Nilay Vardar İstanbul – BİA Haber Merkezi 03 Aralık 2015
Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü.
2011 Nüfus ve Konut Araştırması’na a göre; toplam nüfusun %6,6’sının en az bir engeli var. Bu araştırmaya süreğen hastalıklar dahil değil.
2002 Özürlüler Araştırması’na göre, engelli oranı 12,29. Ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel engellilerin oranı %2.58 iken süreğen hastalığı olanların oranı ise % 9.70’dir.
Yani iki araştırmaya göre, Türkiye’de 5 milyon ile 9 milyon arasında engelli olduğu tahmin ediliyor. Ancak bu nüfus oranında engelliye sokakta rastlamak mümkün değil.
Unutmayalım ki tek bir engellik biçimi yok. İşitme, orotpedik, görme, zihinsel engelli gibi… Dolayısıyla her engel grubunun sorunları da farklılaşıyor.
Beş soruda derlediğimiz sorunlarla ayrıntıya girmeden genel bir tablo vermeye çalışacağız.
Kullandığımız veriler ise Mevzuattan Uygulamaya Engelli Hakları İzleme Raporu 2014’e ait.
1-) Ayrımcılık
Toplum ve karar vericilerin engellilere bakış açısı hak temelli değil, yardım temelli. Acıma ve merhamet üzerine kurgulanan bu bakış açısı, sorunları münferitleştirip, hak temelinde çözmek yerine yardıma indirgiyor. Medya da büyük oranda bu bakış açısından engelli haberleri yapıyor. Dolayısıyla aslında tüm sorunların temelinde ayrımcılık yatıyor.
2-) Erişilebilirlik
Rampasız, yüksek kaldırımlar, ağaçların önüne döşenen hissedilebilir yüzeyler, otobüslerde çalışmayan ses sistemleri vb…
Türkiye’de erişilebilirlikle ilgili en önemli yasa Temmuz 2005’te Engelliler Kanunu adı altında yürürlüğe girdi.
Yasaya göre kamuya açık alanlar, binalar ve toplu taşıma araçlarının engelliler için (uzatma süresiyle birlikte) 10 yıl içinde erişilebilir hale gelmesi gerekiyordu. 7 Temmuz 2015’te süre doldu. Ancak aradan geçen 10 yılda bir arpa boyu yol alınmadı.
Yasanın uzatıldığı 2012 yılında uygulanabilirliği denetlemek için her ilde Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Kurulları oluşturuldu. Bugüne kadar hiç ceza kesmediler.
Rakamlara bakarsak, Türkiye’de 285.871 adet yaya yolunun (arter, cadde ve sokaklarda bulunan kaldırımlar) yüzde 81,40’ında rampa ve yüzde 96,08’inde ise hissedilebilir zemin uygulaması bulunmuyor.
Türkiye’de 51 ilde hizmet veren 26.463 şehir içi ulaşım aracının yüzde 58,98 rampa ya da asansör bulunmuyor. Yüzde 73,08’inde sesli ikaz sistemi, yüzde 70,40’ında görsel ikaz sistemi bulunmuyor.
29.795 kamu binasının sadece yüzde 32,51’inde asansör, yüzde 24,68’inde uygun tuvalet ve yüzde 0,23’ünde indüksiyon döngü sistemi bulunuyor.
Kamu binalarında işaret dili bilen personel oranı yüzde 15 ile sınırlı. Kamu kurum ve kuruluşları internet web sayfalarının yüzde 95,24’ü görme engelli kişilere ve yüzde 92,86’sı ise işitme engelli kişilere uygun değil.
3-) Eğitim
YÖK 2014 Kasım verilerine göre, 6.025.539 üniversite öğrencisinin yalnızca 13 bin 887’si engelli. Yani on binde 23’ü.
Engelli öğrencilerin yüzde 61.2’si erkek, yüzde 38.7’si kadın. Kadınlar daha dezavantajlı. Sadece 381 yüksek lisans ve 45 doktora öğrencisi engelli. Türkiye’de yalnızca 200 engelli akademisyen bulunuyor.
Engelli öğrencilerin engelsiz akranlarıyla birlikte eğitim alabilmesine imkân sağlayan kaynaştırma eğitiminde gerek akademik ve fiziki erişim, gerekse personel kapasitesi bağlamında eksiklikler var, akran şiddeti bir diğer ciddi sorun.
2014 yılında 12 yıllık zorunlu eğitim kapsamında toplam 182.917 öğrenci kaynaştırma eğitiminden yararlanıyor. 56.560 öğrenci özel eğitim kurumlarında eğitim alıyor. Nüfusa oranlandığında bu sayının 400-500 bin olması gerekiyor.
Devletten öğrenci başına katkı payı alan ve denetlenmesinde sorunlar yaşanan Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nin sayısındaki hızlı artış kuşku uyandırıcı.
Özel eğitim öğretmeni sayısı az. Diğer öğretmenlerin de engelli öğrenciyle iletişim konusunda eğitimi yok.
2014 yılı medya taramasında 106 haberde engelli çocukların eğitim ortamında şiddete maruz kaldığı tespit edildi.
4-) İstihdam
Türkiye’de kamuda engelli memurda yüzde 3, işçiler için kamuda yüzde 4, özel sektörde yüzde 3 engelli çalıştırma zorunluluğu var.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın Kasım 2015 verisine göre, kamuda hala kotanın zorunlu kıldığı 22 bin 553 engelli açığı var. Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektörlerce çalıştırılması gereken 24.349 engelli işçi açığı bulunuyor.
Engelli işçi çalıştırmayanlar kişi başına aylık 1.700 TL ceza ödüyor.
Ancak gerek işyerlerinin erişilebilir olmaması, gerek ayrımcılık, gerekse mesleki eğitim yetersizliği nedeniyle engelliyi istihdam etmek yerine ceza ödenmesi tercih ediliyor. Engelliler iş yerinde bir sorun olarak görülüyor. Çeşitli şekillerde mobbinge uğruyorlar.
5-) Sağlık
Engelli bireylerin rehabilitasyon hizmetleri, yardımcı cihaz, tıbbi sarf malzemesi vb. hayati öneme sahip ihtiyaçlarının büyük bölümü devlet tarafından karşılanmıyor ya da yeterli değil.
Sağlık tesislerinde erişim hala çok düşük. İşaret dili bilen personel ve özellikle doktor olmayışı ciddi sorunlar yaratıyor. Toplam 469 hastaneden bilgi edinmeye yanıt veren 385 hastanenin %62,86’sında işaret dili bilen personel yok.
Türkiye’de sadece 14 fizik tedavi ve re habilitasyon hastanesi, 9 ruh ve sinir hastalıkları hastanesi ve 96 Toplum Ruh Sağlığı Merkezi var.
Toplum temelli rehabilitasyon hizmetleri hâlâ istenilen yaygınlığa ulaşamadı. “Depo hastane” olarak tanımlanan Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastaneleri, engellileri rehabilite-tedavi etme görevini yeterince yerine getiremiyor.
Engelli bireylerin sağlık kurulu raporları sorunlu bir alan olmaya devam ediyor. Tek seferde her ihtiyaca cevap verebilecek bir rapor sistemi yok.
Evde bakım aylığı ve engelli maaşı bağlanma koşulları, evde yaşayan diğer kişilerin durumları ile ilişkilendirilerek zorlaştırıldı. (NV)