Emre Kongar Üzerine…

Emre Kongar ile 1970 – 79 tarihleri arasında yazılarımın yayınlandığı Demokrat İzmir gazetesi sayesinde tanıştım ve dost olduk. Emre Kongar, 1970’lerin ortalarında çok genç bir bilim adamı iken, aynı zamanda çok popüler bir toplum bilimciydi; hala önemli bir demokrat ve ilerici simgedir, çenesine has sakalı, papyonları ve renkli fularları ile gençliğindeki “güzel aydın” tipini hala başarıyla sürdürmekte ve toplumu aydınlatmak için çırpınmakta.

1980 öncesi terör saldırıları ile bunalan ülkemizde, Türkiye’nin toplumsal yapısı üzerine yaptığı analitik yorumları ve Atatürk devrimlerine dayalı insancı-demokratik sol dünya görüşü ile sağ-sol terörün dışında kalan büyük genç kesime ilgi çekici ve etkileyici bir kimlik sunmaktaydı.

İzmir’de o yıllar Halkevleri, CHP Gençlik kolları, benim başkanlığını yaptığım Hasan Tahsin’i Yaşatma Derneği ve rahmetli Saim Saatçıoğlu’nun başkanlığını yaptığı Demokratik Sol Esnaf Derneği çevresinde toplanmış hayli etkin bir sosyal demokrat gençlik kitlesi vardı. Demokrat İzmir gazetesi yazarı olduğum için, bu çevrede sözüm dinlenirdi ve saygın bir kimlik yaratmıştım. Önerim üzerine, Emre Kongar’ı ilk kez İzmir’e davet edip, Atatürk devrimleri üzerine konferans verdirme kararı aldık.

16 Kasım 1978 tarihinde Atatürk İl Halk Kütüphanesi’nde “Atatürk Gecesi” düzenledik. Rahmetli Nahit Ulvi Akgün, Atatürk şiirleri okudu. Rahmetli Safiye Ayla, Atatürk’ün sevdiği şarkıları sundu. Rahmetli Prof. Oğuz Çataloğlu ile rahmetli Rüştü Şardağ Atatürk ile ilgili görüşlerini sundular. Demokratik Sol Esnaf Derneği başkanı rahmetli Saim Saatçıoğlu, bu değerli kişilere sahnede plaket verirken sırılsıklam terlemişti. Nihayet sahneye çıkan Emre Kongar, sol ve sağ fikir bombardımanları altında bunalmış gençlere, toplumbilimsel açıdan Atatürk devrimlerinin önemi nedir şeklinde nefis bir konuşma yaptı, içimizi ferahlattı. O gece, davetiyelerden ses düzenine kadar ben uğraşıp koşturmuştum. Şimdi düşünüyorum da, o geceden Emre hocam ile benden başka sağ dost kalmamış.

Emre Hocamıza abone olmuştuk. Yine İzmir’e çağırdık.

1979 yılı, kurtuluş savaşımızın ilk kurşununun atılışının 60. yıldönümü idi. Hasan Tahsin’i Yaşatma Derneği olarak öğrenciler ve yetişkinler dalında Türkiye çapında bir şiir yarışması düzenledim. Yarışmanın seçici kurulu, Suat Taşer, Nahit Ulvi Akgün, Turgay Gönenç, Hüseyin Yurttaş, Abdullah Neyzar Karahan, Arif Karakoç ve Ali Rıza Ertan’dan oluşmaktaydı. Kültür Bakanı sevgili dostumuz Ahmet Taner Kışlalı, yarışma duyurumuzu tüm ülkeye yaydı ve bakanlık koridorlarına astı. Gururlanmıştık.

Yarışma boyunca adresimize binlerce, evet binlerce şiir aktı geldi yurdun her köşesinden, kurtuluş savaşımızın sevdası sönmeyen bir volkan gibi halkın ve öğrencilerin derin yüreklerinde parlıyordu. İzmir Devlet Tiyatrosu müdürü Suat Taşer’in odasında toplanıp yarışmayı kazananları belirledik.

Yetişkin Şairler dalında, “Bağımsızlık Gülü” isimli şiiriyle Kemal Bayrakçı, diğer mansiyonları Aydın Hatipoğlu, Kenan Can, Ahmet Günbaş, Ümit Yaşar Işıkhan, Yunus Koray, Ömer Uğur kazandı. Öğrenci Şairler dalında ise, seçici kurul birinci seçmedi. İkinciliği, Düzce Gümüşova Lisesi’nden Hanife Şahin, üçüncülüğü Karşıyaka Ortaokulundan Yeşim Tezel, mansiyonları ise Susurluk Ortaokulundan Nuray Açıkgöz kazandı. Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Ortaokulu Özel Ödül birinciliğini ise 3-H sınıfından Cüneyt Can kazanmıştı.

Burada şuna dikkat çekmek isterim. Yarışmamızda mansiyon kazanan genç Ömer Uğur, daha sonra ünlü bir film yönetmeni oldu. Mansiyon kazanan gençlerden Yunus Koray ile Ümit Yaşar Işıkhan ise şimdilerde ikisi de ünlü birer şair. Ressam Sabri Levent Öztürkmen, ödül kazanan şiirleri afiş şeklindeki kartonlara yazıp kuvayı milliye resimleriyle süsledi.

15 Mayıs 1979 günü öğleden sonra İş Bankası İzmir Sanat Galerisi’nde yarışmaya katılıp ödül kazanan ve sergilenmeye değer bulunan şiirlerin sergisini açacak, sonra akşama Çınar sinemasında “Bağımsızlık Gecesi” düzenleyecektik. Başkan olarak, her şeyi planlamış ve tek başıma koşturuyordum, çevremdeki bir avuç arkadaşımla birlikte. (O genç arkadaşlarım, rahmetli Hikmet Esen, rahmetli Hasan Süzmetaş, Hüseyin Saatçıoğlu, Mehmet Ersoy, rahmetli Bülent Özyeşilpınar, Yaşar Deliorman, Yasemin Çatkın (Yazıcı), Serap Vatan (Oğuz), Gülistan Köyatası, rahmetli Ferdi Köyatası, Yaşar Diler ablamız ve kızı İffet, Emin Baltaş, Aydın Avcı, Muammer Karazeybek, rahmetli Tamer Kamiller, işçi Mustafa Akar, Akif Aytaç, Tayfun Türe, işçi İsmail Turgay, emekli merhum Nuri Tükeltürk, esnaf Orhan Pirinççi, esnaf merhum Saim Saatcıoğlu, Bilgin Erdoğan, Hüseyin Parlak, Sine Öney, bankacı Fikret Uzel, Gülden Taşkıran, rahmetli Çetin Uçal, Nedim Yaşar Gürsoy idi.),

Emre Kongar, davetlimiz olarak geldiği sergimizi, Kız Lisesi öğrencisi İffet Diler’in (daha sonra TRT spikeri) uzattığı tepsiden makası alarak bir güzel kesti ve her zamanki gibi nefis bir konuşma yaptı. Emre hocamızın çevresinde, hepsi de hakiki gazi olan İstiklal Savaşı kahramanları üniformalarıyla toplandılar, çok güzel fotoğraflar çektik. Akşam Çınar sinemasına yollandık. Koca sinema bin kişi ile dolup taşmıştı. “Bağımsızlık Gecesi” başlıyordu. Sloganlar arasında açılış konuşmasını yaptım. Sonra İzmir Belediye Başkanı İhsan Alyanak, İzmir Devlet Tiyatrosu Müdürü Suat Taşer, gazeteci Zeynel Kozanoğlu birer konuşma yaptılar. TRT spikeri Taylan Çamdoruk o gür sesiyle gecemizi idare ediyordu. Konuşmalar sık sık, “Bağımsız Türkiye. Bağımsız Türkiye.” sloganlarıyla kesilmekteydi.

En son sahneye gelen Emre Kongar, bağımsızlık üzerine bilinç saçan bir aydınlatıcı konuşma yaptı, herkes çıt çıkarmadan dinledi. O akşam Emre Kongar, yaptığı konuşmada, “1919 Türkiyesi ile 1979 Türkiyesi arasında büyük benzerlikler var” demişti. Günümüzdeki benzerlikleri hayal etse, acaba nasıl bir değerlendirme yapardı? Yine konuşmasında “Hasan Tahsin’ in 1919’da sıktığı kurşunu günümüzde anlamlı kılacak davranış, iç barışı gerçekleştirecek sımsıkı bir ulusal birlik yaratmaktır” dedi.

Emre Kongar bize bağımsızlık yolunda çağdaş bir toplumsal kalkınma projesi sundu. Emre hoca konuşurken arkasında dev bir afiş sahneyi süslemekteydi:

Hasan Tahsin silahımız

Kuvayı Milliye kavgamız

Mustafa Kemal önderimiz

Bağımsız olacak ülkemiz.

Kongar’ın konuşmasından sonra sahneyi efeler ve folklorcular devraldı. Davulun gümbürtüsü içinde sahnede ve salonda yer yerinden oynadı. İdealist insanlar olarak, o yıllar böyle çok ortam hazırladık, çok eylem yaptık. Gençlik işte.

Bu eylemlerimizde daima İzmir’de bizim yanımızda olan Emre Kongar’ı çok sevdik ve saydık. Dostluğumuzu ilerlettik. Hocamızın, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Atatürk, Atatürk Üzerine, Atatürk ve Devrim Kuramları, Türk Toplum Bilimcileri, 21.Yüz yılda Türkiye, Demokrasimizle Yüzleşmek, Tarihimizle Yüzleşmek gibi kitapları, kütüphanemizi süslüyor ve daima bu dev eserlerden faydalanıyoruz. Cumhuriyet gazetesindeki yazıları, günümüzde bizler için ufuk açıcı olmakta ve zindan karanlığından az da olsa kurtulmak anlamına geliyor.

Emre Kongar 10 Kasım 2010 tarihli Cumhuriyet’teki yazısında Atatürk Türkiye’sinin, yani Cumhuriyet’in yetiştirdiği üç büyük insandan, yani Erdal İnönü’den demokratlığı, Şakir Eczacıbaşı’ndan akılcı projelerle duygusal motivasyonların bütünleştirilmesini, İlhan Selçuk’tan ise sabretmeyi öğrendiğini yazdı.

Biz de Emre Kongar’dan; toplumbilimin, ideolojiden de, siyasetten de önemli olduğunu öğrendik. Bakın şu anda büyük bir laf ettim. Bir kenara yazın, iyi mi?

Emre Kongar ile İstanbul’daki evimde oturduğum zamanlarda yolda karşılaşıyoruz. Beşiktaş Ulus mahallesinde Uniş pasta fırının önünden geçip, Kahve Dünyası, İlhan Selçuk Anıtı ve Akmerkez yönünde her zamanki sportmen tavırlarıyla yürürken karşılaştığımızda laflıyoruz. 2 Mayıs 2017 günü akşamüstü saatlerde Uniş’in önünde çayımı içerken yine önümüzden geçiyordu, fırladım, saygı ve sevgilerimi sundum.

Emre Kongar, “Seni görünce Attila İlhan aklıma geliyor” demez mi?

 

Bunları da sevebilirsiniz