«Bilim, insanlığın eşitsizliğine ve sefaletine çare değilse neye yarar?” Şeyh Bedrettin’den Uyarlama
«Küreselleş(tir)me Sürecinde Dünya’da Bilim ve Teknolojide Yaşanan Değişimler”[1] ve «Akademik Kapitalizm Ne?”[2] adlı yazılarımda, Bilim ve Teknoloji(BT)’nin, merkez ülkeler ya da onların denetimindeki tekelci şirketlerin (TŞ)[3] çıkarları doğrultusunda olduğunu, (bunun tersi de söylenebilir),bu durumun refahın ülkeler arasında dağıtımında giderek artan boyutlarda ayrımları da ortaya çıkardığını ve koşut olarak küreselleş(tir)me sürecinde BT‘de yaşanan değişimlerin «Akademik Kapitalizm”i yarattığına değinmiştim. Bu yazımda ise önce Akademik Kapitalizm’in gizlilik, çıkar çatışmaları, şirketlerin araştırma sonuçlarını etkileme çabaları gibi başlıca olumsuzlukları üzerinde durulacaktır.
Bilime Akademik Kapitalizm ’in Getirdiği Olumsuzluklar[4];[5];[6];[7];[8]
Gizlilik
Araştırma desteğini veren firmalar, ticari değer taşıyan bulguların rakiplerin ya da başkalarının eline geçmesini istemezler.
ABD üniversitelerinde firmalarla yapılan sözleşmelerde, sınırlamaları şöyle özetlemek olasıdır:
– Elde edilen bulgular, patent durumuna gelinceye değin gizli tutulacaktır. •Hatta patent değerine sahip olmayan bilgiler bile sır olarak saklanmalıdır. •Bilimcilerin, destek aldığı konularda meslektaşlarıyla telefon konuşmalarında bile, şirketin onayı gereklidir.• Araştırıcıların düzenledikleri konferanslar da firmaların izinlerine bağlıdır.
ABD’de iş o kadar ileriye gitmiştir ki, kimi bilimciler laboratuvarlarına kendi bölümlerinden meslektaşlarını ve öğrencilerini bile sokmak istemezler.
Sonuç olarak, anılan kısıtlamaların araştırmacıların ilerlemek için gereksinme duydukları bilgi ve fikir akışına sınırlama getirdiği ve bilimsel ilerlemeye en azından ket vurduğu söylenebilir. Çünkü bilimsel ilerlemenin bir koşulu da, her araştırıcının, daha önceki bulguları irdelemesi, tartışması ve diğerlerinin bulguları üzerine kendi katkılarını koyabilmesidir.
Gizliliğin bir önemli sakıncası da, ticari nedenlerden dolayı saklanan araştırmaların, bir başka firma tarafından yinelenmesi ve gereksiz tekrarların artmasıdır. Bu da toplumsal israf ya da kayıp demektir.
Çıkar İlişkisi
Bilimde çıkar ilişkisi, parasal ya da diğer kişisel çıkarların elde edilen bulguların uygulama ya da bildirim aşamasında ortaya çıkıyor. Bu tür ilişki, doğal olarak şirketlerle üniversiteler arasındaki bağlantının maddi ve manevi boyutunun düzeyine göre artıyor.
Akademik kapitalizm yaklaşımında, özellikle yaşam bilimlerinde çıkar ilişkisi şöyle gerçekleşiyor:
– Bilimciler, araştırma yaptıkları şirketlerin hisse senetlerinde pay sahibi yapılıyor (Bu, kendi buluşlarını piyasaya sürmek için bilimcilerin kurmuş olduğu firma ile de olabiliyor). • Kimi durumlarda bilimciler, araştırma fonu ya da danışmanlık sözleşmesi yaptıkları şirketlerin ürünlerini bile test edebiliyorlar. Daha doğrusu, hem savcı hem de yargıç olabiliyorlar. • Kimi klinik araştırmalarda ise, sonuçlardan çıkarı olan bilimciler tarafından ürünlerinin mesleki deneylerine hastaları aceleyle sokabildikleri de gözlemleniyor. Bir başka deyişle insanların sağlığı tehlikeli durumlara düşürebiliyor
Bütün bu ilişkiler, bilimciler şirketlere danışmanlık yaparken ya da kendi kurdukları firmalarda yenilikleri piyasaya sürerken ortaya çıkıyor. Bilimciler bu durumu, ilişki kurdukları firmanın kayırılmasına ya da nesnellikten ödün vermesine yol açabilir. Söz konusu bilimciler, dürüst ve tarafsız olsa bile parasal çıkarları nedeniyle taraflı oldukları izlenimi ortaya çıkar ve buluşlarının güvenirliğini tartışmaya açar.
Çıkar ilişkilerini önlenmesinin bir yolu, birçok bilimsel dalda, elde edilen buluş ya da yeniliklerin, başka araştırıcılar tarafından test edilmesi ya da çalışmanın tekrarlanmasıdır. Ancak, bu Akademik Kapitalizm anlayışında söz konusu olamaz.
ABD’de bile çoğu kişi, çıkar ilişkilerini önleyecek kuralların artık koyulması gerektiğine inanmaktadır. Ancak, bu kuralların içeriğine ait tartışmaları süregelmektedir. Tezlerden birisi, araştırma öncesi ve sonrası bilimsel dergilere bildirim yapılmasını yeterli olabileceği şeklindedir. Bir başkası da, çıkar ilişkisine yol açabilecek araştırmaları bütünüyle yasaklanmasıdır.
Şirketlerin Araştırma Sonuçlarını Etkileme Çabaları
Firmalar, destekledikleri araştırmaların bulgularını saklamanın ötesinde, araştırma sürecine bile kendi çıkarları doğrultusunda müdahale etmek isterler. Bunlar şöyle özetlenebilir:
– Kimi firmalar bütün veriyi saklama ya da deneyin düzenine bile karışmak isteyebilirler.
– Kimileri, araştırma yayınlanmadan önce, kendi çıkarları doğrultusunda bir ön rapor hazırlayıp bilimcileri yönlendirmeyi bile talep edebilirler. -Kimi firmalar, özellikle ilaç firmaları, üniversitedeki bilimcilerin ulaştıkları olumsuz sonuçları gizlemeye kalkarlar.- Kimileri, firmalarına ait olumsuz bulguları açıklamak isteyen bilimcilere karşı dava açma, hatta karalama gibi tehditlere bile yönelebilirler[9]. – Firmaların, araştırma sonuçlarını etkileme çabaları içinde, bilime karşı toplumda var olan güven duygularını sarsma girişimleri de vardır. Bunu kimi zaman, bilimciler ile rakip firmalar arasındaki ilişkileri ortaya çıkararak da yaparlar. – Kimi firmalar, kamuoyunu etkilemek için, söz konusu olan deney bulgularına olumlu görüş bildiren bilimcilere araştırma fonu sağlarlar. – Kimi firmalar, bütün dünyada giderek yaygınlaşan biçimde bilimsel etkinliklere kaynak sağlarlar, destek olurlar, bilimcilerin sosyal gereksinmelerini bile karşılarlar.
[1] Kaymakçı,M.,2015.Küreselleş(tir)me Sürecinde Dünya’da Bilim ve Teknolojide Yaşanan Değişimler.www.dagarcikturkiye.com/Nisan2015
[2] Kaymakçı,M.,2015.Akademik Kapitalizm Ne? .www.dagarcikturkiye.com/Mayıs2015
[3] İşletme bilimi kaynakçasında, uluslararası tekelci şirketlere, çokuluslu (ÇUŞ) ya da ulus ötesi şirketler deniliyor. Yakıştırılan bu nitelendirilmeler anılan şirketlerin ülkelere ve uluslara eşit bir şekilde yaklaştığı, ayrım göstermediği şeklindeki algılamalara açıktır. Oysa bu şirketlerin, kârlarını hangi ülkelerde topladıkları ve Ar-Ge etkinliklerini nerede yaptıklarına bakmak gerekiyor. Bu nedenle bu şirketlere çokuluslu örgütler değil, merkez ülke ekonomilerinin bir parçası olarak görmek daha gerçekçidir. Özetle, bu şirketler az sayıdaki merkez ülkelerinin örgütleridir. Tekelci şirketler (TŞ) olarak nitelendirilmeleri daha uygundur (Kaymakçı, 2006).
[4] Ennals, R., 2003. Yeni Binyılın Üniversitesinin Yeni Paradigması Olacak Eylem-Araştırma. Eğitimin Geleceği: Üniversitelerin Ve Eğitimin Değişen Paradigması (Ed., Babüroğlu, O. N.) Sabancı Üniversitesi
[5] Tural, N., 2004. Küreselleşme ve Üniversiteler. Kök Yayıncılık, Ankara.
[6] Bülbül, T., 2006. Dönüşen Üniversitelerin Dönüştürdükleri Araştırma Kavramı ve Pratikleri. Ölçü, Mühendislikte, Mimarlıkta ve Planlamada.
[7] Liebewitz, R. L., 2006. Confronting The Privatization and Commercialization of Akademic Research: An Analiysis of Social İmplications at the Local. National and Glaobal Levels.
[8] Bok, D., 2007. Piyasa Ortamında Üniversiteler. Yüksek Öğretimin Ticarileşmesi. Birinci Baskı (Çeviri; Yıldırm, B.) İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
[9] Yıllar önce, John Le Carre’nin Bahçıvan adlı romanından aktarılan bir film görmüştüm. Roman, Türkçeye de çevrilmiştir (Le Carre, 2001). Romanda, genç bir kadının ölümünün arkasından kocasının intikam almak için gösterdiği cesaret anlatılır. Roman şöyle özetlenebilir. ‘’ Polonya’da bir laboratuvarda bir ilaç geliştirilir ve yüz milyonlarca dolar para kazanılacağı beklenir. Ancak, Kenya ve kimi Afrika ülkelerinde denenen ilaç, ölümler getirir. İlacı bulan bilimcilerden biri, hata yapıldığını söyler ve kamuoyuna durumu açıklamak ister. Ancak, şirket olumsuz kanıtları yok eder, çatlak sesleri parayla susturmaya, hatta ortadan kaldırmaya çalışır. Bu gerçeği ortaya çıkarmaya çalışan kadın da öldürülür. Bu sırada, bilimsel dergilerde tanınmış, ancak güdülenmiş bilimcilere ilaç hakkında olumlu yazılar da yazdırılır. Bu bağlamda, çatlak ses getiren bu bilimciye önce dolgun bir maaş verilir. Ancak bilimci bir süre sonra gerçeği konuşunca, karalanır ve dışlanır…’’ Anılan roman, bir hayal ürünü olarak görülebilir. Kimileri, «Bu tür şeyler gerçekten oluyor mu?” diye sorgulayabilir. Ancak, ABD ve benzeri kapitalist ülkelerde namuslu bilimcilerin destekleyici ilaç firmalarına karşı sesini yükselttiği, bu yüzden iftiraya, kovuşturmaya ve dışlanmayla karşılaştığına ilişkin birçok olay yaşandığı gözlemlenmektedir