KİRAZ MEVSİMİ

Bir kiraz mevsimi daha geldi. Özellikle Japon süs kirazı olan sakura çiçekleri bugünlerde açmaya başlıyor. Kiraz sözcüğü farklı bir anlamda iki yıldır Avrupa Birliği ile İngiltere arasındaki Brexit tartışmalarında da ön plana çıkmaya başladı. İki yıl önce İngiltere Başbakanı Theresa May İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkma planının ayrıntılarını basına açıkladıktan sonra Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker buna kısa bir yanıt verdi: “No cherry picking!” “Cherry picking” İngilizcede “kiraz toplama” anlamına geliyor ancak deyim olarak karşılığı çok farklı. Deyim karşılığı “bir kümeden işine gelenleri seçmek” Yani kötü şeyleri, tıpkı çürük kirazlar gibi, olduğu yerde bırakmak. Türkçedeki “cımbızla seçmek” deyimine karşılık gelmekte. Devletler arasında bu türden anlaşmalar yapmak çok zor. Ancak bir ülke diğerine göre orantısız bir güce sahipse kendi koşullarını da karşı tarafa dikte edebilmektedir. On dokuzuncu ve yirminci yüzyılların kolonyal dönemleri bu türden anlaşmalarla doludur. Cherry picking davranışı sadece ülkeler arasındaki anlaşmazlıklarla sınırlı değildir elbette. Tam tersine tüm yaşantımızın hatta gündelik davranışlarımızın önemli bir parçasıdır.

Bunu ilk uyguladığımız alan kendi kişiliğimizdir. Hemen hemen herkes kendi kişiliğinden mutludur ancak insanlar onun oluşmasına neden olan geçmişlerine her bakışlarında çoğunlukla iyi olayları ve kişileri hatırlar. Özenle seçilen iyi ögelerden de doğal olarak herkes kendi çok beğendiği kişiliğine ulaşır. Halbuki kişiliğimizin denkleminde iyiler kadar kötü olayların da önemli bir payı vardır. Bu özellikle benim jenerasyonumda (baby boomer: 1954-1964 arası doğanlar genellikle) çok sık yapılan bir hatadır. Her nedense bu jenerasyon mensupları çocuklarını “Ben çektim çocuğum çekmesin” mantığıyla büyütmeye çalışıp genellikle de başarısız olmuştur. Bu başarısızlıklarının temelini ise kendi benlikleri hakkındaki yanlış tanımlamaları ve böylece aslında var olmayan hayali bir benlik ile yaşamaları oluşturmaktadır. Çocukları da kaçınılmaz olarak bir birey olarak değil ebeveynlerin hayali benliklerinde bile giderilemeyen bazı kusurları örtecek projeler olarak yetiştirilmiştir. Günümüzdeki her sorunlu çocuğun arkasında sorunlu bir ebeveyn olduğunu iddia etmek çok abartı olmaz.

Başka insanlarla olan günlük yaşantımızda da olgun kirazları seçeriz. Örneğin bir insanı sevmeye karar verdiğimizde sadece bu kişinin en iyi yönlerini değerlendirir diğerlerini ihmal ederiz. Böylece ortaya, aynı kendi benliğimiz gibi, aslında var olmayan bir başka benlik daha çıkarırız. Genellikle karşımızdaki kişi de böyle davranmaya eğilimli olduğu için ikili ilişkiler aslında ikisi gerçek dördü de hayali olmak üzere altı kişi arasında geçmektedir. Evet, sevmek modern insanın bilinçli veya bilinçsiz olarak aldığı bir karardır. Çoğu kez yine bilinçli veya bilinçsiz olarak, çıkarların da işin içine girdiği bir karardır. Çıkar söz konusu olduğunda kaşımızdaki insandan maddi veya manevi beklentilerimiz var demektir. Böyle bir durumda beklentilerimiz gerçekleştiği sürece karşımızdaki insanı sevdiğimize kendimizi kolaylıkla inandırabiliriz. Bu süreç sevginin tersinde, yani bir insandan artık hoşlanmamaya karar verdiğimizde de geçerlidir. Karşımızdaki insandan beklentilerimiz gerçekleşmemişse veya gerçekleşmiş ve bu insana artık gereksinimimiz kalmadığı duygusuna kapılmışsak bu kez de kötü kirazları seçmeye başlarız. Bir zamanlar sevdiğimiz insanlardaki kötü özellikleri seçmeye başlamak veya kötü bile olmayan sıradan özelliklerini kötü olarak algılamak sevmeye göre daha bilinçli bir tercihtir. Her iki durum da daha doğru bir deyimle bilinçsiz benliğin bilinçli tercihidir. Gerçekten sevmek veya bir insandan makul nedenlerle hoşlanmamak mümkün mü? Yanıt evet, ancak yukarıdaki mantığa göre bu durum ancak bilinçli insanlar arasında mümkün.

Öte yandan hem insanlar hem de toplumlar karşılaştıkları her olayda olgun kiraz seçme lüksüne sahip olamamaktadır. Kişilerin en sık seçim hatası yaptıkları alan ekonomidir. Toplumlar ise siyasette kötü kirazları seçmektedir. Ekonomideki yanlış seçimler “adverse selection” (ters seçim) kavramı ile yazına girmiştir. Bireylerin yanlış ekonomik tercihler yapmasının nedeni satıcı ve alıcılar arasındaki asimetrik enformasyon, yani dengesiz bilgi dağılımıdır. Bu asimetri özellikle ikinci el mal satılan piyasalarda satıcıların malların durumlarını çok iyi bilmesine karşın alıcıların bu bilgiye tam olarak sahip olamamasını tanımlar. Bu durum satıcıların öncelikle ellerindeki en kötü malı satmaya çalışmalarına olanak sağlamaktadır. Bu açmaz iktisat yazınına ilk kez 1970 yılında ekonomist George Akerlof tarafından yazılan “The Market for Lemons: Quality Uncertainty and the Market Mechanism” (Kusurlu Arabalar Piyasası: Kalite Belirsizliği ve Piyasa Mekanizması) isimli makale ile girmiştir. Makalede adı geçen “lemon” sözcüğü ise bildiğimiz limon değildir. Bu sözcük Amerika Birleşik Devletleri jargonunda ancak satın alındıktan sonra kusurlu olduğu anlaşılan araba anlamına gelmektedir. Kusursuz arabalar ise “peach” (şeftali) olarak adlandırılmaktadır. Akerlof’a göre ikinci el otomobilde piyasa mekanizması şu şekilde işlemektedir: Ortalama bilgiye sahip olan alıcılar otomobil için de ortalama bir fiyat ödemek istemekte bu durum ise ortalamanın üstünde fiyat isteyen kusursuz otomobil sahiplerini piyasa dışına itmektedir. Böylelikle piyasada giderek daha fazla limon ve daha az şeftali otomobil kalmaktadır. Sonuçta, Gresham yasası örneğinde kötü paranın iyi parayı piyasadan kovması gibi, limonlar da şeftalileri piyasadan silmektedir. Çözüm ise tüketiciyi koruyacak yasalar çıkarmakta yatmaktadır.

Siyaset de seçmenlerin ters seçim yaptıkları bir diğer önemli alandır. Buradaki mantık da ekonomideki gibi, asimetrik enformasyonda yatmaktadır. Siyasetçiler kafalarındaki gerçek gündemlerini seçmenleriyle paylaşmamaktadır. Bunun yerine sadece seçmenin hoşlanacağı sözler veya vaatler vererek seçimi kazanmaya çalışmakta, kazandıkları takdirde de asıl gündemlerine dönmektedirler. Karşısındaki siyasilerin gerçek gündemleri hakkında hiçbir bilgisi olmayan seçmenler ise çoğunlukla ve bugünlerde giderek artan sıklıkla çürük kirazları seçmek zorunda kalmaktadır. Günümüzdeki siyasi arenada çürük kirazları olgun kiraz olarak pazarlamak kesin olarak bir endüstri haline gelmiştir. Son günlerde ortaya çıkan “Cambridge Analytica” skandalı bugün en bilinen örnektir. Bu konuda çalışan kurumların söz konusu şirketle sınırlı olup olmadığı sorusu ise uzun süre yanıtsız kalmaya aday görünmektedir. Üstelik siyaset alanında ekonomide olduğu gibi seçmeni koruyacak yasalar da mevcut değildir. Limon ve şeftali arasında bir seçim yapacağını düşünerek sandığa giden seçmenler çoğu kez evlerine bir torba dolusu çürük kirazla dönmektedir. İşin asıl kötü yanı ise Gresham yasasının siyasette de giderek geçerli hale gelmesidir; kötü siyasetçi iyisini piyasadan kovmaktadır.

Özetlemek gerekirse sürekli olgun kirazlar peşinde koşmak ve daha kötüsü bunun sürdürülebilir bir süreç olduğuna inanmak bir yetişkine özgü davranış değildir. Deneyimler ve kuramlar göstermektedir ki gerçek yaşam şeftali ile limon veya olgun ve çürük kiraz arasında bir yerlerde bulunmaktadır. Bu durum da sürekli olarak şeftali veya olgun kiraz yiyebileceğini sanan insanların yetişkinlikle bir sorunu olduğu anlamına gelmektedir.

Bunları da sevebilirsiniz