Cumhuriyet, 2002 Kasım’ından beri O’nu içlerine sindiremeyenlerin tasallutu altında bulunmaktadır.
Günümüz iktidarı, iktidara geldiği günlerde Batılı bir tavır takınarak, Avrupa Birliği ile yakın ilişkiler kurup, «demokratlık” gösterilerinde bulundu. ABD ile Ortadoğu’da eş başkanlık adı altında anlaşarak, oradan da destek sağladı. Dünyadaki bu iki güç AKP ile O’nun başkanı R. Tayyip Erdoğan’ın iktidarda muktedir olması için desteklerini esirgemediler. Süreç böyle sürerken, RTE Ortadoğu’nun radikal örgütleri ile el altından görüşüp anlaşarak, bölgenin liderliğine soyundu. Bütün bu oluşum aşamalarında kendilerine liberal ve sol devrimci diyen bir gurup yazar ve çizer takımı, mal bulmuş mağribi gibi dört elle AKP ve RT Erdoğan’a sarıldılar.
AKP iktidara geldiği günden bugüne dek geçen süreçte Cumhuriyet’in kazanılmış maddi- manevi tüm değerlerinin altını oymayı başardı. Aslında bu süreç ABD ve AB’nin Ortadoğu’da oynadığı oyunun sahnelenişiydi. Bölgenin en çağdaş, Batı kültürü ile en kaynaşmış ülkesi olan Türkiye’yi diğer Müslüman ülkelere benzetmek için ellerinden geleni Erdoğan’a uygulatmakta sakınca görmediler. Irak ve Suriye gibi laik ve çağdaşlaşma yolunda ilerlemek isteyen ülkeleri ortadan kaldırmak için bölgeyi kan gölüne çevirdiler. Her yıkımın altında kalanlar olur. Şu an görünen odur ki; Türkiye Cumhuriyeti gerici radikal İslam’ın tasallutu altında bulunmaktadır.
Emperyalist çizmelerin altında milyonlarca insanını ölümün kucağına atan Irak, için için direnerek bugünlere geldi. Türkiye ve ABD’nin destek ve körüklemesi ile başlatılan Suriye iç savaşı, bölgede sonu zor gelecek bir kaosun başlamasına da neden oldu. Bu gelişmeler bölgede dünyanın dört bir tarafından devşirilmiş, aslında halk olmayan, insanlardan oluşan IŞİD adlı çağ dışı bir örgüt yarattı. Yaratılan bu dev şimdilerde, kendisini yaratanların tepesinde alıcı bir kuş gibi durmaktadır.
Kendi sınırlarını koruyamayan bir ülke devlet niteliğine sahip olamaz. Şu anda ülkemizin Güney sınırı ne yazık ki devlet denetiminden çıkmış bulunuyor. İki milyona yakın göçmen ülke içerisinde cirit atmaktadır. Ve bu sığınmacı insan seli her gün artmaya devam etmektedir. Bundan daha büyük bir tehlike de, bölgedeki tüm terör örgütlerinin yolgeçen hanı gibi sınırlarımızdan girip çıkmaklarıdır. Bu örgütlerin eğitim, silah desteği ve sağlık yardımları, kısaca her türlü lojistik desteği, inkar edilemeyecek bir şekilde ülkemiz iktidarı tarafından sağlanmaktadır. Bu durum her ne kadar iktidar sözcüleri tarafından inkar edilse de, dünya basını bu durumu delilleri ile ortaya koymaktadır. Tüm bunların yanı sıra terör örgütleri liderleri ülkeye getirilerek, İstanbul’da karargah kurdurulmuştur. Aslında IŞİD liderlerinden Tarık Haşimi uzun zamandır ülkede korunmakta ve kendisine her tür destek sağlanmaktadır.
Ülkemizin otuz senedir çözümlenemeyen kendi iç sorunu dururken, şimdi bir de ülkenin başına IŞİD çıkarıldı. Güney Doğu’nun Kürt sorununu kendisine seçim mezesi yapan iktidar, İŞID’le kapışan Suriye Kürtlerine karşı ne tavır alacağını bugün bilemez durumdadır. Kürtlerin Türkiye sözcüleri Suriye’deki olaylara «Kürtlerden yana destek verilmezse, çözüm süreci bitmiş” demektedirler. Bunun anlamı geçmiş yıllardan daha beter bir iç savaşın eşiğimize dayanmış bulunmasıdır. Ülke kan ve gözyaşı ile Suriye ve Irak’a dönüşmüş olacaktır. Bir de buna «IŞİD’ten yana mı olunacak, yoksa uluslararası koalisyona girilerek IŞİD le savaşılacak mı” sorusu eklenilince, durum daha da vahimleşmektedir. Bir yandan ülkemizin Kürtleri, diğer yandan IŞİD önderleri iktidarı tehdit etmektedir.
İktidarın eski Dış İşleri Bakanı şimdiki Başbakan «komşularla sıfır sorun politikası” derken şimdilerde sıfır dost sahibi olunarak ülke bataklığa çevrilmiştir. Bu yönde gelişecek bir dış politika bölgede yeni haritanın çizilmesine neden olacaktır.
Dostluk ve inançlar üzerinden devletler siyaset yapma hakkına sahip olamazlar. Devletlerin dostları olmaz, çıkarları ve güvenlikleri olur. Kendi ihtirasları ve koltuk sevdaları uğruna ülkeyi yok etme en hafif tabiri ile ülkeye ihanet demektir.
Sonu görünen AKP iktidarı gitmeden eğitim birliğini, bilimsel eğitimi, sosyal yaşamı, hukuk sistemini kısaca cumhuriyetin devrimlerini ortadan kaldırarak içinden çıkılmaz hale sokmak istemektedir. Bu amaçla da torba yasalar adı altında meclis’ten yasalar çıkararak karmaşa yaratmaktadır. Bunların on iki yılda deforme ettikleri cumhuriyet otuz yılda ancak yeniden düzeltilebilir. Bu nedenle Cumhuriyet için çanlar her gün biraz daha yüksek sesle çalmaktadır.
Bir araya gelinerek ideolojik görüş farklılıklarını bir tarafa bırakıp birlik ve dayanışma sağlanmazsa, bin bir güçlükle kurulan Cumhuriyetin sonu görünmektedir. Direniş vakti gelmiş bulunmaktadır. Halkın kendinden başka güveneceği hiçbir güç yoktur. Muhalefet partileri halkımıza önderlik yaparak kısa zamanda önümüzdeki günlerdeki gelişmelere çare üretmek için bir araya gelmelidirler.