Küba’da 1959’deki devrimin başındaki isim Fidel Castro bugün son yolculuğuna çıkıyor. Fidel Castro’nun arkasında bıraktığı ülke farklı tartışmalarla gündeme geliyor. Devrimin ülkesi Küba’nın önemli başarılarından biri tarımdan bugün bahsetmemek olmaz.
Havana’nın doğusunda kentten epeyce uzak modern bir işçi banliyösü olarak kurulmuş olan Alamar’da Vivero Alamar adlı organik çiftlik kooperatif olarak yönetiliyor. Ağır yükleri taşımak için kullanılan küçük bir bahçe traktörünün dışında her şey el emeği ile yapılmakta. Bu anlamda sera gazı salınımı çiftlikte sıfıra yakın. Çalışanların tümünün yönetimde ağırlığı var. Üç yıl önce Küba’nın tarımsal dönüşümünü yerinde görmek için düzenlenmiş bir gezide burada da bulunmuştuk. Öğle yemeği menüsü yemekhanenin önüne asılmış. Oldukça zengin liste, nerede ise bizi de içeri girmeye itiyor. 1989-1991 aralığında Sovyetler Birliğinin çöküşü arkasından, aynı SSCB gibi endüstriyel tarımı izleyen Küba tarım sistemi çöktüğünde Alamar da çok kötü etkilenmişti.
Endüstriyel tarım dediğimizde sentetik tarım ilaçları (zehir demek daha doğru), kimyasal gübreler, şirket tohumları (yerel olmayan tohumlar), yoğun su ve ağır tarımsal makineler kullanan tarım sistemini kastediyoruz. Alamar’da yaşayıp Havana’da çalışan işçiler petrol ithalatı durma noktasına gelince saatlerce otobüs beklemek zorunda kalmışlardı. Bisiklet çare gibi düşünüldüyse de Havana o kadar uzaktı ki bu kadar yol bisikletle alınamazdı. Zaten gıda eksikliği çok yüksek düzeyde olduğundan kimsede enerji kalmamıştı.
Bu durumda tarım teknisyeni Miguel Salcines Alamar’da bir kenarı konutlara dayanan bir arazinin kullanım haklarının kendilerine verilmesini istedi. Kooperatifin katılımcıları kısa sürede beşten 147’ye yükseldi. Alamar’daki çalışanlar ulaşım, zaman kaybı, açlık gibi sorunlarla uğraşmaktansa bu kooperatif çiftlikte çalışmayı yeğlediler. Tamamen ekolojik bir tarım yapılıyor. Çiftlik kâğıt üzerinde değil, gerçekten çalışanların yönetiminde.
Kentsel tarımın yolu
Küba’da 1990 öncesi aynen Sovyetler Birliği ve diğer COMECON (Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi) üyeleri gibi kimyasal tarım ilaçları, kimyasal gübre ve petrol kullanan makinelere dayanan endüstriyel bir tarım yapılıyordu. Daha çok şeker üreterek bu ülkelere satan Küba karşılığında her türlü tarım kimyasallarını (ilaç ve gübre), petrolü ve bazı gıda maddelerini ithal ediyordu. Sovyet Bloğunun 1990’larda çöküşü ile Küba ihracat pazarlarının ve ekonomik desteğinin yüzde 85’ini nerede ise bir günde kaybetti. Tarım girdileri ithal edilemez olunca üretim hızla düştü. Küba’nın ABD tarafından uygulanan bir ambargo içinde olduğunu da hatırlayalım. Bu açlığa yol açtı. Gezimizde bize yetersiz gıda tüketimine bağlı geçici körlükler yaşandığını anlattılar. Krizden önce de endüstriyel tarıma Küba içinden yapılan eleştiriler vardı. 1990 krizinden önce endüstriyel tarımdan duyulan memnuniyetsizliklerin ve ithale dayanan tarım üretiminin ve her an oluşabilecek bir şiddetli bir ABD blokajının ciddi sorunlar yaratacağının sezilerek bazı çabalarda bulunulduğunu biliyoruz. “Küba’da Kent Tarımı” başlıklı Sinan Kunt tarafından yazılan kitap (Yeni İnsan Yayınevi) bu konuda değerli bilgiler sağlamaktadır. Örneğin Sovyetler’in dağılmasından dört yıl önce 1987’de Silahlı Kuvvetler Bahçecilik İşletmesi’nde (HORTIFAR) o zamanlar Savunma Bakanı olan Raul Castro, muz çiftliğinde petrokimyasallar kullanmadan yapılan sebze üretimlerini yerinde izlemiştir. Castro bu üretim yönteminin Küba genelinde yaygınlaştırılmasına yönelik arzusunu ifade etmiştir.
Kentsel tarımın Küba’da daha sonraları yaygınlaştırılmasında bu oldukça önemli olmuştur. 1987’den itibaren silahlı kuvvetler organoponico denilen yükseltilmiş yatakları (bizde tahta deniyor) kendi içinde yaygınlaştırmaya başlamıştır. Diğer bir gelişme de 1987’de Küba Tarım ve Orman Teknik Elemanları Birliğinin (ACTAF) kurulması olmuştur. ACTAF’ın temel hedefi sürdürülebilir ekolojik tarımın desteklenmesi olacaktır. Kısacası kitabın temel argümanlarından birisi de, Küba’daki kentsel tarımın, krizden önceki 30 yıl boyunca, bu ülkede uygulanan eğitim, bilim ve teknoloji alanlarında uygulanan devlet politikaları ve krizden bu yana sağlanan güçlü devlet desteğinin eseri olduğunu göstermektir. (s.24)
Ağır ambargo ile mücadele dönemi
Öncesinde bazı hazırlıklar ve uyanışlar vardır, fakat kriz patlayana kadar bunlar geniş ölçeklerde uygulanmamıştır. ABD’ye çok yakın olması yanında karşılaştığı ambargo, Küba’nın krizden çok ağır etkilemesine yol açmıştır. Bu durumda zaten tarım ilaçları, kimyasal gübreler ve makineler olmaksızın tarım yapmaktan başka çare kalmamıştır. 1991-1995 arası Küba’da “özel dönem” olarak adlandırıldı. ABD bu dönemde gıda ve ilaç ihracını yasaklamak, Küba’da iş yapan yabancı şirketleri ABD yaptırımlarıyla karşılaşması gibi ek uygulamalarla Küba’yı daha da sıkıştırmaya çalıştı.
Devletten kooperatife
Kriz karşısında Küba üçüncü tarım reformu diye adlandırılan bir atılıma başvurdu. Bir kararname ile Tarım ve Şeker Bakanlığı kontrolü altındaki devlet çiftlikleri fesh edilerek “Kooperatif Üretimi Temel Birimleri” (UBPC) denilen daha küçük ve devlet işçilerinin kooperatif üyelerine dönüştüğü bir sisteme geçildi. Bu üyeler liderlerini kendileri seçeceklerdi. Aynı kararnamede küçük ve izole toprak parçaları için de bir ‘özel kullanım yetkisi’ düzenlenmiştir. Bu uygulama ile çiftliklerin doğrudan orada çalışanlarca yönetimi mümkün oldu. Bu durum çalışanların işe yabancılaşmasını önledi ve onların bilgi ve deneyimlerinin daha etkili üretime yansımasına neden oldu.
Sebze kentte üretiliyor
Havana ve diğer kentlerde dolaşırken yer yer kent bahçelerine rastladık. Bunlar kentin taze sebze ihtiyacının karşılanmasında önemli bir katkı sağlamaktadır. Diğer yandan kentli halka bunların ulaştırılması için fosil yakıtların kullanılmamış olması büyük bir avantajdır. Küba’nın 1990’larda karşılaştığı sorunlardan en önemlisi de araçlar için yakıt sağlanmasındaki güçlük olmuştu. Bu problem şu anda bütün dünyanın başındadır. Bize tarım hakkında bilgi veren bir ziraat mühendisi Havana’nın sebze ihtiyacının yüzde 80’inin kent bahçelerinden sağlandığını söyledi. Baklagil, patates, yuca gibi diğer gıdaların çoğu ise kent dışı tarım alanlarından sağlanıyor. Tüm besinlerin ne kadarının kent tarımından sağlandığına dair bir bilgi olmadığını konuşmacı bildirdi. Türkiye’de bazı yazılarda bu konuda yanlış (veya belki de abartmalı) bilgi var. Bize bilgi veren ziraat mühendisi “ben yalan söyleyemem, patates, pirinç organik değil” dedi.
Diğer bir konu da Küba’da GDO ürünler yetiştirilmesi. Brifing veren mühendis bu konudaki sorumuza “ben kesinlikle karşıyım. Bu yanlış bir şey” dedi. Agro-ekoloji konusunda tanınmış araştırmacı M.A. Altieri ve F. Manzote; Montly Rewiew’de (2012, vol. 63) yazdıkları bir yazıda Küba yöneticileri içinde hâlâ endüstriyel tarım, yeşil devrim anlayışına bağlı kişilerin olduğunu, hâlbuki agro ekoloji alanında büyük bir bilgi birikimine ve başarılara sahip olan Küba’nın bu gibi GDO teknolojilerine hiç ihtiyacı olmadığını yazmıştı.
Türkiye örnek almalı
Küba’da tarım alanında sorunlar olmakla beraber, bulunduğu coğrafyada ABD tarafından sıkıştırılmış olmasına rağmen bazı hazırlıklarına ve bilgi birikimine dayanarak 1990’larda bir kriz ortamından bugüne önemli bir tarımsal başarı üretebilmiştir. Komşu ülke olan Haiti’de açlık, sefalet diz boyu iken Küba’da hiç kimsenin aç olmaması dikkate alınmalıdır. Bazen krizler çok yaratıcı çözümlere yol açabiliyor. Türkiye gibi endüstriyel tarıma saplanmış ülkeler Küba tarım deneyimlerinden yararlanmalı.