13 Nisan, şiirimizin muhteşem afacan çocuğu, duyarlılığı eleştiriyle, zarafeti yetenekle buluşturan Orhan Veli’nin yaş günüydü. Onu ananlar oldu, özellikle sanal ortamda şiirleri dolaştı durdu… Ama baktım yine ona “ilham periliği” yapan Nahit Hanım’ı anımsayan pek çıkmadı… İş bana düştü…
Nahit Hanım’ın Taksim’deki evine ilk gittiğimde onun güvenini kazanacağımı, dost olacağımızı ve günün birinde Orhan Veli’nin ona yazdığı mektupları önüme sereceğini bilmiyordum. 1947-1950 yılları arasında yazılmış yüzlerce mektubun kimilerini ilk kez 1980’de Sanat Dergisi’nde yayımlamama izin vermişti…
Kimdi Nahit Hanım?
Nahit Hanım, gençti, güzeldi, hayat doluydu, edebiyat öğretmeniydi. Varlıklı, kültürlü bir aileden geliyordu. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirmişti. Ankara Kız Lisesi, Edirne Lisesi, Haydarpaşa Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapmıştı. İlk eşi, Yahya Kemal’in öğrencisi, Güzel Sanatlar Müdürü Halil Vedat Fıratlı’ydı. Çok sonra, ikinci eşi şair Arif Damar…
Rivayet o ki gençken eşsiz bir büyüsü vardı. Dönemin birçok yazarı ve şairi ona âşıktı… Tüm öğrencilerini edebiyata âşık ederdi… Edebiyat tarihimize “Orhan Veli’nin sevdiği insan, onun esin kaynağı” diye geçecekti…
Nahit Hanım, bir sonbahar sabahı, güzel havalarda, Boğaziçi vapurunda tanımıştı, eşinin öğrencisi Orhan Veli’yi…
Ve işte aradan zaman geçmiş, elinde iki defterle çıkagelen genç şair, o ünlü soruyla çıkagelmişti:
“Ölürsem bunları bastırır mısın Nahit Hanım?”
Orhan Veli, ölümünden sonra bunları bastırmasını istiyordu ondan. “Elbet bastırırım, sen hiç merak etme, yalnızca yazmana bak!” olmuştu Nahit Hanım’ın tepkisi…
Nahit Hanım’ın evinin kapısı hep açıktı. Evi bir edebiyat tapınağı gibiydi. Nurullah Ataç, Sabahattin Ali, Sabahattin Eyüboğlu, Ahmet Muhip Dıranas, Necati Cumalı, Edip Cansever, Cemal Süreya müdavimlerdendi. Samet Ağaoğlu onun için “Rönesans gibi kadın”, Cemal Süreya “Cumhuriyet gibi kadın” demişti…
O mektuplar
Nahit Hanım bana Orhan Veli’nin defterlerini, mektuplarını gösterirken her biri hakkında küçük yorumlar yapmaktan geri kalmazdı. Birbirimize sarılıp kâh ağlar, kâh gülerdik.
Bu mektuplarda en çok özlem, ayrılığın, sevdiğinden uzakta olmanın dayanılmaz acısı vardı… En çok hüzün vardı. Hüznün yoğunluğu vardı… Parasızlıktan yakınma vardı… Birlikte geçirilmiş keyifli anların sevinci, anıların paylaşılması vardı…
“Senden yakın hiç kimsem yok!” çığlıkları vardı… Ama hepsinden çok “Nasıl buldun” sorusu vardı.
Orhan Veli’nin yazdığı şiirlerin ilk okuru Nahit Hanım’dı. Her şiirden sonra ona koşuyordu: “Nasıl buldun?”… Orhan Veli 1950’de, 36 yaşında öldüğünde, cebinde 28 kuruşu, yüreğinde sevdiği bir kadın vardı.
Nahit Hanım, 92 yaşına dek, kendi kişiliğiyle, yeteneğiyle, birikimiyle var oldu ve yaşamını sürdürdü.
Nahit Hanım’ı en son, Balıklı Rum Hastanesi’nde ziyaret ettim. Yatağı kocamandı, içinde kendi minicik… Yine oturduk konuştuk… O ziyaretten kısa bir sonra uçtu gitti çok sevdiği şiir dünyasına… 2002 yılının mayıs ayıydı. Dışarıda insana “beni bu güzel havalar mahvetti” dedirtecek bir hava vardı… (Nahit Hanım’la ilgili çok daha geniş bilgiyi ve mektupları Cumhuriyet Yayınları’ndaki “O Güzel İnsanlar” kitabımda bulabilirsiniz.)
Bu pazar sizleri koronavirüsten uzaklaştırayım dedim…
“Bekliyorum / Öyle bir havada gel ki, / Vazgeçmek mümkün olmasın!” diyen şaire ve esin perisine sonsuz sevgi ve saygıyla…