Anadilinden farklı yeni bir dili öğrenenlerin sıkça deneyimlediği his zihinsel dünyasının sınırlarının genişlemesi, daha önce dünya olarak kabul ettiği kavramın sınırlarında adeta gedikler açılmasıyla dışarıda keşfedilecek başka dünyaların belirmesi hissidir. Yeni bir dil öğrenmek, bilinmeyen denizlere yelken açıp bilinmeyen kıtaları keşfetmek gibidir. Hele ki öğrenilen dil hâlihazırda geniş toplumlarca kullanılan, yaşayan, kültürel olarak canlı bir dil ise insan olma deneyimini zenginleştirir, derinlik ve boyut kazandırır. Eğer doğuştan ikinci bir dile sahipseniz veya sonradan okula gitmek, farklı bir ülkede yaşamaya başlamak gibi nedenlerle ikinci bir dil edindiyseniz bu tarif ettiğim kültürel zenginlik ve deneyim çeşitliliği bizzat hayatınızın kendisi olmuş demektir. Birden fazla dil bilmenin insanın anlam dünyasını genişlettiği, çevresiyle daha fazla etkileşime girme imkânı tanıdığı su götürmez bir gerçek. Yani iki dilli olmak kültürel ve entelektüel açıdan büyük bir avantaj. Peki, iki dilli olmanın beyin ve biliş açısından anlamı ve etkileri nelerdir?
Öncelikle iki dilliliğin ne olduğunu tanımlayarak başlayalım. Geçtiğimiz yüzyılın başlarında iki dilli olabilmek için kişinin her iki (veya daha fazla) dilde de anadili düzeyinde yetkin olması gerektiği savunulurken günümüzde sonradan öğrenilen bir dilde belirli düzeyde bir yetkinliğe ulaşmanın, anlamlı söz üretmenin kişiyi iki dilli yapmaya yetebileceği gibi görüşler yaygındır. İki dillilik olgusunu kendi içinde karmaşık hale getiren birçok etken vardır. En önemlisi, iki dillilikte dört temel becerinin (konuşma, dinleme, okuma, yazma) farklı yetkinlik düzeylerinde dağılım gösterebiliyor oluşudur. İki dilli topluluklarda dillerden birinde yazı dilinin yeterince gelişmemiş veya toplumsal nedenlerle kullanılmıyor oluşu o dildeki iki temel becerinin (okuma, yazma) ölçümünü olanaksız ve anlamsız kılabilir. Türkiye’de kullanıcı sayısı giderek azalan birçok azınlık dilini buna örnek gösterebiliriz. Öte yandan ikinci dili yetişkinlikte öğrenip konuşma becerisini yeterince geliştirme olanağı bulamayanların diğer üç becerideki yetkinliği daha yüksek olabilir. Bir diğer etken de bazı azınlık dillerinin aile dışında okul, iş ortamı gibi toplumsal bağlamlarda kullanılmıyor oluşunun çocukken öğrenilen azınlık dilindeki yetkinlik düzeyinin kaçınılmaz olarak geri kalmasına neden olmasıdır. İki dillilik olgusunun tanım çerçevesine ilişkin teknik ayrıntılar ve literatür tartışmaları bu yazının kapsamını aşar, dolayısıyla burada duruyorum. Meselenin ana hatlarını ortaya çıkaran bir tablo oluştuğunu düşünüyorum.
İki dilliliğin kültürel ve sosyal boyutlarını bir kenara bırakıp asıl konumuza gelelim. İki dilli bireylerin beyinlerinde hem nöral hem de işlevsel değişiklikler olduğu birçok araştırmayla gösterilmiş durumda. Özellikle erken dönemde iki dilli olan (erken çocukluk döneminden itibaren iki dili de anadili düzeyinde edinen) ve bunu sürdürebilen bireylerde söz konusu değişiklikler daha açık biçimde gözlemlenebiliyor. Bu alandaki erken dönem çalışmalara göre iki dilli çocukların mental olarak dezavantajlı oldukları düşünülüyordu. Ancak daha yakın dönemde yapılan araştırmalar durumun pek de öyle olmadığını gösteren bulgulara ulaştı. Neticede iki dilli olmanın dezavantaj ve avantajları var ancak terazinin avantaj kefesinin çok daha ağır bastığını söyleyebiliriz.
Öncelikle iki dile de düzenli olarak maruz kalan çocukların iki dildeki ayrı ayrı yetkinlikleri tek dilli çocuklara nazaran daha geride kalabiliyor. Toplam sözcük dağarcıkları tek dilli çocuklardan fazla olsa da ayrı ayrı dillerdeki dağarcıkları normalin altında kalabiliyor. Bununla birlikte dil yetkinliği arasındaki fark yaklaşık 10 yaşında kapanabiliyor (Hoff, 2014, s.270). Öte yandan iki dilli çocuklar Yürütücü (veya Yönetici) İşlevler adı verilen bilişsel işlevler söz konusu olduğunda tek dilli çocuklardan daha yüksek performans gösterir. Yürütücü işlevler belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmek, bunun için gerekli tutum ve davranışları geliştirmek, bu süreçte çevresel koşullardaki değişikliklere uyum sağlayabilmek ve amaçtan ayrılmamak adına gerekli özdenetimi sağlamak için gerekli bilişsel beceriler kümesi olarak tanımlanabilir. Hedef belirleme, plan yapma, sorun çözme, soyutlama ve kavramsallaştırma, akıl yürütme, özdenetim, davranış değişikliği, tepkileri dizginleme, işe başlama ve zaman yönetimi, dikkati sürdürme gibi beceriler yürütücü işlevler arasında sayılabilir. Bu becerilerdeki gelişkinliği ölçmek için yapılan araştırmalarda iki dilli çocukların tek dilli olanlara göre daha başarılı olduğu görülmüştür (Hoff, 2014, s.281). Dahası hayatı boyunca iki dili etkin bir biçimde kullanmaya devam eden bireylerde bilişsel kontrolde yaşa bağlı düşüş daha az gerçekleşirken bazı durumlarda demansın (bunama) ve Alzheimer hastalığının ortaya çıkmasının da geciktiği gözlemlenmiştir (Hoff, 2014, s.282). İki dilli bireylerin bu üst düzey bilişsel becerilerdeki başarısının nedeninin iki dili kullanmanın sürekli çevreyi gözlemlemeyi, değişikliklere karşı uyanık olmayı ve gerektiğinde diller arasında geçiş yapmayı gerektirmesi olduğu düşünülmektedir. Bu durumda iki dil kullanımından ileri gelen birtakım bilişsel beceriler dil dışında başka işlevlere etki ederek bilişin geneli üzerinde bir değişikliğe neden olmuş olur.
Unutulmaması gereken ayrıntı bu bilişsel avantaj bulgusuna çocukluğundan itibaren anadil düzeyinde iki dilli yetişen çocuklarda ulaşılmış olmasıdır. Yani geniş tanımıyla baktığımızda her iki dilli bireyin böyle avantajlara sahip olup olmadığı hakkında bir hüküm vermemiz şimdilik mümkün değil. Ancak ömür boyu devam eden dil öğrenme çabasının, yani beynin yeni bir dili kullanmak için etkin bir çaba içinde olmasının bunamayı geciktirdiği artık yaygın olarak kabul görmektedir. Eğer çocuğunuzun iki dilli olarak yetişmesini istiyorsanız söz konusu bilişsel avantajlardan etkin biçimde yararlanabilmek için iki dille de olan bağlantısının sürekli canlı tutulabileceği bir sosyal ortamda yaşıyor olması gerekir.
Beyin fizyolojisi bakımından iki dilli bireylerin tek dillilerden ilk farkı sol beyinde dil yetisiyle ilişkili bölgede daha fazla gri madde bulunmasıdır (Hoff, 2014, s.284). Gri madde, korteksin kabuğunda nöron gövdelerinin yoğunlaştığı bölgedir. Gri maddenin hacmindeki artış o bölgedeki nöron sayısının fazlalığına işaret eder. Peki, her dil beyinde farklı konumları mı işgal ediyor? Bu sorunun yanıtı erken dönemde iki dilli olan bireyler için hayır. Çocukluğundan itibaren iki dilli olan bireylerin beyinlerindeki aktivasyon örüntüleri iki dil için de büyük ölçüde aynıdır. Ancak geç dönemde edinilmiş iki dillilik için sentakstan (sözdizimi) sorumlu aktivasyon örüntüleri iki dil için farklılık gösterirken semantik bilginin, yani anlamın ortak bir örüntüye sahip olduğu görülmektedir (Hoff, 2014, s.283). Nöral ağdaki sentaks örüntülerinin birbirinden ayrışması diller arasında geçiş yapmayı görece zorlaştırırken çocukluğundan itibaren iki dilli yetişmiş bireylerde diller arasında geçiş yapmak söz konusu örtüşme nedeniyle daha kolaydır.
Peki, ikiden fazla dil bilmek, yani çok dillilik? İki dilliliğin bir diğer avantajı da yeni bir dil öğrenme sürecinde ortaya çıkar. İki dilli bireyler yeni bir dil öğrenme konusunda tek dillilere kıyasla daha hızlıdır (Grey et al., 2018). Eğer tek dilli bir birey olarak yeni bir dilde ileri düzeyde yetkinlik kazanırsanız sonraki dilleri öğrenmek görece kolaylaşacaktır.
Sonuç olarak dil bilmenin sıfır ve bir olarak net çizgilerle ayrılamayacak bir spektrum olduğunu ve iki dillilik ile tek dillilik arasında mutlak bir ikilik olmadığını akılda tutmakta yarar var. Bu yazıda ele aldığım birçok konu hakkında hâlâ araştırma ve sorgulamalar devam ediyor. Bulguların güvenilirliği yeniden ve yeniden sınanıyor. Ancak bahsi geçen çalışmaların birçoğunun İngilizce merkezli çalışmalar olduğunu da göz önünde bulundurmalıyız. Farklı dillerde, farklı koşullarda ulaşılan sonuçlarda çeşitlilik de artacaktır. Her ne olursa olsun yeni bir dil öğrenmenin yeni bir dünyaya yelken açmak anlamına gelmesinin yanı sıra insanları ve olayları daha iyi anlamaya olanak tanıması şüphesiz ki bilişsel, sosyal ve ekonomik avantajları da beraberinde getirecektir.
Kaynaklar
Grey, S., Sanz, C., Morgan-Short, K., & Ullman, M. T. (2018). Bilingual and monolingual adults learning an additional language: ERPs reveal differences in syntactic processing. Bilingualism, 21(5), 970–994.
Hoff, E. (2014). Language development. Wadsworth Cengage Learning.