Küreselleş(tir)me Sürecinde Dünya’da Bilim ve Teknolojide Yaşanan Değişimler

«Bilim, insanlığın eşitsizliğine ve sefaletine çare değilse neye yarar?” Şeyh Bedrettin’den Uyarlama

Bilim ve teknoloji (BT), toplumların ekonomik büyümesinde olduğu kadar, refah ve gelirin eşitlikçi bir şekilde bölüşümü açısından da stratejik öneme sahiptir. Bu nedenle, BT politikalarının belirlenmesinde devletin müdahalesi, salt yasama ve yürütmeyi yönlendirmekle kalmaz, belli aşamalarda kimi rollerin kamu kurumlarınca üstlenmesi şeklinde de ortaya çıkar. Söz konusu müdahalenin boyutu ise, ekonomik ve toplumsal ayrımlar nedeniyle ülkeden ülkeye ayrım gösterir ya da göstermek zorundadır. Bir başka deyişle, o ülkeye özgü pek çok desen taşır. Kısacası, BT evrensel olduğu kadar ulusal olmak zorundadır[1] .Ancak burada da iktidarın sınıfsal niteliği, BT’nin çıktılarının dağıtımında etkili olur. Bir başka deyişle temel sorunlardan biri de, BT’nin çıktılarında paylaşımın nasıl olacağı konusudur. Tarihsel süreç dikkate alındığında, sınıflı toplumlarda egemen sınıfların BT’nin üretim, değişim ve paylaşım sürecinde belirleyici olduğu görülmektedir[2] .

Günümüzde, BT’nin üretim, değişim ve paylaşım sürecini belirleyen önemli bir etmen de, merkez ve çevre ülkeler arasındaki ayrımdır. Bir başka deyişle, yaşamakta olduğumuz küreselleş(tir)me[3] sürecinde, daha doğrusu yeni-liberal politikaların egemenliğindeki BT üretimi, merkez ülkelerin büyük ölçüde denetiminde sürdürülmektedir. Çevre ülkeleri de merkez ülkelerin araştırma-geliştirme (Ar-Ge) ile ürettikleri teknolojilerin son ürünlerini denetimli olarak tüketebilmektedirler. Ancak anılan bu durum, teknolojik ilerlemenin bir doğa yasası gibi küreselleş(tir)meyi sürüklediği savını ortaya çıkarmıştır. Bu sav ise, «teknolojik gelişmeye karşı durulamayacağına göre yeni-liberal politikaların da kaçınılmaz olarak gerekliliği” görüşüne dayanak oluşturmuştur[4] .

Gelinen aşamada, teknolojik ilerleme ile yeni-liberal politikalar arasında ilişkinin sağlıklı olarak ortaya konulması bir zorunluluktur. Teknolojik ilerleme ve buluşlar; elbette ülkelerarası mal, hizmet ve sermaye hareketlerini hızlandırmış ve ucuzlatmış, sanayi ürünlerinin değişik aşamalarının başka ülkelerde üretilmesini olası kılmıştır. Bunlara ek olarak, bilgiye daha kolay ulaşabileceği sanısı da ortaya çıkarmıştır[5] .Ancak BT’nin, merkez ülkeler ya da onların denetimindeki tekelci şirketlerin (TŞ)[6] çıkarları doğrultusunda, (bunun tersi de söylenebilir), refahın ülkeler arasında dağıtımında giderek artan boyutlarda ayrımları da ortaya çıkarmıştır. Örneğin 1970’li yıllarda merkez ülkeleri-nüfusları dünya nüfusunun yüzde 15’i kadardır- dünya pastasından yüzde 60 oranında pay alırken, günümüzde bu pay yüzde 90’a yaklaşmıştır[7] .Bu duruma göre, küreselleş(tir)meyi sürükleyen şeyin, BT üretimi olmadığı, ülkelerarası mal, hizmet ve sermaye hareketlerini hızlandırmaya yönelik kâr güdüsü olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu kâr güdüsü ile hareket eden TŞ’ler, dünyada üretilen maddi ve manevi her şeyi merkezleştirmek ya da denetlemek isteğindedirler. Özetle, Ar-Ge etkinlikleri, büyük ölçüde TŞ’ler tarafından yapılmakta ve yönlendirilmektedir. Buna «Bilimin Sermayeye Endekslenmesi” adı verilmiştedir[8] .

Küreselleş(tir)me Sürecinde Dünya’da BT’de Yaşanan Değişimler

Küreselleş(tir)me sürecinde BT‘de yaşanan değişimler şöyle sıralanabilir ;[9];[10] .

  • Bilimsel etkinlikler ağırlıklı olarak TŞ’ler tarafından yapılıyor ve yönlendiriliyor.

Küreselleş(tir)me süreciyle kapitalizminde kâr güdüsünün ağırlığının başat duruma gelmesi, yatırımların çok kısa bir süreç içinde üretime dönüştürülmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle TŞ’ler, kendi Ar-Ge birimlerini kurmuşlar ya da var olanları büyütmüşlerdir. Buna bağlı olarak ürettiklerini patentlemişler ve bilgi tekelini gerçekleştirmişlerdir. Örneğin tarım teknolojilerinde, tohum ve hayvanın patentlenmesinde yeni bir egemenlik alanı ortaya çıkmış, ancak bu durum kamu ve çevrenin zararına gelişmiştir.

– Bilimsel etkinlikler küreselleştirilmiyor.

Küreselleş(tir)me sürecinde, sadece üretimin çevre ülkelerine aktarıldığı görülmektedir. Tekeller, üretimlerini işgücünün ucuz ve kaynak aktarımının olası olduğu herhangi bir çevre ülkesine götürdükleri halde, Ar-Ge etkinliklerini aktarmamışlardır. TŞ’ler, gelişmekte olan ülkelerde Ar-Ge yapmamakta, bu ülkelerde var olan Ar-Ge etkinliklerini geriletmeye ve/ya da denetim altına almaya çalışmaktadırlar. Büyük firmalar, sadece gelişmiş ülkelerde Ar-Ge yatırımını gerçekleştirmişlerdir. Bu anlamda az gelişmiş ülkelerin BT yapma şansları ve olanakları da giderek yok olma noktasına getirilmektedir.

– Bilimsel etkinlikler ile toplumda yapay gereksinmeler yaratıldı ve yaratılıyor.

Ar-Ge etkinliklerinde kar güdüsünün öne çıkarılması, toplumda yapay gereksinmeleri de ortaya çıkarmıştır. Bilim insanları, bulundukları coğrafyanın sorunlarını çözmek yerine, TŞ’lerin gereksinim duydukları araştırmalara yönelerek toplumuna ve sorunlarına yabancılaşmaya başlamışlardır[11] .Burada en çarpıcı örnekler, sağlık ve gıda alanlarında verilebilir. Sağlık alanında, Ar-Ge ve yatırımların fazla kâr getirmeyen, ancak giderek artan hastalıklar için koruyucu hekimlik alanına değil, zengin batı pazarına ve katmanlarına yönelik olarak yapıldığı bilinmektedir. Bu bağlamda, yaklaşık otuz bin yeni hastalığın ve her hastalığa yeni bir ilaç bulunduğu gözlemlenmiştir[12] .Gıda alanında da buna benzer ürünlerin piyasaya sürüldüğü görülmektedir.

– Bilimsel etkinlikler ile yeni teknoloji üretimi öne çıkıyor.

TŞ’ler tarafından yönetilen Ar-Ge’de; Biyoteknoloji, yeni enerji kaynakları, yeni malzemeler, yeni denetim ve iletişim gibi alanlarda yeni teknolojilere ağırlık vermeye başlanmış ve bu alanlarda bilgi tekeli ortaya çıkmıştır.

– TŞ’lerin etkisiyle üniversitelerde de yapısal değişim olmuştur.

Batı ülkelerinde kamu üniversiteleri, topluma bilgi üretmek ve eğitim vermek yerine, TŞ’lerin bu doğrultuda gereksinmeleri karşılar duruma getirilmişlerdir. Burada, devletin yükseköğretime ayrılan kaynakları azaltması da rol oynamıştır. Kaynakları azalan üniversiteler, sanayi-ticaret ve askeri işbirliğinin güçlendirilmesinde bir hizmet sektörü durumuna indirgenmişlerdir. Öğrenciler müşteri, ya da tüketici, bölüm başkanları şube yöneticisi, rektörler şirket müdürü ve üniversiteler şirket olmuşlardır[13] .Bu bağlamda öğretim elemanları, müfredatı aktaran, özel sermayeden proje getiren ve onlara danışman birey durumuna gelmişlerdir.

– Üniversiteler ve kamu araştırma kurumları da bilimsel etkinliklerini TŞ’ler için yapıyorlar.

Batı’daki üniversite ve kamu araştırma kurumları da, tekelci sermayenin yapmadığı ya da yapamadığı bilimsel etkinliklere yöneltilmişlerdir. Böylece, TŞ’lerin araştırma yeteneğini geliştirmişlerdir. Yönlendirmenin yanında, anılan kurumların etkinliklerini kaybetmeme düşüncesi de egemen olmuştur. Sonuçta kamu araştırma birimlerinde, uzun verimli ve kapsamlı araştırmalar yerine, ağırlıklı olarak şirketlere çıkar sağlayacak çalışmalar öne çıkmıştır. Bir başka deyişle üniversite ve kamu araştırma birimleri, tekelci piyasanın aktörü durumuna getirilmişlerdir. Akademik yaşamda görülen bu değişim ya da dönüşüm «Akademik Kapitalizm” olarak adlandırılmıştır ;[14];[15] .



[1] Kaymakçı, M., 2006. Küreselleş(tir)me Sürecinde Türkiye’de Bilim ve Teknoloji. Ulusal Bağımsızlık İçin Türkiye İktisat Kurultayı Bildiri Kitabı, Malatya.

[2] Şahin, Y. E. ve Erşen A., 2008. Bilimin Ekonomi Politiği (İç.), Bilim ve İktidar, Dipnot Yayınları, Ankara.

[3] Küreselleş(tir)me; Batı (merkez ya da kuzey) ülkelerinde üretilen ve özünde yeni-liberal olan sosyo-ekonomik politikalara verilen genel bir terimdir. Bu politikalar, çevre ülkelerine farklı yaptırımlarla kabul ettirilmeye çalışılıyor. Çevre ülkeleri, burada edilgen durumdadır. Bu nedenle, uygun terim, küreselleş(tir)me olmalıdır. Küreselleş(tir)me politikalarıyla çevre ülkelerinin kaynakları, tekelci şirketler aracılığıyla merkez ülkelerine aktarılıyor. Bu nedenle, küreselleş(tir)me politikaları, aslında uluslararası sömürü (emperyalizm)’nün aracıdır. Türetilen bu sözcük, emperyalizmin anlaşılmasını zorlaştıran, saklayan ve örten bir ideolojik kavramdır (Kaymakçı, 2006).

[4] Somel, C., 2002. Az Gelişmiş Perspektiften Küreselleşme. Doğu Batı, Yıl:5, Sayı:18.

[5] Petras, C., 2002. Küreselleşme ve Direniş. Cosmopolitik Kitaplılığı 1, İstanbul.

[6] İşletme bilimi kaynakçasında, uluslararası tekelci şirketlere, çokuluslu (ÇUŞ) ya da ulus ötesi şirketler deniliyor. Yakıştırılan bu nitelendirilmeler anılan şirketlerin ülkelere ve uluslara eşit bir şekilde yaklaştığı, ayrım göstermediği şeklindeki algılamalara açıktır. Oysa bu şirketlerin, kârlarını hangi ülkelerde topladıkları ve Ar-Ge etkinliklerini nerede yaptıklarına bakmak gerekiyor. Bu nedenle bu şirketlere çokuluslu örgütler değil, merkez ülke ekonomilerinin bir parçası olarak görmek daha gerçekçidir. Özetle, bu şirketler az sayıdaki merkez ülkelerinin örgütleridir. Tekelci şirketler (TŞ) olarak nitelendirilmeleri daha uygundur (Kaymakçı, 2006).

[7] Kaymakçı, M., 2009. Türkiye Tarımı Üzerine Notlar. Yeniden Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya.

[8] Narin, Ö., 2008. Bilim ve İktidar Arasındaki İlişkinin Çözümlenmesinde « Eski” Bir Ayrıma Başvurulabilir mi? Bilimin « Gerçek Boyunduruk Altına Alınışı « Real Sumsumption” (İç) Bilim ve İktidar. Dipnot Yayınları, Ankara.

[9] Kaymakçı,M.,2006.a.g.e

[10] Kaymakçı,M.,2012.Küreselleş(tir)me Karşıtı Bilim Politik Yazılar.İlkim Ozan Yayınları

[11] Ortaş, İ., 2002. I Tipi mi, Yoksa T Tipi ve Õ Bilim Mi?. Mart 2002. Üniversite ve Toplum Dergisi

[12] Dede, N. O., 2004. (Çeviri) İlaç Şirketleri Durmadan Yeni Hastalıklar Yaratıyor, Cumhuriyet Bilim-Teknik, Sayı, 888 (Kaynak: Der Spiegel, 33/2003).

[13] Oktik, N., 2002. Globalleşme ve Yüksek Öğrenim. Doğu Batı, Yıl 5, Sayı:18

[14] Rhoades, G. and Slaugher, S., 2004. Academic Capitalizm in the New Economy: Challenges and Choices. Baltımore Md. The Johns Hopkins Univ. Pres. http://www.aft.org

[15] Tural, N., 2004. Küreselleşme ve Üniversiteler. Kök Yayıncılık, Ankara.

Bunları da sevebilirsiniz