Halet Hanımı geçen sene kaybetmiştik. Bu sene onun anısına yapılan toplantıya katılmak için Akyaka’ya giderken ortalık ne kadar da pırıl pırıl idi. Zeytin zamanı. Ege’nin bereketi güneşin altında parıldayıp duruyordu. Yolda Nail Çakırhan’ın yaptığı, sonrasında da ödül aldığı eve ilk defa gidişimiz aklıma geldi. Babam ve annemle gitmiştik. Evde kimse yoktu. Bizde bahçe de dolaşmıştık. Ev, Gökova’ya bakan Ula mimarisinden esinlenen sade, tek katlı, Gökova Körfez’ine cük diye oturmuş bir inci sanki. Nail ve Halet çifti bu güzelim mekânda yaşamışlar. Bunları düşünürken Ankara’dan haberler gelmeye başladı. Barış mitinginde 20 ölü. Ne zor bir memleket! İnsanın boğazına bir şey düğümleniyor. Çocukken “çok gülme başına bir şey gelir” cümlesi. İnsanların gülmemeye, keyifli yaşamamaya şartlandırıldıkları bir memleket burası. Güneşli sabah bir an kararıyor. Buna rağmen bu topraklardan inadına güzellikleri çıkartan bağrına basan insanlar yetişiyor. Nasıl oluyor ama inadına oluyor. Bunlardan biri de Halet Çambel. Türkiye’nin ilk arkeolog kadınlarından. Akademisyen. Arkeolojiyi sade yerin altında kazı yaparak değil, yerin üstündeki köylülere okuma yazma, kilim dokumayı öğreten yıllarca kazdığı Karatepe’nin baraj suları altında kalacağını öğrendiği zaman mücadele eden bir akademisyen. Akyaka’ya vardığımızda toplantı başlamıştı. Konuşmacılardan biri Halet Çambel’in hayat hikayesini şöyle anlatıyordu;
“Babası Hasan Cemil (Çambel) Bey’in askeri ataşe olarak bulunduğu Berlin’de 1916 da Halet Çambel dünyaya geliyor. Annesi eski sadrazamlardan ve dönemin Almanya büyükelçisi, hukuk bilgini İbrahim Hakkı Paşa’nın kızı Remziye Hanım. Cumhuriyet sonrası ailecek Türkiye’ye gelirler. Halet Hanım Arnavutköy Kız Koleji’nden mezun olduktan sonra 1935’te Paris Sorbonne Üniversitesi’nde arkeoloji eğitimi alır. Bu dönemde 1936 yılında Berlin’de Türkiye’yi olimpiyatlarda eskrim dalında ilk temsil eden ve Hitler ile tanışmayı reddeden iki kadından biridir. İstanbul Üniversitesi’nde asistan olarak çalışmaya başladığında Nail Çakırhan ile evlenir. Anadolu’da özellikle Hitit eserlerini incelemek üzere kolları sıvamıştır. Karatepe- Arslantaş Höyüğü’nde Bossert tarafından başlayan çalışmalara daha sonra kendisi başkanlık eder. 90’lı yaşlarında bile büyük çaba göstererek antik kentinin bir çimento fabrikasına kurban edilmemesini sağlar. Karatepe’de yalnızca mesleki çalışmalarla yetinmeyerek yörede okuma yazma seferberliği başlatır, geleneksel kilim dokumacılığını canlandırır. Ayrıca doğal çevre yönünden orman idaresi ile işbirliğine giderek yörenin Milli Orman Parkı yapılmasını sağlar. Aslantaş Barajı’nın kotunun yüksekliği nedeni ile ören yerinin sular altında kalması tehlikesi olduğundan su kotunun alçaltılması kararının alınmasını sağlar ve böylelikle Karatepe’nin sular altında kalmasını önler. Bunların yanı sıra bilimsel dünyada birçok ödüle layık görülür. Hayat öyküsünü dinledikçe “nasıl bir akademisyen olmak gerekiyor” sorusunun cevabı da kafamda daha netleşiyordu.
Halet Hanımla bu buluşmanın sonuna doğru, dünyanın önde gelen keman virtüözlerinden kabul edilen, Cihat Aşkın konser öncesi konuşmaya başladı. Ankara’daki ölümlerin 80’ini geçtiğini söylediğinde herkes donmuştu. Bir sanatçı olarak bu konseri vermeye devam edeceğini söyledi. İnadına bu acının, yasını tutmada sanatın, müziğin nasıl direnmenin can damarı olduğunu gösterdi. Halet Çambel ve Nail Çakırhan, bize yaşanası bir ülkenin olabilmesi için saf akademisyen, saf mimar, saf şair olunmayacağını, yaşam öyküleri ile yaratıkları, doğanın bir parçası olan bu güzelim mekanda bir daha hatırlattılar.