Dünya jeopolitiğinde yeni bir satranç oyununu sahada izlemeye başladık. Birçok “stratejist” ve “yorumcu” TV kanallarında magazin tadında gerçekleşen ve gerçekleşebilecek olayları anlatıyor.
Büyük resimde Rusya- Ukrayna çatışmasını ele aldığımızda şöyle bir tablo okuyabiliriz.
ABD Başkanı Biden seçildikten hemen sonra biri Alaska’da Çin ile diğeri ise Cenevre’de Putin ile olmak üzere iki önemli görüşme yaptı.
Putin’in milat kabul edilen konuşmasını ve ardından attığı adımları izlediğimde ilk yorumum ABD’nin Rusya’nın genişlemesini kabul ettiğidir. ABD bunu kabul etmese Putin böyle bir adım atamazdı.
Peki ABD bunu neden kabul ediyordu ve gerçekte neler oluyordu?
ABD, Rusya’ya prim yaptırırken Avrupa’yı zor bir duruma sokuyor ve Çin ile mücadelesinde Rusya’yı yanına alıyordu.
Kazakistan’da yaşanan teatral kalkışmadan sonra Rusya olaylara müdahale edip sınırlarını doğal olarak Orta Asya’dan Karadeniz’e kadar uzatıyordu.
ABD zaten Asya’nın güneyinde ve Pasifikte tüm gücü ile vardı. Hindistan, Güney Kore, Japonya ve Avusturalya ile yeni adımlar atıp Çin’i kontrol etmek ve çevrelemek için orada da bir set oluşturuyordu.
ABD’nin, Orta Asya ve Avrasya’da Rusya’nın etki gücünün artmasını kabul ederek, Çin ile baş başa kalırken, Avrupa’yı da boşa düşürerek kontrol edilebilir hale getirmeyi planladığı görülüyor.
Putin’in eski imparatorluk etkisini istemesinden, Zelenski’nin “…kimseye verecek bir karış toprağımız yok.” çıkışına, İngiltere’nin yaptırım adımını atmasından, Almanya’nın Kuzey Akım-2 projesini durdurmasına kadar pek çok hamleler yaşanıyor.
Peki gerçekte olan ne ve bu hamleler kime yarıyor ?
Petrol, doğalgaz ve kıymetli madenlerin yükselmesi Rusya’ya destekten başka birşey değildir ve bu desteği “Rus Ordusu Kiev’e kadar ilerleyecek” diye bando çalan ABD vermektedir. Enerji kaynakları yetersiz olan Avrupa ve Çin bu gelişmelerden en çok olumsuz etkilenenler olacaktır.
Çin, ABD’nin liberal politikaları sayesinde bir dev haline geldi. Ekonomisi büyüyen Çin haliyle askeri kapasiteyi artırmak için düğmeye bastı. Güçlenen her devlet dış politikada agresif tutum sergiler. Çin Asya’yı ele geçirmek ve bu bölgede yeni bir denge kurmak niyetindedir.
ABD’nin dünya üzerinde Çin ve Avrupa olmak üzere iki rakibi vardır. ABD, Çin ile mücadele etmek için önce Avrupa’yı kontrol etmek isteyecektir. Bunu da kışkırttığı Ukrayna üzerinden Rusya’ya havale ederek gerçekleştirecektir.
NATO’nun karşısına nasıl Varşova Paktı kurulduysa şimdi Çin’i, Pakistan-Kuzey Kore-Laos-Myanmar ittifakı ile birlikte göreceğiz. ABD ise doğuda Japonya-Hindistan-Singapur-Vietnam-Avustralya gibi müttefikleri yeni formata hazırlayacaktır.
Güney Çin Denizi, Doğu Çin Denizi ve Tayvan öne çıkan üç merkez olurken Ortadoğu da Çin’in enerji talebini kontrol etmek için önemini koruyacaktır. Nükleer silahların var olduğu dünyada bir hedefi yok etmek mümkün olmasa bile çevrelemek en akıllı yoldur.
ABD, Rusya’ya büyük pay vererek çevreleme işlemini bitirmek istiyor. Rusya, her geçen gün büyüyen ekonomisiyle, artan askeri kapasitesiyle Çin’in ilerde kendisi için tehdit olacağının farkındadır.
Ukrayna’nın Rus yörüngesinden çıkması için atılan adım Çin’e karşı yapılan en büyük ve önemli hamledir. İngiltere’nin Brexit ile Avrupa’dan ayrılması, NATO’nun 2021 yılında sahalara geri dönmesi, AUKUS ile ABD’nin nükleeri denizlere yollaması ve doğudaki ittifakını genişletmesi Çin’e karşı atılan adımlardır. Denizlerden çevrelenen Çin, şimdi de Asya’da karadan çevrelenmektedir.
ABD, Avrupa’yı silikleştirip Çin’i kontrol edebileceği bir oyun başlattı. İngiltere’den Japonya’ya kadar herkes oyundadır. Türkiye’de dışarıda kalamaz. Türkiye’nin bir eli ile Batı’ya diğer eliyle de Doğu’ya uzanacağı dönemin biteceği bir süreç başlamış gibidir. Ukrayna-Rusya krizi bizi içine çekecektir.
Ülkelerin dünya üzerinde yer değiştirmesini önlemenin en güzel yolu tansiyonu yükseltip savaşı göstermektir. Şimdi bu oyun başladı ve böyle durumlarda herkes aklını birleştirmelidir.
ABD, Suriye’de YPG-PKK’dan oluşan 100 bin kişilik bir ordu hazırlamaya çalışıyor. ABD, Çin’in önünü kesmek ve diğer nedenlerinden ötürü Rusya’nın sıcak denizlere inmesine onay verir ve Rusya’da Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan kanton bölgeyi tanırsa, Türkiye ne yapacak?
Yaşanan savaşın şiddetinin azaldığını görerek bu karanlık günlerin bitmek üzere olduğunu düşünmemek gerek. Mayıs’ın ikinci yarısından sonra çok daha büyük ve şiddetli savaşlar ve gelişmeler ilkbaharı esir alacaktır. Jeopolitik ve ekonomik açıdan çok ama çok sıkıntılı bir dönem başlıyor.
Türkiye olarak iç siyasetteki tartışmaları ayrışmaları bir kenara bırakıp, tek yumruk halinde Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine ışığına ve iki bin yıllık kadim devlet prensiblerimize dört elle sarılmalıyız.
Ne ABD’ye, ne Rusya’ya, ne Çin’e, ne de AB’ye sırtımızı dayamayıp çok akılcı politikalar üretip sadece kendimize güveneceğimiz bir dönemin içersindeyiz.
Aydınlık bir ay dileği ile,