“Biz şu gerçeklerin açık olduğu görüşündeyiz: bütün insanlar eşit yaratılmışlardır, onları yaratan Tanrı kendilerine vazgeçilemez bazı haklar vermiştir. Bu haklar arasında yaşama, özgürlük ve refahını arama hakları yer alır, … Herhangi bir hükümet şekli, bu amaçları tahrip eder bir nitelik kazanırsa, onu değiştirmek veya kaldırmak ve temelleri kendi güvenlik ve refahlarını sağlamaya en uygun görünecek ilkeler üzerine dayanan, güç ve yetkiyi aynı amaçla örgütleyen yeni bir hükümet kurmak o halkın hakkıdır.”
1775 tarihli Amerikan bağımsızlık bildirgesinde yazanların özeti aşağı yukarı bunlardı. Kolonilerin İngilizlere isteklerini kabul ettirmelerinde Fransızların ve İspanyolların büyük parasal, ideolojik ve askeri desteği vardı. Aslında amaçları İngiltere’nin sömürgeleri üzerinden gücünü hedef almaktı. Fransızlar bu hareketle uzunca süredir hazırlandıkları Avrupa’nın ve dünyanın üzerine düşürecekleri uygarlıklarının büyük gölgesine güzel bir boya katmaktı, ancak bu yolda ürettikleri insan hakları maskeleri ve özgür yeni dünya modeli Amerikan dişlilerinin arasından çıkmıştı.
Amerika’nın bağımsızlık savaşından 14 yıl geçtikten sonra Fransızlar, patlattıkları su yatağının içinde Amerikan kolonilerinin çoğunu kaybederek, henüz işin kaymağını yiyemeden boğuldular. Ardından gelen Fransız Devrimi ise Orta Avrupa üzerinden dünyaya Fransız soluğunu geri getirdi. Kültür ve uygarlık aşamalarında Fransa yeni yokuşlara yönelmişken onun bu birikimini elinden alarak üstlenecek Amerika bir iç savaşla meşguldü, ta ki 2. Dünya Savaşı’na kadar.
1. Dünya Savaşı nedeniyle büyük yükler altına itilen Almanya’nın savaş borçlarını fonlamayı bırakan Amerikan vahşi ve ürkek sermayesi Hitler’i yönetke kıldırtacak süreci başlattığında bir bakıma bu durum ilk büyük savaştan belini doğrultmayı yeni başarmış Fransa’nın medeniyet meşalesini taşıma atılımlarını baltalamıştı. Nihayetinde Avrupa, sömürgelerini ve iktisadiyata dayalı tüm ihtişamlı gücünü geri toplayamamış ve Amerika liderliğinde bir dünyayı kucaklamıştır…
Günler 1960’lara gelirken bir zamanlar Fransız sömürgesi olan Çinhindi’de Fransızlar Soğuk Savaş döneminde bölgedeki sempatilerini kullanarak sosyalizm karşısında yeni bir yol kazarken Amerika büyük bir hız ve yıkımla varlığını Güneydoğu Asya’da ortaya koymuştur.
90’ların sonlarında Afrika’da Sahra üstü bölgede yeterli terör malzemesi olmayan Amerikan ulusal stratejik planlamasının 2000’lerde bölgede durduk yere Amerikan vatandaşları kaçıran ve daha sonradan Bin Ladin’din Sahra’daki adamları ilan edilen gruplarla mücadelesi başladığında AB bölgeyi terör bataklığı ilan etmiştir. Fransa ise Libya ile Cezayir üzerindeki sırası gelmiş ve geçmekte olan politika elini kullanmaya başladığında Bush yönetimi bu esnada sahil Afrika’sındaki etkinliğini artırmaktaydı.
11 Eylül’de İkiz Kulelere yapılan saldırılardan sonra tam bir tesadüf ve tarihi tekerrür eseri saldırının 14. yılında Amerika’nın terörle mücadele kartı o kadar başarılı olmuş olacak ki Libya’da hırsını alamayan ‘Fransız uçakları’ Paris’teki 7 ayrı patlamaya şahit oldu(ruldu). Aynı tekerrür bizlere Bush üslubu ile savaş sütunu diken bir Fransız bürokrasisini resmetmişti.
Kültür savaşlarının kukla eşkıyalarla giriştiği gölge oyunu ne yazık ki bizleri Coni ve Jeremie’nin özgür ama kan hırsını ağabeylerin bastırdığı bir dünya reklamının iğrenç tanıtımını izlemeye mahkum etmektedir. Uluslararasında hazcı ve ‘ağırbaşlı’ ama kendi memleketinin kodamanlarına karşı sorumlu ve hırslı olan böylesi bir Brezilya dizisinde başka bir çift istihkak hırsızı başrol bir 20 yıl daha çıkmayacaktır. Bu filmi sadece izlemekle yetinen bizlerin sonu ise geleceğimizin kanla beslenen kara çarşafa, federal pisliğiyle düş gören kirli ve uzun sakala ve takiyeci türbana secde ettirilmesinden ibaret olacaktır…