Kimin öldüğünü kimse bilmiyor.
Bir yedi yıl var ki yollarımız ayrıldı oturup görüşemedik, şöyle geçerken,
‘merhaba Ali’, ‘naber Ali.’ ‘nasıl gidiyor Ali…’ hepsi bu.
90’lı yıllarda Mülkiye’deyiz Engürü kahvesindeyiz Konur sokak kitapçılarındayız, panellere toplantılara girer çıkarız, hep aynı kapıların girişinde, ayak üstü laflarız, her gün birbirimizi görmek için yine Mülkiye önündeyiz. Ulus Baker masada Adnan Satıcı’yla tavla oynuyoruz, Ali o meşhur sessizliğiyle yanımızda. Ankara’nın en efendi çocuğu. Temiz yüzlü güzel çocuk.
İktidarsızlığa, felsefi anarşizme inanmış, aramızdaki lakabı, hangi Ali dendiğinde: Anarşist Ali. Öldüğünü duyunca. Erzurum Dağları Kar ile Boran. Ruhi Su söylesin. Satarım bu canı da bırakmam seni. Çıkarım dağlara da kurt yesin beni.
Bilmem solcu devrimci deyince ne gelir insanların aklına, oysa kimse tarif edemez bu sıradan solcu hayatların gündelik arkadaşlıklarını.
Ali hiç gergin olmadı, kimseyi incitmedi, demiryollarında çalışıyordu küçücük bir sendikası vardı, dürüstlüğü temizliği su gibi berraktı, hiçbir arkadaş toplantısında sivri çıkışları hiç olmadı, aforizmalar sıralayan anıtsal cümleler kuran çekiç sesleri gibi lafa girenlerden hiç değildi, en yaslı anlarda sakinliğini korur, en trajik günlerde görevlerini sorumluluğunu hiç sektirmez, kendinden hiç konuşmaz, düşüncelerini kanıtlamak ya da yaymak için hiç öne fırlamaz, gururlu sessizliği varlığı hepimizi doyurur, oturup kalkması karşılanması uğurlanması hiçbir masaya yük olmaz, sohbeti hiç yormaz, bağırma çağırma hiç bilmez..Benim Gibi Yasta mısın, Niçin giydin Kara Bülbül. Ötme Bülbül Ötme Bülbül. Aşık Veysel söylesin.
Hep
‘siyah’ giyerdik, tşörtlerimiz gömleklerimiz hep
‘kara’. Bazen felsefeyi renkler yapar, oğlunun adı
‘siyah’. Gece Gökte Yıldızlar. Nayino…
Yüce Dağları Duman Kaplamış, Ali Ekber Çiçek söylesin, Aysun Gültekin söylesin.
Sakinliğin sessizliğin gücü anarşist Ali için 90’lı yılların Konur Sokak’ı bir daha söylesin.
Yollarımız çoktan ayrılsa da tertemiz solculuğuna şahitliğim birkaç laf etmek vicdan borcu.
Fikirlerinin aksine dramatik elektrik yüklü bir hali hiç olmadı.Hayatının hiçbir anında acayip beklenmedik uyumsuz bir tavır hiç ama hiç göstermedi. Ali tökezlemez Ali abartmaz, Ali hep işinde sendikasında ve kara gömleğiyle arkadaşlarının yanında. Elma Attım Yuvarlandı. Mustafa Özarslan söylesin.
Devrim Kaya söylesin: Yeşil Kurbağalar.
Acı bizi korur. 90’lı yılların sonu Fikrim Bar’da. Adres Bar’da… Türküler artık bizi koruyabilir mi?
Üzüntüyü kederi yası bu türküler bilmem bizi yanyana bir yerlere bir daha getirebilir mi?
İçinizde çelikten bir duygusal bağ var bazı yaslar yıllar geçtikçe büyür, oturmuşluğunuz neşeli neşeli mavra geçmişliğiniz ana avrat düz gitmişliğiniz, uzun havaların uzun nakaratlı boşluklarında o boşluğu bile fırsat bilip acemice havalı teori tartışmışlığınız var… Üç Gündür Görmemişem Az Kaldı Canım Çıka.
Düz Tara yar düz tara, doksan dokuz yarem var, Oğuz Aksaç söylesin.
Konur Sokak’ta Ulus (Baker) gitti Adnan gitti, Ahmet Erhan gitti, Ali, infilak ederek gitti, şimdi bu türküleri kim söylesin kim dinlesin.
Belki bu türküler daha çok söylenecek ama ‘dertli karlı dağlı’ bu uzun havalar söylenirken, masada, lafın arasında, Deleuze, Spinoza, Kropotkin, Bakunin isimlerini cümle içinde kullanan gençler arkadaşlar bir daha ortalıklarda görünecek mi?
Yavaş çekim bir imha savaşı barbar zaferini çılgınca tamamlıyor…
Türküler olay’ı söylemez, türküler içindeki derdi söyler, gerçekte türkülerin ağzı dili çok sıkıdır, faili söylemez.
Bu toprakların bin yıllık isyanına acemice akraba teorik genler bulmaya çalışırken bizler işte bu masalarda, imha edilişimizin en büyük sebebi: cumhuriyet kazanımlarıyla, nihayet, kendimizde, türkülerdeki bu amansız acıların faillerini söyleyecek ifşa nihayet haykıracak güç bulmamızdandır.
Hepimiz otomatik oy verme makinesine dönüştük, failleri söyleyebilecek yürekli çocuklar, masada sokakta gittikçe azalıyor ey millet kimse kalmıyor.
Masada cümle içinde isyanlarına başka isimler arayan bu çocuklar kayboldukça bin yıllık bu türküler işte görüyorsunuz kuru kuru mayalanmıyor!
Masada o çocuklar eksildikçe bu türküler avcının çukuruna düşmüş ceylanlar gibi çaresizce feryat figan ve zavallıca yırtınmadan başka bir şey yapamıyor.
Masadan sokaktan o başka cümleler kurmaya çalışan o çocuklar eksildikçe bu türküler hayali uçurumlarına hepimizi sırayla tekrar tekrar düşürüyor.
Ölülerimizi dahi sayamıyor kimi kaybettik adını sanını dahi bilemeyecek anısı önünde birkaç taziye cümlesine dahi vakit bulamadığımız günler yaşıyoruz.
Bu tıkış tıkış telaşa paniğe gündeme kurban köle olmamak için, dini cevabı olan ilkel korkulardan sıyrılabilmemiz için, Ali’nin nice Alilerin hatırına,
‘komutsuz emirsiz sömürüsüz iktidarsız bir dünya düşü’ gibi felsefi tartışmaları bir kitapta görürseniz, bu kadar siyasi sosyal problemin ortasında, ‘otorite nedir ne değildir’ dersimize, Ali gibi hiç neşemizi bozmadan, biraz daha sıkı çalışalım.
Nihat Genç