Sokakları tekrar tekrar kazmak ülkemizde milli bir spor oldu. Bir orta boy beldemizden örnekleyelim. Bir yıl önce su ve telefon hatları geçirmek için bütün belde baştan aşağı kazıldı. Arkasından güzelce asfaltlandı, bazı yerlere kilit taşı döşendi. Yıllardır delik deşik yollarda yürüyen vatandaşlar çok sevindiler. Arkasından bir yerel seçim yaşandı. Ancak hemen ertesi yıl kanalizasyon sistemi ve elektrik hatlarını yer altına almak için sokaklar tekrar kazıldı. Şüphesiz bütün bu işlemlerin tek bir yılda yapılması gerekiyordu. Neden böyle oldu? Değişik söylentiler var. Birine göre beldenin bağlı olduğu ilçenin belediye başkanı iki yıl önce kaynağın geleceği iller bankası ile görüşmeye kişisel bir nedenden dolayı gitmemiş. Bu nedenle bütün bu işlemler tek bir defada yapılamamış. Asfalt ve parke taşının seçim öncesi döşenip, bir yıl sonra kazılacağı bilindiği halde uygulanması halkın oyunun alınması için kaçınılmaz bir seçenek olmuş.
Niye böyle oluyor? Gelişmiş batı ülkelerine baktığımızda bu tür alt yapının bir defada yapıldığını görüyoruz. Şüphesiz bizim gibi ülkelerde bütçe sıkıntıları da rol oynuyor. Uzun vadede daha çok para harcansa da bundan vazgeçilemiyor. Peki, herhangi birimiz bu yıl banyo fayanslarını yeniledikten bir yıl sonra su sistemini yenilemek için fayansları kırıyor mu? Bunu yapan birine akıllı demeyiz herhalde. Ancak para belediyenin veya devletin olunca buna benzer davranışlar ülkemizde çok sık yapılıyor.
Bu beldede merkezi yönetim tarafından yıllar önce balıkçı tekneleri ve yatlar için liman da yapılmıştı. Bir balıkçıya limanın iyi yapılıp yapılmadığını sordum. “Limanın içine bir dere akıyor, uzun vadede limanı dolduracak. Bunun dışında limanın ağzı güneye doğru açılıyor, lodosta bu limana girmek, çıkmak çok zor olur” dedi. Şimdi bu limanı planlayanlar şüphesiz uzman kişilerdir. Bir balıkçının bildiği bu konuları niye bilmezler, bilmiyorlarsa, limanı planlarken neden en azından balıkçıları işin içine katmazlar.
Yazdığım tarzda olaylar iktidarın ezenlerin elinde olduğu kapitalist ülkelerde ve bunların da geri kalmış olanlarında daha sık görülüyor. Aslında Almanya gibi ülkelerde de halkın çıkarları ile ilgili olmayan, gereksiz saygınlık yatırımları da oluyor. Örneğin Berlin’de bu tür yatırımları görüyoruz. Proletaryanın yönetimde olduğu varsayılan (sadece varsayılan) reel sosyalist denilen ülkelerde de bir avuç bürokrat ve teknokratın kararlaştırdığı zararlı yatırım kararları kolaylıkla alınabiliyordu. Örneğin Aral Gölü çevresindeki sulama yatırımları dev bir ekolojik yıkıma yol açmıştı. Buradaki halka sorulsaydı, bu felaket olmazdı diye düşünüyorum. Halk adına büyük kararları alanların bunu bir yanlışlık olarak yapmayıp, her şeyi merkezîleştirerek iktidarlarını pekiştirme eğilimde oldukları için yaptıkları söylenebilir. Onların hata yapma hakları oluyor, halka hata yapma şansı verilmiyor. Halk da hata yapmaz mı? Yapar, ama hataları hem küçük olur, hem de hatada on yıllarca ısrar etmezler.
Kentlerin, köylerin yönetiminde halkın bakış açısını yansıtmak mümkün mü? Ülkemizde köylerin mahalle haline dönüştürülerek zaten yetersiz olan kendini yönetme haklarının tümüyle ellerinden alındığı bir gerçektir.
Dünyada katılımcı bütçeleme (KB) (participatory budgeting) denilen bir yaklaşım var. Sıradan vatandaşlar belediye bütçesi veya kamusal bütçenin bir kısmının nasıl kullanılacağı hakkında karar alır. Katılımcı bütçeleme vatandaşlara kamu projelerinin belirlenmesi, tartışılması, önceliklendirilmesi, paranın harcanması, gerçek kararların alınmasında iktidar sağlamaktadır. Wikipedia’nın ilgili maddesinde verilen bilgilerden yararlanarak bu konuda bazı bilgiler vermeye çalışayım. (1)
KB ilk defa Brezilya’da Porto Allegro’da 1988’da başladı ve uygulanıyor. KB belediye, bölge veya il düzeyinde uygulanabilir. Bir belediyede uygulandığında tüm alan önce alt birimlere, örneğin mahallelere bölünür. Mahallelerde temsilciler seçilebilir veya gönüllü olabilirler. Bunların oluşturduğu bir kurul, belediyedeki yetkililerle, uzmanlarla işbirliği yaparlar. Mahallelerde altyapı, ulaşım, kültür, sağlık vb. çeşitli alanlarda halkın katılımı ile toplantılar yapılır, oylanarak projeler ve öncelikleri saptanır. Mahalleye ayrılabilen bütçe içinde projeler önceliklendirilir. Projelerdeki harcamaların yönetilmesinde mahalle kurulları yetkilidir. Maaşlar gibi bütçenin bazı kısımları KB’ye dâhil değildir.
Süreci şöyle özetleyebiliriz:
1. Halk harcama önceliklerini belirler ve temsilcilerini seçer
2. Temsilciler uzmanların da yardımıyla öneriler geliştirir
3. Topluluk üyeleri hangi önerinin uygulanacağına karar verir
4. Kent veya kurum (belediye) en önde gelen önerileri uygular
KB ilk defa Brezilya’nın Porto Allegro kentinde 1989’da uygulamaya kondu. Porto Allegro endüstri, finans ve hizmet alanında gelişmiş ve o tarihte 1.2 milyon nüfusu olan bir kent idi. Uygulamanın büyük başarısı üzerine Brezilya’da 2001 itibariyle yüzden fazla kentte uygulandı. 2015 yılı itibariyle ise Amerika, Asya ve Avrupa’da binden fazla değişik uygulaması gerçekleşti. 1988’de kabul edilen Brezilya anayasası “bütün iktidarın halktan kaynaklandığını, halkın bunu temsilcileriyle veya doğrudan kullanabileceğini” belirtmektedir. KB uygulaması anayasanın bu maddesinden gücünü almaktadır. Porto Allegro’da uygulama öncesi özellikle yoksul ve çalışan kesimler belediye hizmetlerinden yeterince yararlanamıyordu. 1988’den 1997’ye kadar kanalizasyon ve su hizmetlerine ulaşım %75’den %98’e çıktı. Okul sayısı dört kat arttı. KB yoksulların koşullarında iyileşme yaratmasına karşılık işsizlik konusunda bir katkı sağlayamadı.
Halkın, çalışanların bulunduğu her fabrikada, işletmede, köyde, kentte büyük ölçüde doğrudan onların kullanacağı bir iktidar alanı yaratılmadan işlerin düzelmeyeceğini görüyoruz. Bu tarihsel olarak birçok defa ispatlandı.
Ama işte iktidarı bir türlü vermek istemeyip buna birçok gerekçe yaratanlar da çok fazla.