Yiğit Kırca Ali

 

Büyük Rus şairi ve edebiyatçısı Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’e göre haydutluğu ile bütün Moldovya’yı titreten Kırca Ali bir Bulgardı. “Türkçede savaşçı, yiğit anlamına gelir bu ad” der kendisi (1). Ancak biliyoruz ki 545 yıllık Osmanlı hakimiyeti öncesinde 13.-14. Yüzyıllarda Edirne Filibe arasındaki yerlerin Bizans-Bulgar savaşları nedeniyle boş olmasına rağmen; tarihçi Tarihçi Konstantin Jireçek’e göre Arda nehri boyunca Kumanların buradaki varlıkları daha sonra Karaman Türklerinin buraya yerleşmesine sebep olur. Bugün ise adını Türk Komutanı Kıracali’den adlığı rivayet edilen bu şehir Türklerin en fazla yaşadığı Güney Bulgaristan sınırındadır. Adı ilk kez 1482 yılında Kırca olarak Osmanlı vergi kayıtlarında görülür ve Ali’ye timar olarak babası Süleyman’dan intikal eder. 1530’da adı ilk kez Kırcali olarak kayıtlara geçer. Arda nehrinin sağ ve sol yakasında, denizden 275 m. Yükseklikte Rodop Dağları ovasında 7 belediyelik bir vilayetin merkezidir. Hasköy ve Gümülcine’ye kara yolu ile bağlıdır (2).

PUŞKİN (1799-1837)

Aleksandr Sergeyeviç’in Erzurum Yolculuğu adlı öyküleri arasında Kırcali de vardır. Moldovyada haraç toplarken Balkan yarımadasında “Aleksandr İpsilanti ayaklanıp ordu toplamaya başlayınca, Kırcali birkaç arkadaşını ona gönderir” diye yazar. A. İpsilanti 1792 İstanbul doğumludur. Babası Boğdan (Moldovya-Romanya) Beyi Konstantis İpsilanti’dir. 1805’te Osmanlı onu görevden alınca Petersburg’a kaçar ve oğlunu da götürür. Daha sonra oğul Napolyon saldırısında Rusyayı savunur, 1820 ise Balkanların bağımsızlığı için Filiki Eterya Derneği başkanı olur. Fakat bundan tam 200 yıl önce 19 Haziran 1821’de Osmanlı ordusuna yenilir. Puşkin “İpsilanti yiğit bir adamdı ama iyice hesaplamadan giriştiği bu hareket için yeteneksizdi. Yönetimindeki insanları hoş tutmuyordu. Adamlarının ona saygısı ve güveni yoktu. Yunan gençliğini mahvetti. Kırcali ise aynı beceriksizliğe sahip G. Kantakuzin’in müfrezesindeydi. O ve arkadaşlarının bir yöneticiye ihtiyacı yoktu. Top ve mancınık kullanmaya fırsat olmadığı için Türkler kılıçlarını çekmişlerdi. Yatağanlar kelleler kesti. Cesur ve korkusuz Türkler korkunç bir savaşı kazanmışlardı. Kırcaili yaralanmış Prut’ta yatıyordu. Moldovya temizlendi. Yarı Türk Besarabya’nın kahvehanelerinde ağızlarında uzun çubukları, küçük fincanlarından kahvelerini yudumluyorlardı. Nakışlı cepkenleriyle sivri uçlu, kırmızı çarıkları vardı. Püsküllü fesleri yan yatırılmıştı. Enli kuşaklarında yatağanlar, piştovlar sarkıyordu. Bu uysal adamların bir zamanlar Moldovyayı haraca bağlayan eşkıyalar, korkunç Kırcali’nin yoldaşları olduğu kimsenin aklına gelmezdi. Oysa Kırcalinin kendisi de onların arasındadır. Bunu öğrenen Yassa paşası, Rus komutanlığından haydu geri isteyince Kırcali tutuklandı. Tutsak evinin kapısında 8 atlı bir posta arabası beklerken kollukları inik Yahudiler terliklerini sürüye sürüye, Arnavutlar yırtık pırtık şairane giysileri içinde; boylu boslu Moldovyalı kadınlar kucaklarında kara gözlü çocuklarıyla, arabanın çevresini kuşatıp sabırsızlıkla beklemeye başladı.

KIRCALİ’NİN SONU

Kapı açılır. Otuzunda zincire vurulmuş Kırcali dışarıya çıkar. Uzun boylu, geniş omuzludur. Çok güçlü bir adam olduğu ilk bakışta belli olur. Başında alacalı bulacalı bir sarık vardır. İnce beline de enli bir kuşak dolamıştır. Kalın mavi çuhadan bir cepken, dizlerine kadar sarkan bir gömlek vardır üzerinde. Pırıl pırıl çarıklarıyla gururlu ve sakindir. Yaşlı bir memur elindeki kağıttan Moldovyaca okumaya başlar. Kırcali gözünden yaşlar boşanarak polis memurunun ayaklarına kapanır. Meğer karısıyla çocuklarına göz kulak olunmasını istiyormuş. Paşa, karşısına getirilen Kırcali’nin kazığa çekilmesini buyurmuş. Fakat idam bayrama kadar ertelenmiş.. Gözetimine yedi Türk verilmiş. Kırcali’nin anlattıklarını büyük bir ilgiyle dinliyorlarmış. Böylece gözetleyicilerle tutuklu arasında sıkı bir bağ kurulmuş. Kırcali onlara Yassa’dan az öteye parayla dolu bir kazan gömdüklerini anlatmış. Artık bu paralara bize yaramaz siz alın ve bölüşün demiş. Yerini tarif etmiş ama onlar kendilerini oraya, boynundaki halkayı çıkartarak Kırcali’nin götürmesine karar vermişler. Kırcali onları tepeden tepeye götürmüş uzun süre. Sonra durup 12 adım saymış ve ayağıyla burası demiş. Üçü gözlerken dördü yatağanlarıyla toprağı kazmaya başlamışlar. Kırcali bir kayanın üstüne oturmuş onları seyrediyormuş. Bakmış ki olmayacak “Çocuklar! Ellerimi çözün de bir yatağan verin bana” demiş. Yedi kişi oldukları için kendilerine güvenip dediğini yapmışlar. Kırcali onlarla birlikte canla başla kazmaya başlamış. Sonra birden bıçağını çekip kuşağındaki 2 piştovu çekmiş ve onlardan kurtulmuş. Başta ona acıyan Puşkin, birkaç sene sonra Kırcali’nin kurtulduğunu duyunca pek memnun olmuş. Sanırım Buhara’dan Anadolu’ya akıncıların başında geçen ve daha sonra Gümülcine’den Kırcali kentine gelen, mezarı 1812’de yapılan caminin avlusunda bulun Yesevi kolundan Türk Komutan Kırcali (1371-1434) ile Puşkin’in öyküsüne konu olan kişi arasında bir ilişki bulunmamaktadır (3).

  1. Erzurum Yolculuğu, çev. Ataol Behramoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

  2. İslam Ansiklopedisi (3) TRT AVAZ

Bunları da sevebilirsiniz