Avrupa Karşıdevriminin Türkiye’ye Armağanları

Avrupa Büyük Fransız Devriminden hem çok etkilenmiş, hem de sarsılmıştı. Bütün monarşiler tahtlarını kaybetme telaşına düşmüşler, bunun için Fransız Devrimine saldırmışlardı. Böylece Fransa’nın vatan savunma savaşına da yol açan Devrim, arkasından birçok başka savaş da getirmiştir.

Bu hareketlilikten sonra ortalık durulduğunda Avrupa monarşileri Viyana’da toplanıp yeni bir Avrupa düzeni kurma yoluna gittiler. Viyana Kongresi, bütün halkların yoğun baskıya uğradığı ancak yönetimlerin birbirleriyle savaşmadığı bir dönemi başlatacaktı. Böylece Avrupa Uyum Yüzyılına girecekti.

Sınırlar yenilenmiş, Fransa tekrar krallığa dönmüş, devrim dalgası genel olarak geri çekilmişti.

Devam etmesi mümkün olmayan bu durum bütün Avrupa’nın 1830 ve 1845 Devrimleriyle tanışmasına yol açtı. Neredeyse bütün kıta canlandı, önemli iktidar değişiklikleri oldu. Yönetici sınıflar krizdeydi. Halklar ayaklanmıştı. Monarşilerin yeniden toparlanması, devrimlerin ezilmesi ve kitlelerin bastırılmasıyla sonuçlanmıştı. Başka ülkelere gidenler, hatta kıta dışına çıkanların sayıları bilinemez durumdaydı. Amerika kıtası yeni gelen Avrupalılarla tanıştı. Devrimler Türkiye’ye yansımadı, ama bu kitlesel büyük olayların Türkiye ile de ilgili önemli yönleri oldu.

Kısaca şöyle özetlenebilir.

19. yüzyıl Avrupa Devrimcileri Türkiye’de

Macar ayaklanmasına İtalyanlar da destek verince Avusturya çaresiz kalmış ve Rusya’yı yardıma çağırmıştı. Acımasız Rus General Paskiyeviç’in baskısı ve zulmü karşısında Polonyalılar, Macarlar ve İtalyanlar kitleler halinde çeşitli yerlere kaçmak zorunda kaldılar. “1849’un Mayıs ayından itibaren kara ve deniz yoluyla çok sayıda Macar, Leh ve İtalyan devrimci, gruplar halinde Osmanlı topraklarına sığınırlar.”1 Yalnız bu dönemde ülkelerini bırakıp başka yerlere kaçan ve sığınanların sayısı altı binin üzerine çıkmıştı. Yurt dışına gitmek zorunda olanların ilk ve en çok gittiği yer Osmanlı devletinin topraklarıydı.

Macar tarihinin en önde gelen kişiliklerinden Macar devrimci Lajos (Ludwig) Kossuth (1802-1894) da Türkiye’ye gelenlerdendi. Avusturya’ya başkaldırıp cumhuriyet kurmak isteyen harekete önderlik etmişti. (Milli uyanışın simgelerinden biri olan Kossuth ülkesine bir daha dönemeyecek, İtalya’da ölecekti.) Türkiye’de kaldığı süre içinde ülkesi için bir anayasa taslağı hazırlamış (“Kütahya Anayasası” denilmektedir, çünkü orada yazılmıştır), Türkçe öğrenmiş, hatta “Türkçe Gramer” konulu Türkçe bir dilbilgisi kitabı yazmıştı.2 1851 yılında 58 arkadaşı ile birlikte Osmanlı topraklarından ayrıldı.

Polonyalı devrimci general Josef Bem (1794-1850), bir dönem Kossuth’un başkomutanıydı. Bem, “Lehistan’ın bağımsızlığı için mücadele ettikten sonra Macar bağımsızlık savaşına katılmış ve birçok zafer kazanmıştı”, ancak “6 Temmuz 1849’da Ruslar karşısında bozguna uğradı, Macar kuvvetleri içinden 1.120 kişi” Osmanlı’ya sığındı. Onlar arasında General Bem’le birlikte 36 subay da vardı.3 Birlikte geldiği kişilerin 255’iyle İslama ve Osmanlı uyruğuna geçti, Osmanlı ordusunda “Murat Paşa” olarak subaylık yaptı, Tuna boylarında ordulara komuta etti, Halep valisi oldu, Hıristiyanlara kıyım yapmaya yönelik bir Arap isyanını bastırdı. Sonra Halep’te öldü.

Gene Kossuth’un generallerinden ve Bem’in yardımcısı György Kmety (1813-1865) “İsmail Paşa” olarak Osmanlı ordusunda kaldı. 1851’de ordudan ayrıldı, Kastamonu’da valilik yaptı, emekli olup gittiği Londra’da öldü. Kmety kadar önemli olan General İştebet, Osmanlı ordusunda “Murat Paşa”ydı ve o da Bem gibi Halep’te ölmüştü.

Polonyalı ve Macar ulusalcıların bir kısmı dinlerini koruyarak Türkiye’de kalırken, önemli bir kısmı da din değiştirerek Türklüğü benimsedi ve yeni yurduna, toplumuna hizmet etmeye koyuldu.

Polonyalı Kont Konstanty Borzecki (1826-1876), “Mustafa Celalettin Paşa” adıyla, topçulukta ve haritacılıkta uzman olarak önce miralay, sonra paşa oldu ve Karadağ’da bir savaşta şehit düştü. Nazım Hikmet’in dedesi olan “Avrupalı jeune“ Borzecki, Osmanlı ilerici aydın çevrelerini etkileyecek, hatta sonradan Jön Türk olarak “Türk milliyetçisi” de olacaktı.4 Türklerin tarihi ve Osmanlı toplumu için yazdığı kitap çok büyük önem taşımaktadır.5

Felix Clemens Breanski, “Şahin Paşa” adıyla,

Ludwik Bystrzonowski, “Arslan Paşa” adıyla,

Zygmund Freud, “ “Hamdi Mahmut Paşa” adıyla,

Antoni Aleksander Ilinski, “İskender Paşa” adıyla,

Albay Josef Kollman, “Fevzi Paşa” adıyla,

Yarbay August Ludwig Wegler, “Tevfik Paşa” adıyla,

Kont Richard Guyon, “Hurşit Paşa” adıyla (Kırım Savaşında öldü),

Wladimir Koscielski, “Sefer Paşa” adıyla (Ruslara karşı savaştı),

Isaak Eduard Schnitzer, “Mehmet Emin Paşa” adıyla,

Baron von Stein, “Ferhat Paşa” adıyla,

Severin Bielinski, “Nihat Paşa” adıyla (serasker olarak),

Kont Michael Czaikowsky (aynı zamanda ünlü bir yazardı), “Mehmet Sadık Paşa” adıyla, kardeşi Vladislav Czaikowsky, “Muzaffer Paşa” adıyla,

bir başka Macar subay “Ömer Lütfü Paşa” adıyla,

Yüzbaşı Janos Derecskey, “İskender Paşa” adıyla,

Üsteğmen György Divitsek, “Albay Ali Bey” adıyla,

Pruski, “Laharin Bey” adıyla,

Dionizy Zarzycki, “Osman Bey” adıyla,

J. Jankowski, “İbrahim Bey” adıyla,

Kont Roswadowsky, “Hamza Bey” adıyla Osmanlı ordusuna girdiler ve hizmetlerde bulundular.

Macar özgürlük savaşının başçavuşlarından Sandor Farkas, Osman ismini aldı ve Macar Osman Paşa oldu. Harbiye’de uzun yıllar hocalık yaptı. II. Abdülhamid ve II. Meşrutiyet dönemlerinin ünlü isimlerinden şair ve yazar Nigâr Binti Osman (Nigâr Hanım) Macar Osman Paşanın kızıdır.”6 Ömrünün sonuna kadar Harbiye’de hocalık yapan “Osman Nihali”, Kırım Savaşında Serdarıekrem Ömer Paşanın yaveriydi.7 1831 ya da 32 doğumlu bir Macar olan Ömer Naili Paşa ise, 48 Devrimine genç yaşında katılmış bir Leh yüzbaşısıydı. .

Galatasaray Lisesi’nin kuruluşunda çalışması bulunan Leh yazar Karski, “Hayreddin Bey” olarak Türk basın tarihinin önemli yazarları arasında yer aldı.

İslamı benimsemiş olup görev alanlar da vardı. Franciszek Sokolski, Edirne Nafia Müdürü, Antony Antonowicz telgraf başmüfettişi oldu. Jablonowski hekimdi.”8

Devletin başka alanlarında, teknik eğitimleri olanların mühendislik ve eğitim kurumlarında çalışanları, sanat ve ticaret alanından gelenlerin sivil hayatta görev alanları vardır. Toprak sahiplerinin örnek tarım işletmeleri ve köyler kuranları da oldu.

Asıl mesleği matbaacılık olan Macar [Binbaşı] Vince Grim (1810-1872 [“Mustafa Ağa”]) Osmanlı Banknot Matbaasında hizmet verdi.”9

1831 ayaklanmasında üsteğmen olan Antoni Wierucki, 1848 ayaklanmasında yüzbaşıdır, orduya alınır, Kırım Savaşında Osmanlı ordusunda albay olarak görev yapacaktır.

Osmanlı devleti, çok zor şartlarda olmasına rağmen ısrarla istenen mültecileri geri vermediği için sığınanlar büyük bir borçluluk ve bağlılık duygusu içinde Türklerle kaynaşmışlardı.

Tanzimat dönemini yaşayan Osmanlı devletinin Avrupa’nın “48 Devrimcileri”ne kucak açması, kendini o devrime, devrimlere ve devrimcilere yakın hissetmesinden değil, kurulduğundan başlayarak hep almaya istekli olmasındandı. Yüzyıllar önce İspanya’dan kaçan Yahudileri ülkesine kabul etmekle neler kazandığını biliyor olmalıydı.

Kesin bir rakam bilinmemekle birlikte topraklarımıza gelenlerin sayısının on bine ulaşmış olduğu da sanılmaktadır.10

48 Devrimcileri” ve Osmanlılar

48 Devrimlerinin Avrupa tarihini nasıl etkilediği önemli bir konudur. Ancak Avrupa’dakiler kadar etkili olmasa da bu Devrimlerin Osmanlılara etkisini ve sonuçlarını sergilemek ve değerlendirmek yararlı olmalıdır.

Macar ve Leh devrimcilerinin 1860’lı yıllarda oluşan ve Jön Türklerin başlangıcı olan Yeni Osmanlılar ile ilişkileri vardı. Osmanlı aydınları Avrupa’daki hareketlenmeye doğal olarak ilgi göstermişlerdi. Topraklarımıza gelen sığınmacı devrimcilerle İstanbul’da ve onların bulundukları yerlerde (Halep ve Kütahya gibi) temas edilmiş, onlarla ilişkiler kurulmuştu. Yeni Osmanlıların gözünde ise, Avrupalı sığınmacılar önemli ve anlamlıydı. Aralarında onlardan öğrenecekleri şeyler olduğunu düşünenler bulunuyordu. Çünkü Yeni Osmanlıların yapmak istedikleri, Avrupa “jeune”lerinin yaptıklarıydı.

1848’de 18 yaşında olan Macar mülteci Daniel Szilagyi kılıcı bıraktıktan sonra İstanbul’da bir kitabevi kurdu. Kitap alıp sattı ve elyazmaları topladı.” Daha sonra ülkesine döndüğünde bunları Macar Bilimler Akedemisi’ne bağışlayacaktı. Akademi’nin bu vesileyle kurulmuş Türkoloji Bölümü zengin ve üzerinde çalışılmış kaynaklarıyla halen de önemli bir Türkoloji merkezidir. Ancak esas önemli olan, “Szilagyi, İstanbul’da Yeni Osmanlı risalelerini dağıtanlar arasındaydı”.11 Dükkanı ise bir haberleşme ve buluşma yeriydi. Szilagyi, 1885 yılında İstanbul’da öldü.

Az önce sözü edilen Ömer Naili Paşa Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin üyesiydi. Ebüzziya Tevfik’e göre, “cemiyetin (Mustafa Asım Paşa ile birlikte) iki temel direğinden biri”ydi ve “Yeni Osmanlılar açısından gerektiğinde eylem işini üzeri alacak askeri amirdi”. İslamı kabul edip Osmanlı uyruğuna geçen genç yüzbaşı, önce Harbiye’ye girip kurmay olmuş, İstanbul Merkez Kumandanlığı da içinde olmak üzere Erkanıharp Reislikleri ve nazırlık da yapmıştı. “1870 veya 71’de vefat etti.”

Kara Avcı adıyla bilinen Leh Karol Brzozowski’nin (1821-1904) Osmanlı hayatına birtakım yeniliklerin girmesinde rolü büyüktür. Mühendis, ormancı, haritacı, arkeolog, ziraatçı, şair ve yazar olan Brzozowski”, Türkiye’deki Leh mülteci grubunun faal bir üyesiydi. I. Meşrutiyet’in baş mimarı Mithat Paşanın Tuna ve Bağdat valiliklerinde yanında bulunmuş, telgraf hatlarının kurulmasında mühendislik yapmıştı.

Ayrıca birçok Leh ve Macar mülteci Mithat Paşa’nın kurduğu sanayi mekteplerinde öğretmenlik yaptı.12

Bütün bunlar yüzünden Avrupa’da emekçilere, aydınlara, askerlere kan kusturan karşıdevrimin, ülkemize çok değerli, önemli, yararlı subaylar, devlet adamlar, bilimciler, akademisyenler, doktorlar vb. gelmesine yol açan, seçkin insanlar kazanmamızı sağlayan bir rol oynadığı da bilinsin istedik. En büyük kötülükler, istenmeyen, hesapta olmayan, bilinmeyen, rastlantısal şekillerde başka yerlerde hayırlara da vesile olabilmektedir.

Ülkelerindeki siyasal mücadeleri yaver gitmeyen bu şanssız Avrupalı devrimcilerin Türkiye tarihinde ülkemize ve kültürümüze yararları hem unutulmamış ve kaybolmamıştır, hem de hakkıyla değerlendirilmiştir.

NOTLAR

1Arda Odabaşı, “Mustafa Celalettin Paşa ve Eski ve Modern Türkler”, Mustafa Celalettin Paşa, Eski ve Modern Türkler, Kaynak Yayınları, İstanbul 2014 içinde, s. 14.

2 “Bu kitap, ‘Lajos Kossuth’un Türkçe Grameri’ başlığıyla 1968 yılında Prof. Dr. Szuzsa Kakuk tarafından yayımlanmıştır”, Stanley Lane Poole, Lord Stratford Canning’in Türkiye Anıları, Yurt Yayınları, Ankara 1988, s. 99-108.

3 Geniş bilgi için bkz. Arda Odabaşı, “Türk Olmayan Bir Türkçü: Mustafa Celalettin Paşa – I / Osmanlı’da 1848 Devrimcileri (Macar-Leh Mülteciler)”, Bilim ve Ütopya, sayı 123, Eylül 2004, s. 31-39 içinde, s. 36.

4 Borzecki konusunda geniş bilgi için bkz. Arda Odabaşı, “Türk Olmayan Bir Türkçü: Mustafa Celalettin Paşa – II / 1848 Devrimi’nden Devrimci Türkçülüğe”, Bilim ve Ütopya, sayı 124, s. 45-53 ve Odabaşı, “Mustafa Celalettin Paşa ve Eski ve Modern Türkler”, Mustafa Celalettin Paşa içinde, s. 13-34.

5 Mustafa Celalettin Paşa, yukarıda adı geçen eser.

6 Bu konuda geniş bilgi için bkz. Odabaşı, “Osmanlı’da 1849 Devrimcileri (Macar-Leh Mülteciler)”, Bilim ve Ütopya, sayı 123, s. 36-37.

7 İbrahim Alaâttin Gövsa, “Nigâr Hanım”; Şair Nigâr, Hayatımın Hikayesi / Nigâr Binti Osman, Ekin Basımevi, İstanbul 1959 içinde, s. 9.

8 Odabaşı, “Osmanlı’da 1849 Devrimcileri (Macar-Leh Mülteciler)”, Bilim ve Ütopya, sayı 123, s. 37.

9 Şair Nigâr, aynı yerde.

10 Abdullah Saydam, “Osmanlıların Siyasi İlticalara Bakışı ya da 1849 Macar-Leh Mültecileri Meselesi”, Belleten, cilt LXI, sayı 231, Ağustos 1997, s. 355; akt. Odabaşı, “1848 Devrimi’nden Devrimci Türkçülüğe”, Bilim ve Ütopya, sayı 124, s. 36-39.

11 Odabaşı, “Osmanlı’da 1849 Devrimcileri (Macar-Leh Mülteciler)”, Bilim ve Ütopya, sayı 123, s. 37.

12 Aynı yazı, s. 37-38.

Bunları da sevebilirsiniz