Terör, şiddetin en üst seviyeye tırmanmış adıdır, genel olarak iki şekilde ortaya çıkar. Birincisi, kitlesel, ikincisi ise psikolojik olanıdır. Söz konusu ikincisi olduğunda; akli dengesi bozuk kişilerin yaptığı ve genelde bir defaya özel işlenen şiddet olayıdır diyebiliriz. Yazımızın konusu bu değil, kitlesel olan terördür.
Kitlesel terör örgütsel bir olgu olarak ortaya çıkar ve genelde siyasal niteliklidir. Belli bir ideolojiyi hayata geçirmek için dönemin iktidarına ve ideolojisine yönelik olarak savaş niteliği içerir. Başlangıçta küçük bir gurupla başlasa da, ileri aşamada kitlelerin düşünce ve isteğine cevap verdiği süreçte gelişir ve toplumun damarlarına yerleşir. Hedef alacağı kitle kuruluş amacına göre değişir. Genel olarak da etnik kimlik üzerinden kurtuluş savaşı niteliği taşır. Bu tarz terör sömürge ülkelerinin ve işgal edilmiş ülkelerin başvurduğu bir yöntemdir. Bu tür terör genel olarak başarılı olur. Ama bir rejime ve sisteme karşı oluşan terör , kendi halkı ile çatışmadan, onları safına çekmeden toplumsallaşamaz. Bu tür bir terör genelde iktidar tarafından zor kullanılarak önlenmeye çalışılır. Çünkü terör genelde demokratik olmayan, hukuk tanımayan yönetimlere karşı örgütlenir.
Tarihte örgütlenmiş terör ilk kez İran’da mezhep savaşı olarak ortaya çıkar. Hasan Sabbah yandaşları ile birlikte Alamut Kalesi’ne yerleşip orayı üs edinerek ve orada militanlar eğitilip yetiştirilerek belirtilmiş hedeflere yönlendirilirdi. Genelde de bireylere karşı yapılan suikastlar şeklindeydi. Bunun en önemli örneği Anadolu Selçuklu Devleti’nin Baş Veziri Nizam-ül Mülk’e karşı yapılan suikasttı. Böyle işlenen cinayetler kitleleri asla hedef almaz. O sadece kendisine zarar veren kişilere karşı bireysel olarak yapılır. Hatta kendilerine Haşhaşiler denilen bu gurup, Mısır’da Memluk Sultanlarına suikast yapacak kadar sabırlı ve planlı davranırlardı.
Ben Filistin’de bulunduğum sırada, eğitim kampının komutanına “neden uçak kaçırıyorsunuz,insanlar bu yaptıklarınızı onaylamıyor ve size karşı olumsuz yaklaşıyorlar” dediğimde “ne yapalım normal yollarla sesimizi duyuramıyoruz, böyle hem propaganda yapıyoruz hem de intikam alıyoruz” diye cevap vermişti. Hani haksız da değildi. O günlerde bizler Leyla Halit bir uçak kaçırana kadar bir Filistin sorunu olduğundan haberdar değildik. O uçağın kaçırılmasından sonra hem ilgimiz hem de ilişkimiz gelişmişti.
Ülkemizde son günlerde oluşan ve yapılan terör ise asla onaylanamaz. Her ne kadar toplumsal destek bulmuş olsa da, PKK devamlı strateji ve taktik hatalar işlemektedir. Kuruluş günlerinde amacını Marksist bir Kürt devleti kurma olarak tanımlamıştı. Çünkü o günlerde henüz Sovyetler Birliği dağılmamıştı. Dağıldıktan sonra ise taktik değiştirerek amacını, taleplerini ve hedefini devamlı değiştirmektedir.
ABD’nin İkiz Kuleleri vurulduktan sonra ABD kendisine yeni strateji oluşturdu ki, bu tüm dünya için büyük bir tehlike içermektedir. Söz konusu strateji “dünyanın neresinde olursa olsun ABD için oluşacak tehlike ortadan kaldırılması gereken hedeftir” olarak tanımlanmıştır. Gerçi Afganistan Komünist rejime geçtikten sonra, Bin Ladin önderliğinde Talibanı besleyip büyüterek sonra başına bela ettiyse de, bu strateji Ilımlı İslam’ı geliştirerek bu kez tüm Orta-Doğu’ya bela olmuştur. NOAM CHOMISKİ o günlerde “en büyük terörist ABD’nin kendisidir” demişti. Bunu doğrulayan çok sayıda delil vardır. 1952 yılında İran da, petrolü millileştiren Başbakan Musaddık’ı devirerek yerine Şah’a bağlı rejimi kendi çıkarlarına göre tekrar rayına oturttu. Kendi ülkesinde JOHN ve EDWARD KENEDY Kardeşleri suikastla öldürerek, katillerini gözler önünde katlederek faili meçhul dosyaların arasına kattı. İtalya’da Dış İşleri bakanını komünist Kızıl Tugaylar örgütüne kaçırtıp öldürterek cinayetlerine bir yenisini daha kattı. Panama’da darbe ile Başkan yaptığı Noriega’yı suçlayıp kaçırdı, yargılayıp mahkum etti. Şili’de seçimle devlet başkanı olan Allende’i kanlı bir darbe ile katletti. ABD’nin işlediği bunlar gibi daha bir çok terör olayları vardır. Son yıllarda da Arap baharı adı altında girişilen sahte demokrasi projesi tüm Arap topraklarını kan gölüne çevirdi. Terör örgütlenerek önce kurtarıcılarını, sonra kendilerini vurmaya başlayınca Ilımlı İslam iflas etti.
Buna rağmen ülkemiz İktidar sayesinde kendisine yeni bir terör örgütü kazandı. Adı IŞİD olan bu örgüt, tarihin insanlık dışı cinayetlerini kendisine eylem planı olarak benimsemiştir.
Gerek PKK gerekse IŞID son günlerde toplumsal kıyımlarla halka karşı yönelmiştir. Görünürde ülkemizden IŞID’in henüz bir isteği yoktur. Çünkü kendisini besleyen ve el altından her türlü yardımı yapan iktidar, isteklerine paralel uygulamalarla Cumhuriyeti deforme etmektedir. Son zamanlarda uluslararası zorlama ile İŞID’e karşı yapılan hava saldırıları, IŞİD’ i canlı bombalarla cinayet işlemelerine yöneltmiştir.
PKK’ya gelince, işler iyice karışmaktadır. Çünkü iktidar barış ve çözüm süreci adı altında ateş- kesin devamınca şehirlerin kurtarılmış bölge yapılmasına göz yummuştur. Birinci Irak Savaşından sonra belirlenen otuz altıncı paralelin kuzeyi Irak Ordusuna yasak bölge ilan edilince, PKK Kandil’i kendisine kurtarılmış bölge yaparak büyük bir avantaj sağlamıştı. Basiretsiz iktidarın barış ve çözüm süreci bu kez PKK’ya daha büyük bir olanak sağladı. 7-Haziran.2015 Seçimlerinde kaybeden iktidar, panikleyerek muhalefetin olumsuz davranışlarından yararlanarak seçim sonuçlarını tanımayıp hem yeni seçim kararı aldı ,hem de kendi yarattığı süreci ortadan kaldırdı. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir strateji ile şehirleri abluka altına alarak PKK’ya savaş ilan etti. Buna karşılık olarak da PKK ve yan örgütleri savaşı intikam batağına çekerek şehirlerde “kör terör” dediğimiz patlamalarla ülkeyi ölüm tarlasına çevirdi. Bu kitleleri sindirme ve yaşanılamaz amacına yönelik yeni bir taktik aşamadır. Nerede ve ne zaman ölümün kimleri bulacağı belli olmayan bu süreç, tarihsel olgularla çatışmaktadır. Türk ve Kürt halkı Abbasiler zamanında kendisi de bir Türk olan Ebu Müslüm Horasani’nin komutan olmasıyla birlikte bir arada yaşamış ve aile birliği kurmuştu. Bu birliktelik günümüze kadar iç içe gelişerek ayrılmaz bir bütün oluşturmuştur. Ayrılık isteği başka, hukuk ve yasalar karşısında eşitlik isteği başka bir şeydir.
Siyasi savaşın çözümü siyasidir ve bunun yeri de Meclis’tir. Bu kitlesel katliamlar asla ölümlerden başka bir işe yaramaz. Zira kaçınılmaz olarak şiddet şiddeti doğurmaktadır. Bu nedenle şehirlerdeki katliamlara son verilmeli ve çözüm Meclis’e bırakılmalıdır. Silahlı örgüt derhal Kandil’e çekilmeli ve barış ve çözüm yetkisi Kürtlerin Meclis’teki temsilcisi HDP’e bırakılmalıdır. HDP’i temsilci kabul etmediğiniz sürece silahla muhatap olmak kaçınılmazdır. Zira, ulus devlet Hukukun üstünlüğüne dayalı eşit yurttaşlarla gelişir ve büyür. Buna yardımcı olmak her yurttaşın görevidir. Patlamalardan yılma yerine ona karşı kitle eylemleri başlatılmalıdır. Bu görev Meclis’teki muhalefet partilerinin omuzları üzerinde taşınması gereken bir yük olarak durmaktadır. “Korkmuyoruz, yılmayacağız ve misli ile cevap vereceğiz” söylemleri laf-ı güzaftır.
Terör savunulamaz, lanetlenir. Çağımızda demokrasi terörün panzehiridir. Demokrasinin çözümleyemediği sorunları terörün çözme şansı asla yoktur. Bu nedenle unutulmamalıdır ki, bu kör terör bir gün geri döner, onu başlatanları da sarmalına alır.