Halkın Kandırılması 1
Sol siyaset genel olarak hukuk deyince ya ceza davalarına ya anayasa mahkemesinin gördüğü davalara ya da idari davalara odaklanır. Ceza davalarını ise genellikle siyasal suçlar çerçevesinde ele alır. Oysa halkın haber alma ve halkın bilgi güvenliği haklarına odaklanmak da bir o kadar gereklidir.
Yakınlarda yaşanan Çiftlik Bank skandalını, yıllar önce yaşanan Adnan Oktarcıların sahte yardım kampanyalarını, başta FETÖ olmak üzere çeşitli tarikatların para toplama kampanyalarını Jet Fadılları, Süleyman Mercimekleri bu kapsamda yeniden düşünmek gerekiyor. Halkın kandırılmaya karşı korunması, özellikle bizim gibi Kıta Avrupası hukuk geleneğinden gelen ülkelerde devletin asli görevlerinden olmalıdır. Anglo-Amerikan sistemi farklı… Orada herkesin kendinden mesul olduğu ve bu anlayışın tarihsel bir arkaplanının olduğu herkesin malumu.
Oysa Kıta Avrupası hukuk sistemi ta Roma İmparatorluğu’ndan kalma yarı sert yarı müşfik bir baba kimliğini yakıştırmış devlete. Öyle ki yerel güçlere karşı devlet ve devletin başındakiler bağışlayıcı bir vasisi gibi davranıyor halkın. Devlet öyle bir otorite ki vatandaşı ezerken dahi olsa bir aracıya tahammül edemiyor. Bu, işin olumsuz yanı. Olumlu yanı ise devletin işgal ettiği ulvi mertebenin ağırlığından olacak devlet bağışlayıcı, koruyucu ve ”müşfik”tir bizde.
Sözgelimi, birisi devletin güvence verdiği bir kurumu, bir bankayı, dolandırıcılığına alet edince devlet hepten öfkeleniyor. Devlete şirk koşan dolandırıcılık devletin en kızdığından. Buna bizim de kızmamız lazım hiç kuşkusuz. Fakat kızmakla yetinmemeliyiz. Zira halkın ve kurumların yozlaştırılması en çok bize zarar verir. Biz kim mi? Kolektivist ve dayanışmacı bir ekonomi politiği savunan herkes… Yelpazenin soluna düşen hemen herkes biziz, bir olmalıyız bu konuda.
Sözgelimi, şike söz konusu olduğunda hafızalar daha canlı. Bazılarımızın gözünde ”şike” salt futbol ve futbol camiasının kaygılarından ibaret bir konuymuş gibi sanki. Oysa ”şike”, toplumun güven duygusunun zedelenmesinin en somut görünümlerinden biri. Ayrıca, unutmayalım: ”Futbol sadece futbol değildir”. Üstelik ”şike” sadece bizim gibi ülkelere özgü bir suç da değil. İnterpol sırf bu suçla mücadele için bir görev gücü kurmuş, suçun faillerinin uluslararasılığını mercek altına alıp bu suça özgü uzman yetiştirmekte yol almış çoktan.
Sözgelimi, televizyon kanallarını ”süsleyen” astrologlar, falcılar, ekonomi falcıları, şifacılar… Tüm bunlar da halkın kandırılmasına ”vesile” olan kişiler. Daha doğrusu, düpedüz halkı kandırmaktan yarar sağlayan kişiler. Bunlara karşı solun diyeceği bir şey yok mu? Günde sadece sebze suyu için diyenlerden meyve detokslarına kelle paçacılara, doğum konusunda uzman kesilen yogilerden kütükle fıtık tedavi edenlere… Her tarafımız dolandırıcı dolu. Hepsini hapse atacak denli somut kanunlar yazmak güç olsa bile en azından bunlarla mücadele edecek bir siyaset, bir suç politikası ihtiyaç değil mi?
İşim gereği, evrim karşıtı olup derslerinde açık açık evrime ve bilime karşı propaganda yapan sayısal öğretmenleri, medeni kanuna ve laikliğe muhalefet eden Anayasa ve Medeni Hukuk hocaları, Türkiye ve Atatürk düşmanı Devrim Tarihi hocaları, faizle kârın farkını bilmeyen yahut bilmezlikten gelen ekonomi hocaları etrafta kol geziyor. Bunların yaptığı şey, ”Tosuncuk” adıyla bilinen Mehmet Aydın’ın yaptığından daha mı az kötü?
10-18 yaş arası bir gencin zihnini şekillendiren hemen her eğitim modelinde bir ölçüde ”beyin yıkama” vardır, olacaktır. Bundan kaçınmak çok zor. Ne var ki, biyoloji dersinde modern biyolojinin temelleri yanlışmış gibi vaaz veren bir düzenbazın olması bundan farklı bir şey. Çocuklarımızla bilim arasına, bilimsel düşünce arasına set çekmenin de ötesine geçen bir kötülük bu. Benzer şekilde, faizle kâr arasındaki bağıntıyı görmeyip bu bağıntıyı silikleştiren yahut silikleştirmeye çalışan matematik ve ekonomi hocalarının varlığı bir memleketin geleceğini sakatlamak değil midir?
Solun bir kısmı bilimi savunmaya devam ediyor. Hepsinin bilimi sahiplenmesi, bilimi savunması gerekiyor. Ama evrim dışında pek az konuda bu hassasiyeti sergiliyoruz.
Sol örgüt ve kurumların bu dolandırıcılıklara, yalanlara ve iftiralara karşı bir mücadeleye girişmesi gerekiyor. Konu sadece evrim değil. Konunun evrimden ibaret olmadığını, yıldız falcılarının ekranlarda boy göstermesinde ve düz dünyacılığın küresel ölçekli bir salgın olmasında görüyoruz.
Halkın kandırılmasına karşı mücadele etmek gerekiyor. Latinlerin dediği gibi ”Vulgus vult decipi”, yani ”avam kandırılmak ister”. Sol kitle kuyrukçuluğundan ötesine uzanmalı. Halkın içindeki eğilimlerin şakşakçısı olmayıp halkın kandırılmasının önüne geçmeli. Belki bu sayede arzu ettiğimiz o kolektivist, dayanışmacı ve özgür bir geleceği kurabiliriz.