Nikaragua

Leon, Managua

Siyah renkli kumsala yanaşan teknemizden atlayıp denizin içinden kıyıya yürüyoruz. Kumsalın renginden yakınlarda volkan bulunduğu (Cosiguina Volkanı) anlaşılıyor. Hindi akbabası (Turkey Vulture) olduğunu öğrendiğimiz koyu renkli, geniş kanatlı büyük kuşlar uçarak bizi karşılıyor. Valizlerimiz, tekneden iskelede bekleyen aracımıza taşınırken, biz de hemen ilerideki Potosi sınır kapısına yürüyüp Nikaragua’ya giriş işlemlerimizi yaptırıyoruz.

Nikaragua, 130.000 kilometrekare alanıyla Orta Amerika’nın en büyük ülkesi, nüfusu 6.7 milyon civarında. Para birimi Cordoba ve 1 USD=31 Cordoba kurundan değişim yapılıyordu. Pasifik, orta bölüm ve Karayip olmak üzere üç bölgesi bulunan ülkede yağışlı ve kuru olmak üzere iki ana mevsim yaşanıyor; yağışlı (kış) sezon mayıs-ekim arasında, kuru (yaz) mevsim ise kasım- nisan arasındaki dönem. Nikaragua’nın çikolatası ve puroları oldukça ünlü, purolar Küba’dan buraya göç edenler tarafından yapılıyormuş.

Aracımızla eski başkent olan Leon şehrine doğru yola koyuluyoruz. İlerlediğimiz toprak yolun kenarında sıralanan evler, halkın yarısından fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığının göstergesi gibiydi. Nüfusun yarısı tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor; kahve, şeker, tütün, sığır eti, muz ihraç ediliyor. En lezzetli etlerin bulunduğu ülke olduğu söyleniyor, et yemeklerine eşlik eden Chimichurri adlı sarımsaklı özel bir sosları var. Yol kenarında, her yaprağı ayrı yöne bakan ilginç şekilli bir ağaç görüyoruz. Yeşil renkli, bowling topu gibi ağır meyvesi, marakas adı verilen müzik aletinin yapımında kullanılıyormuş. Yarım saat sonra toprak yol bitiyor, asfalt ana yola çıkıyoruz. 59 km mesafedeki Chinandega’da öğle yemeği molası verdikten sonra yaklaşık 40 kilometre mesafe kalan Leon’a doğru yola devam ediyoruz. Leon’a 18 kilometre kala yolun sol tarafında, dumanı tüten Telica Volkanını uzaktan görüyoruz.

Managua’dan sonra Nikaragua’nın ikinci büyük şehri olan Leon, 210.000 nüfuslu. Avenida Central’den eski şehrin içine doğru ilerliyoruz. Eski şehir meydanında aracımızdan iniyor ve beyaz renkli Leon katedraline doğru yürüyoruz. Eski şehir meydanı, ortasında park bulunan, küçük, kalabalık bir meydan; bir kenarında katedral yükseliyor, diğer kenarında Primera Capital de la Revolucio yazılı beyaz binanın önünde devasa İspanyol giysili kadın figürü dikkati çekiyor. Meydanın merkezinde dört aslan heykelinin ortasında yükselen Maximo Jerez heykeli, çevrede hediyelik eşya tezgahları sıralanıyor. Leon’da daha çok yerli halk görüyoruz, turist az. Son iç savaştan sonra, yabancıların işlettiği oteller kapanmış, hatta terk edilmiş.

Tarihi 1610’a uzanan katedralin, Orta Amerika barok tarzının yapımına 1747’de başlanmış. Baroktan neoklasik tarza geçiş özelliklerini yansıtan Orta Amerika’nın en büyük katedrali, Unesco Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Leon katedralinin girişinde ve ön cephesinin iki tarafında aslan heykelleri bulunuyor. Altarın bir tarafında ünlü şair ve diplomat Ruben Dario’nun mezarı yer alıyor. Katedralin çatısına çıkmak için üç dolar ödenerek bilet alınıyor. Giriş kapısının yan tarafında, önünde bekçi bulunan dar kapıdan giriyoruz ve ancak tek kişinin geçebileceği, dar taş merdivenlerden çatıya çıkıyoruz. Kilisenin çatısı, beyaz yapıları ve kubbeleriyle, şehir manzarasına hakim konumu ve karşıda dumanı tüten volkan manzarasıyla görülmeye değer.

Katedralin giriş kapısının yer aldığı ön duvarı boyunca hediyelik eşya tezgahları sıralanıyor ve hava kararırken tezgahların çoğu kapanıyor. Katedrali ve küçük meydanı dolaştıktan sonra, limonlu sarımsaklı kırmızı biberli Chimichurri soslu et menülü akşam yemeği ile günümüzü sonlandırıyoruz.

Sabah kahvaltıdan sonra, Leon’a 93 kilometre mesafedeki Managua’ya doğru yola koyuluyoruz. Managua’ya 50 kilometre kala, sol tarafta dumanı tüten aktif Momotombo Volkanını görüyoruz. Yine sol tarafımızda açık kahverengi Managua Gölü görüş alanımıza giriyor. Nikaragua’nın başkenti Managua, ülkenin en büyük kenti ve 1.1 milyon civarı nüfusa sahip. Yerli dilindeki adı Xolotlan Gölü olan Managua Gölü kıyısında kurulmuş şehrin, deniz seviyesinden yüksekliği 50 metre. Managua, volkan patlamaları ve depremlerden sonra tekrar tekrar yapılmış. 1978-79’da Sandinista ve Somoza askerleri arasındaki iç savaş esnasında da çok zarar görmüş. 1990’dan itibaren şehir yeniden yapılmaya başlanmış. Önce tek katlı binalar, merkeze yaklaştıkça daha yüksek katlı binalar görüyoruz. Managua kelime anlamı, man: iki suyun (Gölün) kenarındaki, agua: su anlamına geliyor. Şehrin merkezine gelince Bolivar Caddesi üzerinde, şehir parkının (Park Central) yakınında aracımızdan iniyoruz, Bağımsızlık Meydanına doğru yürüyoruz. Bolivar Caddesi boyunca ağaç şeklinde ışıklı süsler görüyoruz. Bu ışıklı ağaç süslerin maliyeti çok tuttuğu için şehirde protesto konusu olmuş.

Bağımsızlık Meydanını, günümüzde müze olan Somoza ailesinin sarayı Palacio National (Ulusal saray), Santiago katedrali, sarayın tam karşısında La Casa de los Pueblos ve bir tarafındaki park çevreliyor. 1937 tarihli sarayın ön cephesinde, Sandino’nun büyük bir fotoğrafı ile Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesinin kurucusu Carlos Fonseca’nın fotoğrafı bulunuyor. Bir bölümü tadilatta olan 1929 tarihli katedral, Belçikalı bir mimar tarafından, Avrupa’dan getirilen malzemelerle yapılmış. 1970’de depremle yıkılmış, restorasyon çalışmaları devam ediyordu. Kilisenin üzerinde “Küçük bir ülkeyiz ama hayallerimiz büyük” Ruben Dario” yazısını görüyoruz. Önünde Sandino heykeli bulunan mütevazı bir yapı olan Casa de los Pueblos (Halkın evi), Ortega’nın başkanlık sarayı.

Meydanda ve sarayın içinde dolaştıktan sonra parktaki heykelleri ve anıtları görüyoruz. Yürüyerek parktan caddeye geçerken bir levhada Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesine adını veren, 1934’de öldürülen Augusto C. Sandino’nun fotoğrafını görüyoruz.

Noel standları sıralanmış olan Bolivar Caddesinden sahile doğru yürüyoruz. Ulusal tiyatronun (Teatro Nacional Ruben Dario) yanından geçiyoruz. Xolotlan sahil caddesinden karşıya, göl kıyısına geçiyoruz.

Eskiden evsizlerin, uyuşturucu bağımlıların yeri olan sahil bölgesi park haline dönüştürülmüş. Managua Gölü kıyısında Bolivar Parkı ve heykeli, heykelin arkasında ortada mavi-beyaz-mavi şeritli Nikaragua bayrağı, sağ tarafında Venezuela bayrağı, solda Sandinistlerin FSLN yazılı kırmızı-siyah bayrağı dalgalanıyor. Şehrin her yerini süsleyen pembe, mavi, yeşil, sarı renklerde, ışıklı ağaçları burada da görüyoruz. Göl, açık kahverengi sularıyla pek güzel görüntü vermiyor.

Burada biraz dolaşıp fotoğraf çektikten sonra aracımızla 23 kilometre mesafedeki Masaya Volkanı Milli Parkına doğru yola koyuluyoruz.

Ülkenin ilk ve en büyük milli parkı olan Masaya Volkanı Milli Parkı, dev volkanın, uzun ekseni 11 km kısa ekseni 5 km olan eliptik şekilli eski kalderasını kapsar. Bu kaldera içinde Masaya Gölü, Nindiri ve Masaya olarak iki volkan ile 5 krater, taşlaşmış lav akımıyla örtülü geniş alanlar, çalılık ve kuru tropikal orman içeren bitki örtüleri barındırır. Masaya volkanının en büyük erüpsiyonu 1772 yılında gerçekleşmiş. Santiago kraterinde, yoğun sülfür gazlarının yükseldiği sıcak lav gölü bulunmakta olup, kraterinde kalıcı lav gölü barındıran dünyadaki dört volkandan biridir. Ayrıca en kolay erişilen aktif volkanlardan biridir, kraterin kenarına kadar araçla gelinebilir. Chorotega yerlileri, tüm volkanik komplekse Popogatepe (Yanan dağ) adını vermiş. 1529’da İspanyol tarihçi ve Santiago kraterinin yanındaki parka adı verilen Oviedo, ateş tanrısı Chacitutique’nin gazabını yatıştırmak için yerlilerin insan kurban etme gibi ritüeller yaptıklarını yazmış. Aynı yıl İspanyol keşiş Bobadilla, Cehennem Ağzı olarak bilinen kratere haç dikmiş.

Bu milli parkta, Nikaragua’nın milli çiçeği olan Sacuanjoche (Plumeria) ağaçlarının yaz aylarında açan beyaz, ortası sarı çiçekleri başta olmak üzere, bromelia, orkideler, ceiba, guanacaste ağaçları gibi çeşitli bitkiler bulunuyor. Milli parkın sakinlerinden, parlak, gürültücü Chocoyo muhabbet kuşları Santiago kraterinin iç duvarlarında yaşar. Faunanın diğer üyelerini Nikaragua’nın milli kuşu Guardabarranco (Turkuaz kaşlı motmot), kapuçin maymunları, armadillo, gelincik, çakal, kokarca, iguana gibi hayvanlar oluşturur. Kuşlar içinde en dikkat çekici olanlar Santiago kraterinin iç duvarlarında yaşayan Aratinga strenua türü yeşil papağanlardır. Mart-ekim ayları arasında alacakaranlıkta daha kolay görülür.

Managua’dan çıktıktan yarım saat sonra Masaya Volkanı Milli Parkı alanına giriyoruz. Lavların patlayarak ulaştığı en uzak noktalardayız, her taraf siyah volkanik taşlarla kaplı. Santiago kraterine doğru çıkıyoruz. Milli parkın en ünlü manzara noktasının yer aldığı Plaza de Oviedo-Cruz de Bobadilla’da aracımızdan iniyoruz. Meydana adını veren kocaman haç, karşıdaki tepede yükseliyor.

Oviedo Meydanının sol tarafında, Masaya Volkanının San Juan krateri ve San Fernando krateri, Nindiri Volkanının Santiago, Nindiri ve San Pedro kraterleri ile gözlem noktalarının bilgilendirme şeması yer alıyor. Deniz seviyesinden 635 metre yükseklikteki kraterin kenarındaki manzara teraslarından, içinden yoğun dumanların yükseldiği Santiago kraterine bakıyoruz. Duman aralandığı zaman krater daha net seçilebiliyor.

Bu yüzyılın en aktiflerinden biri olan kraterin boyutları 360×580 metre civarında ve 180 metre derinlikte ölçülmüş. İçindeki erimiş lav gölünün sıcaklığı 1050 derece olarak belirtiliyor. Bu sürekli tütme, sülfür dioksit ve hidroklorik asidi içeren gaz bulutu oluşturuyor. Yağışlı mevsimde gazların salınımı artıyor ve bu gazlar suyla birleşince oluşan asit yağmuru bitki örtüsü üzerinde zararlı etki gösteriyormuş.

Santiago kraterinin çevresinde Cruz de Bobadilla, Los Vientos ve San Fernando kraterinin manzara noktaları yer alır. San Fernando, kalın ormanlık alanla kaplı, inaktif, 600-700 metre çaplı, 200 metre derinlikte bir krater. Bu manzara noktasından başlayan 1 kilometrelik San Fernando patikası üzerindeki çeşitli noktalardan, Masaya Volkanın San Fernando ve San Juan kraterleri, Masaya Gölü, volkanik orman, Masaya şehri ve arka planda Mombacho Volkanı görülebilir. Bölgedeki bir başka ilginç alan da Santiago kraterinin güneyindeki, Tzinacanostoc mağara veya Cueva de los Murcielagos olarak bilinen Yarasalar mağarasıdır.

Santiago krateri çevresinde biraz dolaştıktan sonra, aracımızla aşağıya doğru inerken ziyaretçi merkezine uğruyoruz. Burada, volkanik kompleksin açıklamalı modeli ve bölgeyi çeşitli zamanlarda ziyaret eden bilim adamları, araştırmacılarla ilgili bilgilendirme panolarının ve fotoğrafların sergilendiği müze bölümü bulunuyor.

Aracımızla Masaya Antik Pazar Kültür Merkezine gidiyoruz. Kale girişi gibi yüksek duvarlı kapısından içeri girdiğimiz eski pazar yerinde, çok sayıda küçük el sanatları ve hediyelik eşya dükkanı sıralanıyor.

Milli parktan 25 km mesafedeki Granada’ya doğru yolumuza devam ediyoruz.

Bunları da sevebilirsiniz