Askeri alandaki savaş ile ekonomik savaş arasında iç içe geçmiş bir ilişkiden çok rahat söz edebiliriz. Bir savaş eylemi kaçınılmaz olarak kurumsal çıkarları destekleyen ekonomik bir girişimdir. ABD ve NATO’nun yaptığı askeri operasyonların yürütülmesi güçlü finans kurumları adına gerçekleştirilmektedir. Amerika’nın Orta Doğu’da terörizmle küresel savaş gibi insani bir kılıf altında öncülük ettiği savaşlar büyük oranda Wall Street , Anglo-Amerikan petrol şirketlerinin , biyo-teknoloji şirketlerinin, büyük ilaç şirketlerinin ve medyanın çıkarlarına hizmet etmektedir.
Anacak modern savaş askeri ve istihbarat operasyonlarının alanıyla sınırlı değildir. Washington, emperyalist gündemi desteklemeyen ülkelere ekonomik yaptırımlar getirmekle kalmıyor, aynı zamanda ulusal ekonomilerin istikrarının tamamen bozulmasını da teşvik etmektedir. Pentagon ve NATO , egemen ülkelere karşı operasyonları koordine ederken, Wall Street, petrol ve altının yanı sıra Rusya ve Çin’e yönelik olarak döviz piyasalarında manipulasyon yapmak suretiyle finans piyasaları üzerinde eş zamanlı istikrar bozucu eylemler gerçekleştirmektedir. Buna da finansal savaş adı verilmektedir. Bu, aynı küresel gündemin parçası olup ABD ve NATO’nun askeri politikalarının dünya çapında konuşlandırılmasıyla koordineli bir şekilde uygulanmaktadır.
Bu bağlamda , ABD Başkanı Obama’nın Çin’e yönelttiği rotayı Asya’ ya kaydırma politikası, Güney Çin denizine Amerikan donanma güçlerinin konuşlandırılması da dahil olmak üzere , eş zamanlı Şanghay borsasında istikrar bozucu işlemlerle güçlendirilmektedir. Nihai amaç ise Çin Halk Cumhuriyeti’nin ulusal ekonomisini askeri olmayan araçlarla sarsmaktır.
Ekranlar üzerinden yapılan finansal savaşlar, askeri ve istihbarat operasyonlarına ilişkin siyasi karar alma süreçleriyle koordine edilmektedir. Finansal savaş yüksek istihbarat gerektirir ki bu da hükümetin üst düzeyi ile istişare ve koordinasyonu zorunlu kılmaktadır. Wall Street’deki mega bankacılık kurumlarının ve onların bağlantılı fonlarının Dışişleri Bakanlığı, Pentagon ve Beyaz Saray dahil olmak üzere ABD hükümetinin en üst düzeyleri üzerinde etkisi bulunmaktadır.
Çapraz atamalar sistemi, kurumsal lobiyle birlikte bu sürecin bir parçasını oluşturmaktadır. Ulusal güvenlik danışmanları ve eski Pentagon yetkilileri de karşılıklı olarak Dünya Bankası ve benzeri kurumlara atanmaktadırlar. Örneğin Goldman Sachs , NATO’nun eski genel sekreteri Anders Fogh Rasmussen’i mali danışman olarak atamıştır. Bu örneklerin sayısı çoğaltılabilir.
Süreç iki yönlü işlemektedir. Hükümet yetkilileri Goldman Sachs’a atanmakta, bunun karşılığında ise Goldman yetkilileri hükümetin kilit pozisyonlarında görev almaktadır. Mario Draghi, Goldman Sachs International’ın 2002-2005 yılları arasında yönetici direktörü ve yönetim kurulu başkanıydı. Daha sonra 2005-2009 yılları arasında Bank of Italy’nin yöneticiliğine atandı. 2011 yılında ise Avrupa Merkez Bankası’nın yöneticisi oldu.
Goldman Sachs 2008 yılındaki finansal çöküşte merkezi bir rol oynamıştır. Bu ve benzeri aktörler şu anda da İngiltere üzerinden dünya finans sisteminde manipulasyonlar yaparak istenilen istikrarsızlık ve kontrol edilebilen kaosu oluşturmaktadırlar.
Tek ve güzel ülkemizin yapması gereken ulusal finans sistemini oluşturup Avrasya, Orta Doğu ve Afrika’daki etki alanımızı artırmak olmalıdır. Bu coğrafyalarda yapılan çalışmalara daha da fazla önem verilip geniş bir koordine ağı oluşturmak ve bölge ülkeleriyle devlet bazında sosyo- ekonomik yakın işbirlikleri kurulmalıdır.
6-10 Temmuz 2016 tarihlerinde Karaburun’da yapılacak olan 22. Ütopyalar Toplantısının bu yıl teması ;
“Sürdürülemezlik…”
Toplantı programına Dağarcık Türkiye sosyal medya hesaplarından ulaşılabilinir. Tüm okurlarımız davetlidir.
Aydınlık bir ay dileği ile,