Kaynak: http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2014/11/turkey-united-states-protest-uss-ross.html
Yazar: Semih İdiz
Makalenin Özgün Başlığı: Attack on US sailors highlights state of US-Turkish ties
Çeviren: Sadık Can Perinçek – Boğaziçi Çeviri Merkezi
12 Kasım günü Türk milliyetçisi gençlerden oluşan bir grubun USS Ross gemisinden çarşı iznine çıkan 3 Amerikan askerine saldırması Ankara ve Washington için yeni bir sınav teşkil ediyor. İki ülke arasındaki ipler Suriye meselesinde zaten gerilmişti.
Diplomatlar zararı sınırlandırmaya çalışıyor. Fakat eylemi gerçekleştiren gençlere Türk yetkililerin gösterdiği müsamahanın ve Dışişleri Bakanlığı’nın kısa bir demeci dışında hükümet tarafından sert bir kınama açıklamasının gelmeyişinin Amerikan tarafındaki öfkeyi artırdığı söyleniyor.
Aşırı derecede Amerikan karşıtlığıyla bilinen Türkiye Gençlik Birliği adlı grubun bu saldırısı aynı zamanda ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye ziyaretinden birkaç gün öncesine denk geldi. Biden’ın programında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la yapacağı görüşmeler var.
Görüşmelere gölge düşürecek olaylar aslında çoktan yaşanmıştı. Biden, 2 Ekim’de Harvard Üniversitesi’nde öğrencilere seslendiği bir konuşmada Erdoğan’a yönelik Suriye hakkında çeşitli yorumlarda bulunmuş ve bir münakaşaya yol açmıştı.
Biden, Erdoğan’ın Türk hükümeti tarafından yapılan hataların Suriye’de IŞİD’in yükselmesinde payı olduğunu kabul ettiğini söylemişti. Erdoğan bu ifadeyi sert bir şekilde reddetmiş ve kendisinden özür dilenmesi talebinde bulunmuştu.
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin geçtiği 4 Ekim tarihli haberde Biden’ın, Erdoğan’la konuştuğu ve «Türkiye veya bölgedeki diğer müttefik ve ortaklardan herhangi birisinin IŞİD’in veya diğer şiddet yanlısı radikallerin büyümesine kasti bir biçimde destek olduğu imasından dolayı özür dilediği” ifade edildi.
Fakat Biden CNN’e Erdoğan’dan hiçbir zaman özür dilemediğini ifade edince münakaşa yeniden canlandı. İşte sorun tam da burada yatıyor ve Amerikan askerlerine saldırı da buzları eritme çabasına bir darbe daha vuracak gibi gözüküyor.
Birçok Türk vatandaşının eylemi tasvip etmesine karşın Ankara’da saldırıdan mutsuz olanlar da var.
Dışişleri Bakanlığı’na yakın önemli bir kaynak Al-Monitor’e «Normal koşullarda bu olayın üstünde durulmaz, geçer giderdi.” diye konuştu.
Hassas konumundan dolayı isminin gizlenmesi koşuluyla konuşan kaynağımız «Fakat iki ülke arasındaki gerginlikler olaya normalde taşımadığı bir anlam kazandırdı.” şeklinde sözlerine devam etti.
USS Ross gemisinden sivil kıyafetli üç asker, İstanbul’un Eminönü semtinde kafalarına çuval geçirmeye çalışan ve «Yankee go home!” sloganını atan TGB’yle karşı karşıya geldi. Ayrıca yol boyunca takip ettikleri askerlerin üzerine kırmızı boya fırlatan protestocular, YouTube’da da olayın videosunu paylaştılar.
Grubun oniki üyesi polis tarafından gözaltına alındı. Ama hemen ertesi gün görülen mahkeme sonucu sorgulanmadan serbest bırakıldılar. Hala suçlamalar yöneltilebileceğine dair haberler de yapıldı. Bu arada hemen salıverilmeleri Washington tarafından olayın derhal soruşturulması talebinin de dinlenilmediğini de göstermiş oldu.
Pentagon sözcüsü Albay Steve Warren 12 Ekim günü [Ç.N. 12 Kasım olmalı] gazetecilere yaptığı açıklamada «Türklerin itibarına ve misafirperverliğine lekeleyen sokak serserilerinin gerçekleştirdiği çirkin ve rahatsız edici” saldırıyı kınadığını ifade etti. ABD’nin Türkiye’yle sıkı ilişkilerine vurgu yapan Warren, «Türklerin hızlı ve etkili bir biçimde [olayı] soruşturacağına güvenimiz tam” dedi.
Amerika’nın Ankara Büyükelçiliği de 12 Ekim [Ç.N. 12 Kasım olmalı] günü Twitter hesabından saldırıya yanıt verdi. Açıklamada; olay «dehşet verici” olarak nitelenirken, ABD’nin barışçıl gösteri ve ifade özgürlüğüne saygı göstermekle birlikte bu saldırıyı kınadığı ifade edildi. Türkiye tarafından olay hakkındaki tek demeç Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Bakanlık sözcüsü Tansu Bilgiç 12 Ekim [Ç.N. 12 Kasım olmalı] günü kendisine sorulan bir soruya cevaben «Basında çıkan haberlere göre bugün İstanbul’u ziyaret eden Amerikalı askerler barışçıl gösteri maskesi altında saldırıya uğramıştır. Bu hoşgörülemeyecek saygısızca davranışı kınıyoruz.” dedi.
Bu görece alçak perdeden verilmiş bir demeçti. Özellikle Bakanlığın ilk elden kolaylıkla bilgi alabileceği bir olayda «basında çıkan haberler”i kaynak göstermesi kayda değerdi. Ayrıca demecin bir soruya yanıt olarak verilmesi de Bakanlığın soru sorulmasaydı konu hakkında açıklama yapmayabileceği ihtimaline işaret ediyordu.
Amerikan karşıtı fikirlerin her zaman yaygın olduğu Türkiye’de, Amerikan askerlerine saldırı yeni bir olay değil. Gelenek, bir grup Amerikalı askerin 6. Filo’dan çarşı iznine çıktığı sırada solcu öğrenciler tarafından İstanbul boğazının sularına döküldüğü 1960’lara kadar uzanıyor.
Benzer bir saldırı sayfiye yeri olan Bodrum’da Ekim 2011 ayında yaşanmıştı. Amerikan askerleri yine TGB’li bir grup tarafından tartaklanmış ve başlarına çuval geçirilmişti. Fakat son olayın aksine bu saldırganlara yapılan suçlamalar savcının 16 yıla kadar hapis talep ettiği bir düzeyde. Dava halen sürüyor.
Bu saldırılarda çuval kullanılması 2003 yılında yaşanan bir olaya yönelik gönderme içeriyor. Amerika’nın Irak’ı işgalinden kısa bir süre sonra Irak’ın kuzeyinde, Süleymaniye’de bir grup Türk askeri tutuklanmış, kelepçelenmiş ve başlarına Amerikan askerleri tarafından çuval geçirilmişti. Türk askerleri Amerikan ordusu tarafından Kürt devlet adamlarına suikast planlamakla suçlanmış, fakat iddia kanıtlanamamıştı.
Genel algı, suçlama doğru veya değil, bu çuval geçirme olayının Türkiye’deki meclisin Mart 2003’te Amerikan ordusunun Irak’ı işgalinde Türk topraklarını kullanımına izin veren tezkerenin reddedilmesine karşılık bir misilleme yapıldığı yönünde oldu. Süleymaniye’de yaşanan bu olay Ankara ve Washington arasında ciddi bir ihtilaf yaratmış ve Türkiye’de halen dinmeyen ulusal bir feryada yol açmıştı.
İlişkiler açısından zorlu bir dönem olan 2001-2005 yılları arasında Türkiye’nin Washington büyükelçiliği görevini yapan Faruk Loğoğlu, ne olursa olsun Amerikan askerlerine Türkiye’de bu tarz saldırılar yapılmasının kabul edilemez olduğuna inanıyor.
Loğoğlu Al-Monitor’e «Süleymaniye’deki çuval olayına cevap bu olamaz, olmamalı” derken, Amerikan askerlerine yönelik son saldırının Türk-Amerikan ilişkilerinde hassas bir döneme denk geldiğini sözlerine ekledi. Ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı ve Türkiye-ABD Parlamentolararası Dostluk Grubu’nun üyesi olan Loğoğlu ayrıca parti yönetimine muhalif bir CHP milletvekilinin TGB’ye destek vermesini de doğru bulmadığını ifade etti.
Söz konusu milletvekili Süheyl Batum TGB’nin 12 üyesi 13 Ekim’de [Ç.N. 13 Kasım olmalı] suçlama yapılmadan salıverildiğinde adliyenin önünde bekliyordu. Amerikan askerlerini «haydutlar” olarak niteleyen Batum, TGB’nin «söylenmesi gerekeni söylediğini, yapılması gerekeni yaptığını” ifade etti.
Bu eylemin birçok Türkün fikrini yansıttığına inanmak için birçok neden mevcut. Pew Araştırma Merkezi’nin Küresel Eğilimler Anketi Türklerin yüzde 73’ünün ABD’ye olumsuz baktığını ortaya koyuyor.
Bazıları bu son olaya karşılık hükümetin sessiz kalmasını bu Amerikan karşıtı eğilim bağlamında değerlendiriyor. Loğoğlu da hükümetin neden bu konu hakkında sessiz kalmayı tercih ettiğinin sorulması üzerine «Belki de açıkça konu hakkında düşüncelerini ifade etmenin bir bedeli olacağını hissediyordur.” diye yanıt verdi.
Ayrıca Erdoğan’ın yorumlarıyla Amerikan karşıtlığını teşvik ettiği de bir gerçek. Erdoğan Ekim ayının ortalarında Türkiye’nin kuyusunu kazmaya ve bölgesel sınırları değiştirmeye çalışan günümüzün Arabistanlı Lawrencelarına ateş püskürmüştü.
IŞİD’e karşı savaşta başı çekenin Amerika olduğu ve Ankara ve Washington’un, Türkiye’nin terör örgütleri olarak gördüğü Kuzey Suriye’deki Kürt gruplarla alakalı ciddi farklı yaklaşımlara sahip olması göz önüne alındığında Erdoğan’ın açıklamalarında ABD’nin hedef tahtasına oturtulması pek de şaşırtıcı değil.
Ankara’daki diplomatların görüşüne göre Türkiye’nin stratejik öneminden dolayı Washington, öfkesine rağmen, iki ülke arasındaki ilişkilere gelecek zararı sınırlamaya çalışacak. Fakat diplomatlar, bu ilişkilerin halihazırda dostluk düzeyinden daha düşük bir düzeyde olduğunu da not düşüyorlar.