıyor5.
XV. yüzyılda yazıya geçirildiği kestirilen Dede Korkut hikâyelerinde de (ki bu hikâyelerden en ünlü olanı “Bamsı Beyrek” hikâyesi V ve VI. yüzyıla kadar tarihlendirilmektedir) Türklerin askeri musiki geleneğine ait veriler bulunmakta, olaylar betimlenmekte ve kullanılan çalgılara değinilmektedir. Ayrıca yine bu hikâyelerde zafer sonrası yapılan kutlamalarda, şenliklerde ve toylarda da musiki önemli bir öge olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu konuda, Orhan Şaik Gökyay, Dedem Korkudun Kitabı’nda şu açıklamayı yapmıştır:
Savaşla ilgili olarak Dede Korkut destanlarında askerî bando (mehter takımı) diyebileceğimiz bir müessesenin bulunduğuna işaretler vardır. Kitapta adı geçen çalgılar, boru, davul, davulbaz (davlumbaz), kös, nakkare6 ve yeltemedir7. Bunların içinde kös ancak fil, deve ve beygirlerle götürülebilen büyük davullardır8. (…)
Destanlarda bunların daha çok ya savaşa girmeden önce, savaşçılara heyecan ve güç vermek, düşmanı ürkütmek, korkutup sindirmek için, yahut da düşmanı yendikten sonra zafer şenliklerinde çalındığı [üstte adı geçen çalgılar] görülüyor.
Türklerin, İslâm dinini kabûlden sonra Eski Türklerin kullandığı çalgılara yeni çalgıların eklendiğini görürüz ki buna daha sonra “Eski Türk Çalgıları” başlığı altında değineceğim. Ancak XIV. yüzyılda yaşamış ve hüküm sürmüş Aksak Timur’un Tüzükât’ında şu cümleler Türklerin askerî musikiye verdikleri önem açısından dikkat çekicidir:
Davul ve Bayrak Verme Tüzüğü
Şöyle emrettim ki; on iki emirin her birine bir bayrak ve bir davul verilsin. Emîrler emirine bayrak, nakkare, tümen tuğu, çartuğ takdim etsinler. Binbaşı olursa ona bir tuğ, bir karney9 versinler. Yüzbaşı, onbaşılara birer davul versinler. Oymak emîrlerine birer burgu10 versinler. Dört beylerbeyinin her birinde de bayrak, nakkare, çartuğ, burgu olmalıdır11
Türklerin toplumsal yaşamında musikinin işlevi tarım, avlanmak ve askerlik dışında da görülür.
Divanü Lûgat-it-Türk’te musikinin dinlence ve eğlence yönüne ilişkin veriler de bulunmaktadır.
Dans’ın en geniş anlamda musiki eşliğinde yapıldığını düşünürsek, Dîvân’ın birkaç yerinde danstan da (: raks) söz edilmiştir. Kubzaşmak fiilinin anlamında görüldüğü üzere cariyelerin kopuz çalmada yarışması ve daha başka örnekler, Türklerin yaşamında musikinin ne derece önemli bir yer tuttuğunun açık kanıtlarıdır ve bu kanıtlar Dîvân-ı Lugati’t-Türk öncesi diğer söyleyişle eski Türklerin musiki yaşamı ve musiki yapma biçimleri konusunda somut verilerdir.
1 Besim Atalay, Aynı kaynak, Cilt: I, s. 190.
2 Aynı kaynak, Cilt: III, s. 413-414.
3 Aynı kaynak, Cilt: III, s. 127.
4 Aynı kaynak, Cilt: III, s. 227.
5 Haydar Sanal, Mehter Musikisi, İstanbul, Millî Eğitim Basımevi, 1964, s. 1.
6 Yarım küre biçimindeki çift ağaç ya da metalin üstüne gön gerilmesiyle oluşturulmuş ve tokmaklarla (zahme) çalınan bir Mehter çalgısıdır.
7 Yaltma da denilen, XVI. yüzyılda Akşemseddin’in torunu Şemsî Çelebi tarafından oluşturulmuş, tanbura benzer iki telli bir çalgı.
8 Orhan Şaik Gökyay, Dedem Korkudun Kitabı, İstanbul, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Kültür Yayınları, 1973, s. CCCLXIX (369).
9 Kurrenay: Pirinç ve gümüşten üretilmiş uzun ve kalın sesli bir üfleme çalgı.
10 Alaşım bir üfleme çalgı olan boru.
11 Timur’un Günlüğü (Tüzükât-ı Timur), Yayına Hazırlayanlar: Kutlukhan Şakirov, Adnan Aslan, İstanbul, İnsan Yayınları, 2010, s. 103; Timur’un Tüzükât’ının bir başka yayınında (ki bu yayın yukarıda alıntı yaptığım kitapta eleştirilmiştir) şöyle yazmaktadır: “Tabl ve Alem Tüzüğü Nizâmâtı / Her emîre bir tabl [davul] ve bir bayrak verilmesini emrederim. Baş kumandanın ayrıca iki alâmet-i şerifi olacak “tümen tuğ”, “çar tuğ”dır ki bir nev’i mızraklı bayrak olub uclarında o kıt’a-i askeriyyeyi sembolize eden ba’zı resimler var. / Binbaşıya bir tabl ve bir bayrak verilecek, yüzbaşı ve onbaşıya bir tabl verilecek. Kabîle oymak beğlerine birer nişânı var ve dört beğlerbeğinin birer alem birer tabl ve diğer nişânları var. / Bir eyâlet fetheden veyâ düşman ordusunu bozan emîrler, terfî‘i edildiğinde birinci emîre nişân, ikinciye iki, üçüncüye üç, dördüncüye dört nişân verilir. Buna tabl da verilir. Daha ziyâde yararlık gösterse “tümen tuğ” ile “çar tuğ” da verilir.”. Bk. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Ma’ârif Vekâleti Neşriyyâtından Timûr ve Tüzükâtı – Nihâyetde: Cengiz Yasası, Istanbul, Matba’a-i Âmire, 1339 [1923], s. 76-77. (Arap elifbasından çevriyazı: Yavuz Daloğlu)