Önce büyüğünden başlayalım.
‘Irkçı Trump ülkeyi bölünmeye götürüyor, Rusya ile gizli işbirliği yapıyor’ naraları altında ABD gerçekten de tarihinde belki sadece iç savaş döneminde olduğu kadar ciddi bir iç çatışmaya sürüklendi.
Sonra bir umutla demokrat Biden geldi.
Yaşlı Joe Biden’ın bir yılı doldu ve bilanço rezalet.
2021’in ilk yarısında Biden, iyi bir onay notu almıştı. 1 Ağustos’ta Real Clear Politics anketi, Biden’dan memnuniyetin yüzde 51,3 olarak gösteriyordu.
Afganistan fiyaskosu Biden’ın onay puanlarını düşürdü.
Onay yüzdesi o zamandan beri istikrarlı düşüşte.
Associated Press tarafından Ocak ayı ortasında yapılan bir anket, Biden’a yüzde 43’lük onay verdi.
Rasmussen Reports tarafından yine aynı dönemde yapılan bir başka ankette Biden’ın onay notu yüzde 40’tı.
Real Clear Politics anketinde bu oran yüzde 40,9 seviyesinde.
Ekonomist/YouGov anketi ise Amerikalıların yüzde 64’ünün ülkenin yanlış yolda olduğuna inandığını gösteriyor.
Yıllık enflasyon 2021’de yüzde 7’den fazla arttı.
Konut maliyetleri 2020’ye göre yüzde 4,1, gıda maliyetleri 2020’ye göre yüzde 6,3 ve enerji fiyatları 2020’ye göre yüzde 29 gibi büyük bir artış gösterdi.
Amerika, bu enflasyon rakamlarını Reagan yönetiminin 1970’lerin Keynesyen ekonomisinden sonra para arzını kıstığı 1982’deki büyük durgunluktan beri görmemişti.
ABD’nin toplam iç ve dış borçları ise 30 trilyon doları aşıyor.
Biden’ın birkaç yasama başarısı var. Bunlardan biri, geçen bahardan beri uygulanan işsizlik yardımlarının uzatılmasını, sağlık sigortası sübvansiyonlarını içeren ve ihtiyaç sahiplerine ayda 1400 dolara kadar ödenen toplam 1,9 trilyon dolarlık Covid yardım faturası. Kongre ayrıca 2021 Kasım ayında 1,2 trilyon dolarlık altyapı fonunu Senato’da 19 Cumhuriyetçi oyla kabul etti. Biden’ın gündeminin geri kalanı uzlaşmaz bir siyasi sistem tarafından engelleniyor.
ABD’nin son 50 yıldır yenilenemeyen ve çürümekte olan alt yapısı için en az 6 trilyon dolarlık yatırıma ihtiyacı var.
(2021 Mart ayında Amerikan İnşaat Mühendisleri Derneği, Biden’ın ilk baştaki 2.3 trilyon dolarlık teklifinden önce ABD altyapısının analizini yayınladı. Rapor, elektrik santrallerinin, köprülerin, karayollarının, toplu taşıma araçlarının, limanların, havaalanlarının, iç su yollarının, su kaynaklarının durumunu değerlendiriyordu. Amerika’nın bozulan altyapısını onarmak veya onarmak için toplamda en az 6 trilyon dolara ihtiyaç olduğunu tahmin ediyorlar. Bu Yeşil Gündem için de değil, sadece temel altyapı için tahmini rakam)
İş bu ahval ve şerait içinde dahi ABD kendi durumuna bakmadan hala dünyaya nizam vermeye çalışıyor.
İstihbarat, savunma ve dışişlerinden oluşan Amerikan derin devleti bu haliyle Çin ve Rusya gibi iki Asya devini aynı anda kuşatmaya ve sindirmeye çalışıyor.
Dünya liderliğini kazandığı 2. Dünya Savaşı’nda 6000 savaş gemisi varken bugün aktif rakam 200’ün altında.
Ama yine de savaş peşinde. Dünyayı ateşe atmaktan bir an bile çekinmiyor.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü gerçek bir demokrasi değil.
Halka dayalı değil, büyük kapitalist şirketlere ve sermayeye dayalı bir ülke.
Bunu en son pandemi sürecinde gördük. Milyarderler servetlerini ikiye üçe katladılar. Halk fakirleşti.
Neo liberalizm denen şey de budur işte.
Hitler’in Nasyonel Sosyalizminden pek bir farkı yoktur.
Belki üzerindeki kalınca demokrasi ve ‘kimlik’ hakları makyajı dışında.
Dünyaya da felaketten başka bir şey vaat etmiyor.
Biden’ın bir yıl önceki, Trump yönetimi sonrası “geri döndük” sözleri ışığında bir küçük analiz yapalım:
-ABD’nin sorumsuz para politikaları küresel enflasyonun artmasını etkiledi ve tüm dünya bedelini ödemek zorunda kaldı: küresel emtia fiyatları yüzde 20 oranında fırladı ve ham petrol fiyatlarının varili 80 doları geçti. Gerçekten de ABD enflasyon ihracında en iyisidir.
-ABD küresel tedarik zincirinin bozulmasına doğrudan katkıda bulundu. Gevşek Covid-19 protokolleri Amerikan limanlarında salgına yol açarak, yetersiz iş gücüne ve malların stoklanmasına yol açtı. Sonuç küresel nakliye maliyetlerinin dayanılmaz boyutlara çıkması oldu.
-Biden çok taraflılığı sürdüreceğini iddia etti. Ancak bunun yalan olduğu ortaya çıktı. ABD, tıpkı Soğuk Savaş sırasında yaptığı gibi, dünyayı farklı kamplara bölmeye çalışıyor. Bunun için NATO, G7, Beş Göz (5 Eyes: ABD-İngiltere-Avustralya-Kanada ve Yeni Zelanda’nın ortak istihbarat ağı), Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) ve AUKUS benzeri küçük klikler ve bloklar yarattı ve savaş naraları attı.
-Biden, Trump’ın 2018’de çekildiği Rusya ile orta menzilli nükleer silahlar anlaşmasına geri dönüş belirtisi göstermediği gibi, nükleer silahlara sahip olmayan bir ülke olan Avustralya’ya en az sekiz nükleer denizaltı inşa etmede yardım etmek için AUKUS anlaşmasını imzaladı. Bu durum hem Avrasya’da, hem Asya-Pasifik bölgesinde silahlanma yarışını kızıştıracak. Nükleer silahların yayılmasında Pandora’nın Kutusu ABD tarafından açıldı.
-Biden, içeride yarattığı büyük heyelan ve dışarıda sebep olduğu kaosa rağmen, sözde Demokrasi Zirvesi topladı. ABD demokrasisi şimdi partizan bölünmeler, zenginler hegemonyası ve sosyal adaletsizlikle uğraşıyor. Gerçekten de “Amerika geri döndü”, yani zorbalık, hegemonya ve çatışma olarak. ABD’nin dünyaya sundukları bunlarsa, dönmese daha iyi olur.
KÜÇÜK AMERİKA OLDU GÖÇÜK AMERİKA
Kurtarıcı ve kurucu Atatürk’ün Kemalist (Bugün kendi kurduğu partisinin başkanı tarafından dahi beğenilmeyen!) Türkiyesi, 1945 sonrası kendine yeni bir hedef belirledi. Artık “Küçük Amerika” olacaktık. “Böyük Türkiye” sloganı ile hatırladığımız Süleyman Demirel belki biraz istisna olmak üzere 1950 sonrası tüm sağ iktidarlar Amerika’yı model aldılar.
Demokrasiyi alınıp satılan bir şey olarak belleyip sandıkla özdeşleştirdiler.
NATO üyeliği ile sol ve Kemalist iktidar getirmeyeceğiz sözleşmesine imza koydular.
Ama en kötüsü 1980’de başlayan dönemdi.
24 Ocak 1980 tarihi Türkiye’nin çöküşünün başladığı tarihtir.
1980’de ABD’deki Reagan yönetiminin başlattığı neo liberalizm, Türkiye’ye önce 24 Ocak kararları, ardından 7 buçuk ay sonra bunların uygulanabilmesi için faşist Kenan Evren darbesi olarak geldi.
Turgut Özal tarafından ABD’den getirilen 24 Ocak kararları, ülkemizi vatandaşını koruyan, ithal ikameci, üretim odaklı, planlı karma ekonomik sistemden, küresel sermayeye açık, sosyal yönü olmayan, ithalat ve finans odaklı, plansız programsız dış güdümlü vahşi kapitalist bir sisteme geçirmiştir.
Dikkat edin, 1980 sonrası dinci ve bölücü akımlar güçlendi. 1975 Helsinki nihai senedi ile kullanılan kimliklere dayalı demokrasi yalanı, sınıflara dayalı demokratik mücadeleyi bitirdi. Turgut Özal, hem neoliberalizmi getirdi, hem de tarikatları devletin içine yerleştirdi.
İktidar olmak için halka değil Washington’a gitme dönemi de 1980 ile birlikte başladı. Gerçi daha önce de böyle durumlar vardı ama Washington kapısı ’80 sonrası resmi icazet makamı olarak resmiyet kazandı.
Bugün 24 Ocak kararlarının alındığı tarihten itibaren tam 42 yıl geçmiş durumda.
Giderek yozlaşan Batı güdümlü sağ iktidarlar bugün Türkiye’yi batma noktasına getirdi.
Tarım ve sanayi bitik.
Tarım ve hayvancılıkta üretim dolara bağlı girdi maliyetlerinin roketlenmesi yüzünden durma noktasında. Bundan sonra bizi pahalılık değil kıtlık bekliyor.
Sanayide ilk kez elektrik kesintileri yaşanmaya başladı. İran’ın doğalgazı 10 gün kesmesi sonucu organize sanayi bölgelerinde (OSB) en az üç gün olmak üzere elektrik kısıtlamaları başladı.
AKP iktidarının ABD emrinde girdiği BOP macerası bize 10 milyon yasadışı sığınmacı olarak geri döndü. Komşularımızla bozuştuk.
Merkez Bankamızın kasaları boşaldı. 128 milyar doların nerede olduğu hala açıklık kazanmadı.
AKP döneminde sistem iyice bozuldu, çünkü artık liyakate de önem verilmez oldu.
Yolsuzluklar ve yandaş kayırmacılığıyla birlikte ülkemiz adeta bir savaş dönemini yaşıyor.
Savaşa girmeden bir kriz ekonomisinin içindeyiz.
Yarın belki olası Rusya – ABD savaşında NATO üyesi olarak bir de jeopolitik yeni risklerle karşılaşacağız.
Ülkemizin yetişmiş insanları yurtdışına kaçmaya başladı.
Almanya düzeyindeki beyin gücümüzün yerine Afganistan’dan okuması yazması bile olmayan insan ikamesi başladı.
Yani sözün özü Küçük Amerika modeli artık resmen göçtü.
Göçük Amerika oldu.
Bundan sonra bu yolla varılabilecek bir çıkış yok.
Türkiye’nin tek seçeneği, Atatürk’ün kurucu değerlerlerine dönüp, 1923 devrimini kaldığı yerden sürdürmektir.
Bunu halkımızın büyük bir kesiminin anladığını sanmıyorum.
Kısa vadede bir çözüm de beklemiyorum.
Daha çok sıkıntıların bizi beklediği aşikardır.
Ama Türkiye büyük bir ülke ve devlettir.
DNA’sında Atatürk’ün özelliklerini taşır.
Kötü günlere, hain düşmana alışık ve dayanıklıdır.
Elbet bir gün çağdaş Kemalist bir Türkiye’nin yeniden tarih sahnesine çıktığını göreceğiz.
Karamsarım ama umutsuz değilim.
NOT: Twitter adresim
Hüseyin Vodinalı
@HVodinali