Medyamızın bir özelliği var, habercilikte haberler, haberlerin konuları hep içe dönük. Ağırlığın ülke içi haberlerde ve konularda olması elbette normal, ancak bu durum dış dünyanın gerçek habercilik anlamında ihmali pahasına ortaya çıkıyor. Üstelik incir çekirdeğini hatırlatan kendi konularımız uzun uzadıya “haber”, “yorum” ve “tartışmalara” yol açtığı gibi, kolay kolay da eskimiyor.
İçe dönük ve boş yeni bir konu çıktığında, çıkarıldığında meydan, orta saha hakimiyeti ona geçiyor.
Böyle bir süreç yaşanmasına rağmen, yani bıktırıcı ve ilgi görmeyen durumlar ortaya çıkmasına rağmen yararsız ve kısır uygulamalar ısrarla devam ettiriliyor. Hatta bu olumsuzluğundan gittikçe genişlediğinden bile söz edilebilir.
Bu arada dünyada haberler, özellikle televizyon dünyasında hiç de yok denemez diye düşünenler çıkabilir. Ama onların niteliklerine baktığımızda ağırlığın dış haberlerde hep magazin tarzında olduğunu görüyoruz. Örneğin, adı az duyulan ülkelerin birinde garip bir trafik kazası, uzak bir kıtada on ikinci kattan düşen bir kadının burnunun bile kanamaması, Amerika’da bir hayvanın inanılmaz bir becerisi, adı çoğunluk tarafından ilk kez duyulan bir “ünlü”nün bir hobisi, tuhaflıklar, inanılmazlıklar…
Oysa dünya dönüyor, ve dönerken Türkiye’deki medya müşterilerinin ilgi alanına girmesi gereken o kadar çok ilginç ve önemli gelişme oluyor ki, toplum olarak onlardan mahrum kalınıyor.
Glasgov’da yapılan “iklim değişikliği” toplantısında dünyanın ısısının daha fazla artmaması kararı alındı. Bu kararın aslında gelişmiş ülkelerin “suçlarının” bir itirafı gibi olması yanında, gelişmişler “yapabilecekleri” bir şeyden söz ediyorlar! İkisi de önemli haber. Oysa insanlığın dünyanın ısısının azaltılması, ya da en azından artmamasının sağlanarak kontrol altında tutulması gibi gücü bulunmuyor. Bu haberin iki yönü de ele alınmış, haber olmuş değil. Tartışması ise hiç yapılmamış.
Esad’ın halen başında olduğu Suriye yeni uluslararası ilişkilere giriyor, tanınıyor, ABD Suriye ile ilişkiye giren ülkelere ambargoya başvurma gibi cezalandırmaya falan başvurmuyor. Bunlar, dünyada Beşar Esad lehine gelişmeler olarak ”bizi” hiç ilgilendirmiyor!
Avrupa’da önemli bir olay yaşanıyor, ama olay dünyayı ilgilendiren bir olay.
Lukaşenko’nun seçilerek başkanı olduğu Avrupa ülkesi Belarus’a savaş açıldı. Başkan ve ülkesi bir süredir “terörcü” ve “haydut devletler” kategorisine sokuldu. Bugün bu kategoride Rusya, İran, Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Türkiye, Suriye gibi ülkeler bulunuyor. Yakın geçmişte bu listeye Irak ve Libya da dahildi, “kötü” olmanın cezasını çektiler! Bu günlerde ise Lukaşenko, sorun çıkarmakla, kışkırmalar yapmakta, modern ve uygar dünyayı tehdit etmektedir! Televizyonlar değinmedi, birkaç gazetede küçük ara sayfa haberleri çıkmış olabilir sadece. (Ekleme: Bu haber örneği, kasımın 13’ü itibarıyla görülmüş ve kaydedilmişti, sonradan söz konusu “tehdit”, “kışkırtma” ve “haydutluk” güncel hale geldi de haber değeri kazandı ve kamuoyumuz yaklaşan felaketi gördü, alçak Lukaşenko’yu da tanıma imkanına kavuştu!)
Bu şekilde ihmale uğradığını düşündüğümüz haberler az değil.
1960’lı, 70’li yılları hatırlıyorum, dış dünya ile ilgili haber ve yorumlara gazete sayfalarında ve ayrıca gazetelerin dış dünya sayfalarında (yani böyle sayfalar vardı, çok gazetede “Dünya” sayfası vardı) oldukça geniş yer verilirdi (dış dünya sayfaları birkaç gazeteyi dışında tutarsak şimdi hiç bir gazetede yok).
O zamanlar dış politikanın yorumcuları, köşe yazarları ünlüydü, bilinirdi, önemliydi ve izlenirlerdi. Şimdilerde medyayı iyi takip edenler, konu uzmanları vb. dışında kimsenin adını bilmediği “dış politika yazarları” gene de vardır herhalde.
Anlaşılan konu “modern” dünyada küme düştü!
Bu durumun sahiplerinin ve sürdürücülerinin, “halkın istemediği şeyler”i yapmak istemediklerini söylediklerini duyar gibiyim. Meşhur olmayan “ünlüler”le karşı karşıya olma merakımız, televizyonlarda aile içi kişi çekiştirme ya da yemek yapma programları düşkünlüğümüz, yarışma severliğimiz varmış ya, her şeyi onlar belirliyormuş!
Dünyayı artık çok iyi ve her bakımdan bilmemizin, ama önemli bilgilerin sunulmamasının esas nedeninin, magazinsel özellik taşımamayan hiç bir şeyin haber ve değerlendirme değeri taşımamasında, medyanın düzey düşüklüğünde ve haberciliğin hayret ettirmece olarak yalnızca parasal (ticari) bir sektör haline gelmesinde aramak lazım herhalde.
Her şey magazinleşiyorsa her şeyin içi boşalıyor demektir!
Geçmişe özlemin “görmüş, geçirmiş”lerin nostaljik ve kronik arazlarından biri olduğu eskiden belki de doğruydu, ama bugün bizleri çevreleyen dünyanın bozulmakta, kirlenmekte, tahripkar bir değişim içinde olmakta, değerlerini terketmekte oluşu ve düzey kaybı karşısında “geçmişe özlem”, öyle olmaktan, nostaljik bir yanılgı hali olmaktan çıkmış, sağlıklı olmanın semptomlarından biri haline gelmiştir. Ne yazık ki, bunu görecek olanlar yeni yüzyılda/binyılda yetişen ve yaşayanlar olmayacak. Yani bugünlerden sonra kimse görmeyecek! Arada gören olursa onu da alnından öpmek boynumuzun borcu olsun!