Ermeni Şovenizmi (Her ulusta olduğu gibi, Türklerde de olduğu gibi, Ermenilerin de şoven tarih anlayışları vardır), tarihlerini Nuh Peygambere dayatır! Ağrı Dağı bu yüzden onlarca kutsal sayılır! Nuh Peygamber’in gemisinden yalnızca Ermeniler inmiş. Eğer gerçekten böyle ise, haydi Türklerden vazgeçtik, acaba Japonlar, Afrikalı zenciler, İngilizler, sapsarı Çinliler, Araplar, uysal Eskimolar ve Almanlar nereden ve nasıl çıktılar ortaya?
EN YÜCE ÜTOPYA, ARARAT DAĞI’NA SAHİP OLMAK!
Anadolu´nun başı göklere uzanan en yalçın yükseltisi olan Ağrı Dağı, Ermenilerin (Resmi emperyalist-yayılmacı, hatta proleter ihtilalci veya sıradan tarihi-popüler) emellerini süsleyen vazgeçilmez bir semboldür (Sıradan bir masum ve insancıl Ermeni insanının yüreğindeki Ararat sevgisine ise kimse karışamaz)… Ermeni ırkının Ararat (Ağrı) Dağı´na gemisini konduran Nuh Peygamberin (güya) soyundan geldiğini savunan tarihsel Ermeni Resmi İdeolojisi, bu dağa olan tutkularını, bilimselliği ve içeriği olmayan efsanelerle süsleyerek, genç nesillerinin beynini sürekli yıkar (Ermeni kardeşler hemen kızmayın, Türklerin de buna benzer Ergenekon, Bozkurt, Kürşat, Türeyiş, vs. gibi efsaneleri vardır, bu efsaneler resmi doktrinlere veya gündelik siyasi ideolojilere monte edilir zaman zaman… Yani yok birbirimizden farkımız!).
Ağrı Dağı´nın Ermenistan tarafından çekilmiş bir fotoğrafında hemen ön planda görünen tarihi Khor Virop Kilisesi’nde bir tahta sedir üzerine oturup, ABD´de örgütlenen yarı-milis görünümündeki Ermeni İzci Teşkilatına bağlı Sossi Dayian isimli çocuk yaşta bir genç kızı düşünelim. Kolundaki kokarta, Ağrı dağının silueti işlenmiştir… Yani Ermenistan ile ABD’deki bir etnik topluluk aynı yönde düşünür. Özellikle New-York, New-Jersey ve Kaliforniya´da, Türkiye’deki Doğu Anadolu´nun kendi öz toprakları olduğu konusunda beyinleri yıkanmış büyük Ermeni nüfusu vardır. Amerika´daki Ermeniler, Rusya’daki Ermeniler, Avrupa´daki ve Fransa´daki Ermeniler ve Ortadoğu´daki, Lübnan’daki en şoven Ermeniler… Bu kalabalıklar Türkiye’nin doğusunda büyük bir kesimin Ermenistan’ın devamı olduğunu ve bir gün Resmi Ermenistan ile bütünleşeceğine inanırlar, ki bu içinde kan, gözyaşı ve savaş belası taşıyan şeytansı ideallerdir. Türkiye´nin 21´nci yüzyılda, 2015 yılından başlayarak bir şeytan çemberi ile kuşatılmaması için, bu çemberin Ermenistan’ı da içine alarak bölgeyi ve geleceğimizi ateşe boğmasına izin vermeden karşılıklı olarak kollarımızı sıvamamız gerekiyor..
Haksız mıyız?
Ağrı Dağı’nı şimdilik bir kenara bırakalım.
Bu çalışmamızı hazırlamadan önce, yerli ve yabancı bir çok ünlü şairin savaşa karşı yazdıkları şiirlerini okuduk. Aragon, Brecht, Neruda, Celan ve Dağlarca, bir çok evrensel şair, bir, bir geçtiler yüreğimizin ıssız kervan yollarından. Bir insanlık şiiri ile başlamak istiyordum araştırmama. Nedendir bilinmez, Atilla İlhan´ın “Harp Kaldırımında Aşk“ isimli uzun şiirinde karar kıldık. İsterseniz şiirin son bölümünü birlikte okuyalım:
Sen şimdi yanımda
Yepyeni bir türkü gibisin.
Ah şu harp bitse,
Rüzgâr gibi bir nefes alabilsek.
Kimseler kimseler çıkmasa
Yolumuzun üstüne.
Yağmur yağsın varsın
Islansın saçlarımız.
Ya çok erken,
Ya çok geç doğmadık mı sevgilim.
Buna rağmen mutluluğa inanıyoruz.
600 yıl boyunca kardeşçe yaşadıktan sonra, Emperyalist dış güçlerin (Batı Avrupa, Rusya Çarlığı, yaz yazabildiğin kadar) komploları sonucu birbirine düşürülen Doğu Anadolu´daki Türk ve Ermeni toplumlarının 1915 yılında başlarından geçenleri düşledim, bu şiiri okurken, düşünürken…
“Harp Kaldırımlarında Aşk!” … 1915’ten 70 yıl sonra Türk diplomatlarına vahşice silah çeken Ermeni teröristlerinin (ASALA saldırılarını kastediyorum) arkasındaki milyonlarca kişilik her ulustan Ermeni toplumu ile gerçek bir dostluğu günün birinde yeniden inşa edebilme fırsatını bulabilecek miyiz acaba? 2015 yılına geldik dayandık. Dış güçler, bu fırsatı karşılıklı olarak yaratabilmemize imkân tanıyacaklar mı? Hiç olmazsa 21´nci yüzyılda harp kaldırımlarında aşk yapabilsek!…
Oysa bir Ermeni ile bir Türk´ü harp kaldırımlarında barıştıracak o kadar çok ortak anı var ki. Birlikte geçen o kadar çok yüzyıl var ki!
Belki her şey, Rusların ve Avrupalıların Osmanlıyı yıkmak için parayla besledikleri beyinleri afyonla uyuşmuş bazı Ermeni tarihçilerinin yalanla dolu ve insanlık dışı tarih tezlerinden kaynaklanıyor. Adolf Hitler nasıl Nasyonal Sosyalizmini, Cermen ırkının yüceliğini savunan bazı Prusyalı şizofren filozofların ihtiraslı tezlerine dayandırmıştı, şu karanlık ruhlu Ermeni politik tarihçilerinin de insanlık suçları pek kabarık galiba (tek suçlunun onlar olduğunu iddia etmiyoruz doğal ki) …
Şimdi her türlü bilim dışı görüşü savunup, bir türlü birbirleri ile de anlaşamayan Ermeni tarihçilerinin özellikle “vatan” saydıkları Doğu Anadolu üzerine geliştirdikleri tezlerini inceleyelim.
ERMENİLERİ NUH PEYGAMBERE DAYANDIRAN TEZ
Bu düşünceye göre, Ermeni ırki Nuh Peygamber´in torununun torunu olarak Hayk Efendi´den gelmektedir. M.Ö. 2350 yılında Nuh´un gemisi gelip de Ararat (Ağrı) dağına toslayınca, içinden çıkan Adembaba´lar Ermeni ırkını temsil ederek Doğu Anadolu´ya yayılmışlar. Üstelik, Ermeni inanışlarına göre bu Hayk Efendi, tam 400 yıl yaşamış ve yurdunu Babil´e kadar genişletmiştir. Daha sonra Hayk´ın torunlarından 60 kişi Ermenilere önderlik yapmış ve bir kısmı prens ve kral unvanını almışlarmış!
Ermeni kiliselerinde ve terör yuvalarında bu tarih tezi, dini ilahilerde ve şiirlerde işlenerek genç Ermeni kuşaklarının beyinleri yıkanır. Okullarında bunlar sürekli anlatılır, siyasetleri bu inanışa göre şekillendirilir. Lübnan´da, Erivan´da, Marsilya´da veya Kaliforniya´da Ermeni dinsel propagandası aynı nakaratı tekrarlar: “Bizim, soyumuz Nuh´tan gelir!”
Nuh Peygamber´in gemisinden yalnızca Ermeniler indiyse, hadi Türklerden vazgeçtik, Japonlar, İngilizler, sapsarı Çinliler, Ruslar, Araplar, zenciler ve uysal Eskimolar nerden çıktılar ortaya acaba?
İşin en doğrusunu galiba Fransız Tarihçisi Auguste Carriere 1896´da Paris´te yayınladığı “Moise de Khoren et La Genea-logie Patri arcale” isimli eserinde söylemiş: “Eski Ermeni tarihçilerinin verdikleri bilgilere güvenmek, büyük bir gaflettir. Çünkü verdikleri bilgilerin çoğu uydurmadır.”
URARTULAR’A DAYANDIRILAN TEZ
Doğu Anadolu´nun kaybolmuş haklarından biri olan Urartular’ın Milattan Önce 3000 yılına kadar uzandıkları, Milattan Önce 7 ve 6´ncı yüzyıllarda önce İskitlerin, sonra Medlerin saldırısına uğrayarak ortadan kalktıkları, yaşayıp gittikleri bölgenin Lidyalılarla Medler arasındaki vahşi mücadelelere sahne olduğu ve sonunda bir İran kavimi olan Medlerin kesin egemenliğine girdiği bilinmektedir.
Bazı Ermeni tarihçileri, işte bu Urartular bizim atalarımızdır demezler mi? Zaten Doğu Anadolu´da nerede bir yitik uygarlık keşfedilmesin, bu Ermeni mantığı hemen ona sahip çıkmaya kalkışır. Oysa günümüzde artık tabletlerden okunabilen Urartu dili ile Ermeni dili birbirine taban tabana ters düşmektedir. Urartu dili, bir Asya dilidir ve Ural – Altay dilleri ile uzaktan akrabadır. Urartu kültürü ile Ural – Altay kültürleri ilginç biçimde benzeşmektedir. Ermeni dili ise, Hint Avrupa dillerinin Satem grubuna girer.
Ne dilsel açıdan, ne arkeolojik açıdan, ne kültürel açıdan efsanevi Urartu halkı ile şu bizim komşu Ermeniler arasında atadan kalma bir beraberliği doğrulayacak tek bilimsel bulgu yoktur.
TRAK- FRİG´LERE DAYANDIRAN TEZ
Ermeni tarihçilerinin bir kısmına göre, Ermeniler Balkan kökenli ve Trak- Frig kavminden türemişlerdir. İllirya´lılann baskısı ile Milattan Önce 6´ncı yüzyılda Doğu Anadolu´ya göç ederek yerleşmişlerdir.
Böylece; tarih öncesinde Ağrı Dağı´nda; Nuh Peygamber´den kopup gelen Ermeniler hikayesi kendi kendine iflas etmektedir. Bir başka görüşe göre de, Ermenilerin vatanı Güney Kafkasya´dır ve diğer Kafkas halkları ile akrabadırlar. Oysa bilimsel olarak ispat edilmiştir ki, Ermenilerin öteki Kafkas ırkları olan Çeçenler, Çerkezler, Azeriler ve Gürcülerle uzaktan ve yakından hiç bir ilgileri yakınlıkları yoktur.
Bu tür iddiaları ileri sürelere de hak vermek gerek. Bölge, yani Güney Kafkasya’dan Doğu Anadolu’ya uzanan bölge binlerce yıl içinde o kadar karmaşık kavimlerce harmanlanmıştır ki, onlarca yıldır sürüp giden etnik, dilsel ve belgesel araştırmalar o kadar karmaşık sonuçlara ulaşmıştır ki, «tek ırk – tek ulus” iddiası ile ortaya çıkanların, kendilerini eski uygarlıkların köküne dayandırıp diğer tüm etnik gurupları ezip yok etmelerinden başka çareleri yoktur; ki hem Ermeniler, hem Kürtler, hem diğer Kafkasya ulusları bunu pek güzel başarmaktadırlar.
VE SONUÇ: DOĞU ANADOLU YANLIŞ ADRES
Görüldüğü gibi, Ermenilerin birçok tarih tezlerinde sözü geçen ve yurt olarak benimsedikleri “Doğu Anadolu” kendi tezleri açısından yanlış bir adres olarak gösterilmektedir. Ermeniler, Doğu Anadolu´daki varlıklarını oldukça eski yüzyıllara doğru kaydırmak ve böylece yurtlarını Türklerin işgal ettiğini ileri sürmektedirler.
Oysa gerçek tarih, Ermeni varlığının Doğu Anadolu´da ancak M. Ö. 521 yılına kadar uzandığını söylemektedir. Ve bu Ermeni varlığı da, bölgenin otokton yerli ahalisi olmayıp, dışarıdan gelmedir. 15 bin yıldır meskun olan Anadolu, bir çok zengin ve ihtiraslı kavime yurt olmuştur. Çoğu kavim buralardan geçip gitmiştir. Bir çok güçlü uygarlıklar kurulmuştur.
Bölgeye uzaklardan gelip, hiç bir zaman görkemli bir uygarlık kuramamış olan, hem de her devirde bölgede azınlık olarak yaşamış olan Ermenilerin, Doğu Anadolu´ya tek başlarına sahip çıkmaları, biraz Şovenizm, biraz Emperyalizm olmuyor da, ne oluyor?
Yine de bütün bu bilimsel gerçekler, Ermeniler’in şimdiki resmi yurtları olan Ermenistan’ın sahibi olmadıklarını veya Ermeniler’in Osmanlı İmparatorluğu döneminde Doğu Anadolu’da yaşayan halklardan biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Tekrar edelim, bilimsel gerçekler şunu söylüyor: Kafkasya ve Doğu Anadolu’nun taa Nuh Peygamber zamanından (!) beri Ermenilerin tapulu malı olduklarını iddia eden görüşler, bilim ve mantık dışıdır!…