Aynı şeylere üzülüp sevinebilen ve çok yakın tepkiler verebilen kişilerin aynı karakter biçimine sahip olduğu bilinir, ancak küreselleşmenin değişimlerinden biri olan ‘kar gözlülük’ insanlar üzerinde genel olarak iki davranış kalıbı etkisine neden oldu; muhafazakar, liberal ve/veya demokrat olan kişilerin maneviyatlarını perde haline getirerek çoğunlukla çıkar hesapları yapması ya da doğru bildiklerinin üzerinden gidenleri idealize etmek ve şeytanlaştırmak.
Yüzde birçoğu veya birkaçı hangi dini görüşte olursa olsun bu davranış değişikliklerine giren insanların günlük hayatlarında almak zorunda kaldıkları tavırlar ve toplumun önüne serilen ayaküstü aciz kabare oyunlarına benzer örnekler toplumun muhafazakar reklamlarla tanıtılması sonucuna, şahit olduğumuz gibi götürebilir. Görüşü, muhafazakar olan bir memleketin toplumunun normal koşullar altında, kanaat getirdiği veya inandığı değerlerin kurallarına göre yaşadıkları da bilinmektedir. Tam bu noktada Türk toplumuna yakıştırılmış olan muhafazakar tanımını geçerli kabul edip mevcudu yeniden tablolaştırdığımızda, özellikle son 20 yıldan sonra bugün gördüğümüz birçok örneği toplumsal mecmuada göremiyor olmamız gerekirdi. Örneğin cinsiyet değiştiren veya en azından karşıt cins karakterlerinde yönelimler sergileyen sanatçıların, tasarımcıların ve modacıların toplumda, medyada ve muhafazakar akıllarda kabul görmesi ve zihinlere nakşedilmiş olması, yansıtılmak istenen bu reklama göre oldukça gariptir. Eğer değil ise, bu ögelerin varlığını açıklamak güçleşecektir çünkü bu durum aynı zamanda bu ögeler için belli bir toplum talebinin olduğunu gösterecektir…
Klasik şehirli bir orta sınıf mensubu olan ve eser miktarlarda liberal, muhafazakar ve demokrat olan bireyin ve her fırsatta topluluk içindeki kişiliğini lanse edeceği, prim kazanacağı anlar geldiğinde savunduğu ‘karakterli olmak’ teriminin gelişimini şu senaryodan incelemek belki de kafamızdaki soruların bir kısmına daha farklı bir bakış açısı getirmemizi sağlayabilir.
Çocuk, doğduktan sonra öncelikle anne ve babayı görür ve onlardan temel algılama duruşlarını öğrenir. Yaşı ilerleyen çocuk annenin çoğunlukla hayattan bıktırılmışlığı, babanın ilgisizliği ve sürekli işinin çıkmasıyla ve babasının kötü giden şartlara saydırması arasında büyür. Baba aslında işini görür ve hayattaki kaçamakları ve para gibi iştahlarına karşı olan her şeye saydırmaktadır ve çocuk bu durumu ergenliğinde fark eder.
Toplumun bir ferdi olacak olan bu kişinin hayatında en kolay biçimde maruz kalacağı toplu iletişim araçlarından biri televizyondur ki bu sayede aile ve baba figüründen sonra birilerince atanan rol önderleri seçilir (!). Bu televizyon öyle bir mevhum olmuştur ki, bir süt reklamında vole atan bir ineğin memeleri göründü diye reklam üst makamlara şikayet edilir. Bu biçimden, büyükler için bile küçükçe, ancak siyasice kalan bir hengamede bu kişi büyürse tabi ki olacağı olur. Tepkiler daima ikircikleşir.
Bu genç, örneğin karşı cinse karşı geliştirdiği kontrolsüz
libidinal bakışlarını erkekliğine ve şeytana uymasına bağlayarak kendindeki, ailesindeki gölgeli karakterini ve topluma tıkıştırılan ikircikliliğiyle meşrulaştırmaya başlar. Artık, kişisel alanında yakın kan bağı olmayan bütün bir karşı cins laf atılmaya layıktır. İş kendi çevresine geldiğinde yine o derin ikirciklik labirentinden gelen ‘sen benim bacıma ne demeye çalıştın?’ yankıları yükselir.
Aslında bu yankıları bu muhafazakar, liberal ve demokrat olan
yalnızca ‘bir kişi’nin günlük hayatında; kolaya kaçarken yaptığı ve büyük karşılık beklediği işlere eleştiri yapıldığında veya dini vecibeleri yerine getirmek bir mahalle baskısı halini aldığında ‘temiz imanına’ edilen şüphelere karşı
‘verdiği sakin yanıtlarda’ da sıklıkla duymak mümkündür.
Kişilik, cinsellik ve cinselleştirmek sınırlarını öğrenip bu konuları hırs, para, din biçimindeki oldukça bireysel olan kavram ve olaylarla karıştırmamayı ve bunlardan menfaat elde etmemeyi başaran bireyin geliştiği ortam yapısını genel olarak bilmekte de yarar vardır, çünkü bu konu da bu sorumun çözümleriyle ilgili farklı bir açı geliştirmemizi sağlayacaktır. Sağlıklı bir çocuk empatiyi öncelikle anneden öğrenmelidir. Aşırı şişkin ve ahlaki ikilem yaratan ‘kar gözlü’ erilliğe adım atmadan önce birey olmak ve bir diğerinin birey olmasından ötürü ve dahası doğadakileri doğada olduğundan ötürü saygı duymayı öğrenmesi bireyin öncelikli gereksinimidir. Çocuk
“birey olmayı” öğrenmelidir… Çocuk ayrıca nitelikli hayal gücü yoksunluğu da çekmemelidir ve bunun için nitelikli, yerleşik bir eğitime ihtiyaç duyar.
19 yaşında bir genç kızın gece 3’te sokakta ne işi olduğu sorusu işte bu ikircikli, işini görecek mertebedeki eser miktarlarda liberal, demokrat ve muhafazakar olan edebin fikridir ve sınırı yoktur. Toplum, ‘kar gözlü’ ve ikircikliliği el üstünde tutan yönelimlere eyvallah etmekteyse ve eğer toplum olarak emsal soruların duyulmaması bir ihtiyaç olarak hissediyorsa başka bir soru sormak gerekecektir. Gerçekten de karakteri bozuk olanlar kimlerdir?