DİLİNDEN UTANANLAR

İzmir’de,2020 yılında Çince, İngilizce, Fransızca ve Almanca eğitim yapan üniversitelerin ortaklaşa düzenlediği bir bilimsel toplantıya katılacağız. Toplantı yerine giderken, adları İngilizce yerine henüz Çinceleri konulmamış olan yerlere uğruyoruz.“Sultans of Simit” de kahvaltımızı yapıyoruz. Vaktimiz var “AFM Bowling”’e girerek oyun oynuyoruz. Bu arada ilgililere, İngilizce levhalar yerine “Neden Çince levhalar yok?” diye de soruyoruz. Çünkü ülkede, egemen bilim dili Çince olmuş, her yerde Çin malları ve şirketleri var. Yurttaşlar da yarım yamalak Çince konuşuyorlar. Sonra, İzmir Outlet Center’in yanındaki “The Kordon Hotel” deki toplantı salonuna giriyoruz. “American Ti” müziği eşliğinde saygı duruşu yapılıyor(*) ve arkasından “Ulusal Marş” söyleniyor. Daha sonra, Çince açılış konuşması yapılıyor ve bildiriler sunuluyor. Çince, İngilizce, Fransızca ve Almanca konuşmalar, bilmeyenler için Türkçeye bir zahmet çevriliyor. Ara veriliyor, katılımcılar kendi aralarında Çince konuşuyorlar, çoğunluğu Türk olan delegeler ise Türkçe konuşmaktan kaçınıyorlar ve utanıyorlar. Türkçe artık bilim dili olarak kabul edilmiyor. Bu bir fantezi mi? Yoksa gidişat bu doğrultuda mı? Çünkü Türkiye’nin birçok kentinde yükseköğretimin bir kesimi İngilizce ve Fransızca yapılıyor. Yetmedi; İstanbul’da Almanca eğitim yapacak bir üniversitenin de öğrenime başladığı biliniyor. Türkiye’de birçok kişi ve kurum, üniversite eğitiminin yabancı dille yapılmasını savunuyor ve istiyor. Onlara göre, bilim ve teknoloji yüksek düzeyde Batı’da yapılıyor ve bu ülkeler sermaye, mal ve hizmetler üretiminde egemen oluyorlar. Bunun gereği olarak, yabancı dilde eğitim, Batı ile bütünleşmenin bir aracı olarak görülüyor. Diğer gerekçeler arasında; Türkçe’nin bilim dili olamayacağı, yabancı dille öğretim yapmanın eğitimin niteliğini artıracağı ve yabancı dille başarının yükseleceği gibi konular ileri sürülüyor. Batı Dilleri İle Eğitim Yapan Üniversiteler Yerine Çince Eğitim Yapan Üniversiteler de Açılacak mı? Burada bir soru soralım, bu düşünceleri savunanlara. Şimdiki durumda bile, dünyadaki sermaye, mal ve hizmetler üretimi, Doğu ve Güney Asya’ya kaymış durumda. İktisat uzmanlarının bildirdiklerine göre, dünya pazarının yaklaşık yarısına Çin ve Hindistan gibi ülkeler egemen olmuş. Önümüzdeki yakın yıllarda, gücün merkezinde Çin olacak gibi. Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki yeni dünya düzeni adı altındaki girişimleri, bu telaşın bir parçası değil mi? Bu durumda, sermaye, mal ve hizmetler üretiminin egemenliğini Çin ele geçirecekse, yabancı dille eğitimi savunanların yaklaşımına göre, Çince eğitim yapacak üniversitelerin Türkiye’de de kurulması gündeme gelmeyecek mi, gelmez mi? Şaşırmayın, onu da savunacaklardır. Yabancı Dilde Eğitimin Sefaleti Yabancı dille eğitim yapan okullarda, öğrencilerin büyük bir çoğunluğu verilen dersleri tam olarak anlayamadıklarını, soru soramadıklarını ve ezberciliğe kaçtıklarını söylüyorlar. Ders veren ile alan arasında yarı Türkçe-yarı yabancı dille tarzanca bir iletişim kuruluyor. Sonuçta, irdelemeyen, salt kuru bilgileri alan teknik elemanlar yetişiyor. Mezun olanların ağırlıklı bir kesimi de ya yurtdışına giderek çalışıyor ve lisansüstü eğitim yapıyorlar ya da yabancı tekelci firmalarda istihdam ediliyorlar. Ne Yapılmak İsteniyor? Yabancı dille eğitim ile genç beyinlere yabancı bir düşünce tarzı ve yabancı bir kültür aşılanmaya çalışılıyor. Böylelikle, ülkesinin sorunlarına yabancılar gibi bakan, başkalarının çıkarları için tasarlanmış sosyo-ekonomik modelleri kendi modelleri sayan insanlar yetiştirilmek isteniyor. Attila İlhan, bunlara “ajan” adını vermekten kaçınmıyordu. Bu doğrultuda bir yazı yazan Mümtaz Soysal hoca ise, “Gençliğin bir bölümünü, dış kaynaklı beyin yıkayışlara kendi eli ile teslim eden ve bunu hevesle yapan bir toplum, yalnız eski sömürgelerde vardır herhalde” diyor. Kimilerine hatırlatalım: Türkler tarihin hiçbir döneminde sömürge olmadı. Çünkü Türk dili hep vardı, hep olacak. (*)Daha önce kaleme aldığım “Ti Sesi Nereden Geliyor? Adlı makalemde, Ti Sesi’nin Amerikan iç savaşı sırasında savaşın yıkımlarına karşı bestelenmiş bir ağıt olduğunu belirtmiş, Amerika için önemli olan bu müziğin Türkiye için neyi ifade ettiğini yetkililerden sormuş, konunun yalnız müzik bilimcilerini değil, bütün yurtseverleri ilgilendirdiğini yazmıştım. Ancak bir cevap almadığımı da söylemeliyim. Müzik bilimcileri bile ses çıkarmadılar.

Bunları da sevebilirsiniz