Bu iki kavramın bir arada olması pek olası değildir. Gel gör ki, gelişmemiş bir toplumda halkı aldatmak için bunlar bir arada olabiliyor. Oligarşi belli bir azınlığın devleti yönettiği ve ülkeyi yağmaladığı bir rejimin adıdır. Demokrasi ise, halkın kendi kendini yönettiği ve iradesini oyları ile belirleyip kendisini yönetecekleri seçtiği rejimin adıdır. Birbirlerine tamamen zıt bu iki kavram anti-demokratik olarak yan yana bulunabiliyorlar. Üstelik bu birliktelik yasalarla belirleniyor. Bugün ülkemizde demokrasi diye ulusa yutturulan işte böyle bir rejimdir.
Genelde demokrasi çok partili rejim sistemidir. Ama her çok partili rejim demokrasi olarak adlandırılamaz. Gerçek demokrasi kuvvetler ayrılığının bulunduğu, basının özgür olduğu, seçme ve seçilme hakkının kayıtsız şartsız teminat altında olduğu ve belli zaman aralığında halkın temsilcilerinin seçildiği bir yönetim şeklidir. Bu yönetim siyasi partiler aracılığı ile belirlendiği için, tüm parti üyelerinin vekillerini seçmesiyle oluşur. Bu böyle olmadığı zaman demokrasi tam anlamı ile işlerlik kazanmış olmaz.
12-Eylül-1980 darbesi ülkede gelişmekte olan gerçek demokrasiyi Seçim ve Siyasi Partiler Yasası ile oligarşik bir yapıyla sınırladı ve topluma dayattı. Özelikle Siyasi Partiler Yasası liderlerine sınırsız yetkiler vererek partileri kadro dar boğazını soktu. Kadir-i mutlak başkanlar halkın seçmesi gereken milletvekillerini masa başında belirleyerek seçimlerde halka onaylattırır oldu. İradesi başkanın iki dudağı arasına alınan vekiller, birer emir kulu olarak mecliste irade belirtemez konuma geldiler. Böylece siyasi parti başkanları astığı astık, kestiği kestik yetkilere sahip oldular. Bu oligarşik yapı demokrasiyi hegemonyası altına alarak “oligarşik – demokrasi” diyebileceğimiz bir yapı doğurdu. Sonuç olarak, mecliste tek başına çoğunluğa sahip olan parti, ülkede bir tiran yaratarak bugün içine sürüklendiğimiz açmaza düşürüldük.
Demokrasi gerçekte erdemli insanların rejimidir. Çağdaş düşünceye sahip olunmadan, aklı ve bilimi hurafelerden üstün görmeden demokrat olunamaz. Doğmaları, kaynağı belirsiz safsataları ve toplumun tüm sosyal değerlerini konuşmaların arasına sıkıştırarak, demagoji yapılarak demokrasi geliştirilemez. İleri demokrasi adına, din kullanılarak yapılan siyaset, bataklık siyasetidir. Nitekim 7-Haziran-2015 Seçimleri sonucu iktidarı kaybetmemek adına Oligark başı yeni hükümetin kurulmasını engelleyerek, bu yoksul halkın parası ile ülkeyi yeni bir seçime sürükledi. “Devlet benim” düşüncesi tarihin karanlıklarından çıkarılarak toplum yeni bir belirsizliğe sürüklendi. Kan ve göz yaşları ile sağlanan demokrasi yasalarla ve yasa dışı yollarla soysuzlaştırılarak oligarşik demokrasi üretildi. Karanlığın adı aydınlığa çevrilerek çoluk çocuk gemiciklerle donatıldı. Bu gelişmelerin hesabını sormak suç sayıldı. Kolluk kuvvetlerinin elleri kolları bağlanarak iktidara hizmet ettirildi.
Tüm bu oluşumlar ve gelişmeler oligarşik yönetimler topluma kaçınılmaz yansımalarıdır. Geri kalmışlık ve düşük eğitim düzeyi demokrasinin gelişmemesinde ve oligarşinin yaşama geçmesinde en büyük etkendir. İşte bu nedenledir ki, Cumhurbaşkanı eğitimi “dindar ve kindar bir nesil yetiştirme”nin aracı olarak görmektedir.
Tek partili dönemde bile görülmeyen yolsuzluk ve hırsızlıklar günümüzde normal sayılır oldu. Cumhuriyet kazanımları din istismarı ile tek tek ortadan kaldırılmak istenirken, oligark ulusun başında boza pişirmeye devam etmektedir.
Bütün bu olumsuzluklardan kurtulmak ve oligarşiden arındırılmış gerçek demokrasiyi yaşama geçirmek için 1-Kasım seçimleri fırsattır. Aksi halde yine “her ulus hak ettiği rejimle yönetilir” kolaycılığına sığınılacaktır.