İnsan gördüklerine, duyduklarına inanamıyor bazen.
Bırakın inanmayı, şaşırıyor, sarsılıyor.
Aklı almıyor.
Bu karmaşadan, sarsıntıdan çıkmanın, kurtulmanın yolunu arıyor….
* *
Geçenlerde Artvin ve Rize’de yine sel felaketi oldu.
Yine yıkım, yine kayıplar…
Bu kaçıncı, unuttuk.
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan bölgeye gitti.
Dağlardan kopup gelen derelerin, çayların yıktığı halka, miting alanında çay dağıttı.
Evet, çayın boğduğu insanlara, çay dağıtıldı.
Selde yakınlarını, evlerini, ocaklarını kaybeden yurttaşa ‘çay fırlatmak’ nasıl bir ironidir?
Sonra da konuştu:
“Dikey mimari yerine yatay mimariyi teşvik ederek şehirlerimize nefes aldırdık, ne olur şu yamaçlarda 5 kat, 10 kat binalar yapmayın. Görüyorsunuz bu çaylıklar azot gübresiyle birlikte toprağı eritiyor. Sonra bu çamur balçığa dönüşüyor. O balçığa dönüştükten sonra o binalarda her an kaymayla karşı karşıyaya kalıyor. Yaylalarımızın, dere yataklarımızın, sahillerimizin, dağlarımızın, nehirlerimizin çarpık yapılar ve zihniyet tarafından istila edilmesine göz yummadık”
Nasıl bir değerlendirme yapılmalı bu sözler karşısında?
Vaz geçtim.
Geriye tek bir cümle kaldı.
“aklımızla alay etmeyin bari…”