Afro-Amerikalılar Polis Şiddeti Karşısında Otobüsün Arkasına İtilmeyi Reddediyor

Kaynak: http://rt.com/op-edge/181096-ferguson-us-protest-police-brutality

Yazar: Dr. Mark Mason

Makalenin özgün başlığı: African-Americans ‘are not going to the back of the bus’ on police brutality issue

Çeviren: Sadık Can Perinçek-Boğaziçi Çeviri Merkezi

Dr. Mark Mason «Ocuppy” hareketine katılmış bir isim. Mason, Russia Today’e ABD’nin; polisin akılcı ve mantıklı muhalefete karşı askerileştiği korkutucu bir dönüşüm içerisine girdiğini söylüyor.

Mason’un iddiasına göre Pentagon, geçtiğimiz yıl ABD’deki polis teşkilatlarına 400 milyon dolar değerinde askeri teçhizat hibe etti.

Ferguson, Missouri’de barışçıl başlayan gösterilere karşılık polis silahsız bir genci vurarak gerilimi tırmandırdı. Ferguson göstericileri ağır silahlı polislerle ve gelişmiş silahlara sahip zırhlı araçlarla karşı karşıya kaldılar. Geçtiğimiz Cuma günü Missouri Valisi Jay Nixon’un olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı ilan etmesi ve tedbirleri daha da artırmasıyla olaylar daha da alevlendi. Vali Nixon, yakın zamanda sokağa çıkma yasağını kaldırma gibi bir düşünce olup olmadığı hakkında bir şey söylemedi. Bunun gösterici topluluğa bağlı olduğunu belirtti.

Russia Today: Bu eylemler bulunduğu yerle sınırlı mı yoksa ABD’deki genel tablonun bir parçası mı?

Mark Mason: Bu gerçekten büyük bir eylem. Bu eylem 2011-2012’deki «Occupy” Hareketi’nden beri ABD’deki en büyük siyasi ayaklanma. Olayların ve Ferguson’daki bu ayaklanmanın merkezinde sosyal adalet ve insan hakları için verilen mücadele var. Bunu günbegün gözlemliyoruz.

RT: Ferguson’daki eylemlerin bir çığ gibi büyüyeceğini öngörüyor musunuz? Yoksa zamanla sönecek mi?

MM: Bunu hep beraber göreceğiz. Eylemlere asıl önderliği Afro-Amerikan toplumu yapıyor. Onlar polis şiddetini görüyorlar, onlar bu şiddetin Amerika’nın yüzde 1’lik kesiminin şiddeti olduğunu biliyorlar ve onlar polisin egemen sınıflar yani «yüzde 1” için çalıştığını anlamış durumdalar. Polis; belediyeye, belediye konseyine, eyalete, federal hükümete, ABD başkanına ve kongresine sahip olan Wall Street bankerlerini koruyor. ABD’nin sahibi onlar. Ve bu siyasi baskıyı Afro-Amerikalılardan daha iyi kavrayan bir topluluk yok. Ferguson’da yağma yapıldığının konuşulduğunu duyuyoruz. Ama ABD’nin en büyük yağmacıları Wall Street bankerleri hakkında tek bir kelime duyamıyoruz. Bu adamlar hazineden 16 trilyon dolar yağmaladılar. Şimdi yönlerini Ukrayna’ya doğrulttular ve şimdi de Ukrayna’nın bütün ekonomisini yağmalamaya çalışıyorlar. ABD’deki siyasi bağlam bu. Ferguson’dan öte diğer gelişmeleri de görmeyi önemli buluyorum. Oraları dikkatli bir biçimde takip etmemiz gerekiyor. Çünkü vali tekrar sokağa çıkma yasağı ilan etti ve bu Afro-Amerikan topluluğuna bir uyarı niteliğindeydi. Zira dün gece eylemciler ortaya çıktılar ve sokaktan gelen şu sloganı duydum: «Adalet yoksa yasak da yok.”

RT: Sizce ABD çapında emniyet güçlerinin askerileşmesi anlık gelişen bir olay mıydı yoksa yetkili merciler bu kargaşaya hazırlıklı mıydı?

MM: Aslında bu durum 90’ların başında Bill Clinton’la birlikte başladı. Bugün sokakta gördüklerimiz polis falan değil, bunlar paramiliter birlikler. Aynısını Orta Amerika’da da görüyoruz. Tecrübelerim bana şunu söylüyor: ABD korkutucu bir dönüşüm içinde. Polisin askerileşmesi bu ülkenin sahiplerinin ürünü. Ve bunu da işe ve barınmaya ihtiyacı olan mantıklı ve akılcı muhalefeti bastırmak için yapıyorlar. Sokaklarda paramiliter birliklerin olması beni oldukça tedirgin ediyor. Pentagon, sadece geçtiğimiz yıl ABD’deki polis teşkilatlarına 400 milyon dolarlık askeri teçhizat hibe etti. Sadece tek bir yıl. Polis teşkilatları bu silahları kullanmak için eğitimli değil, nasıl kullanılacağını bilmiyorlar. Dolayısıyla Ferguson sokaklarının da Orta Amerika sokaklarının da bu ağır silahlardan arınması gerekiyor. Bu açıkça muhalefete şiddet yoluyla bir baskı.

RT:Bugün yaşanan eylemlerin ardında yatan sorunları «Occupy” hareketi aslında gündeme getirmişti, fakat o zamanki duruma fiili bir etkisi fazla olmamıştı. Ferguson eylemleri bunu başarabilecek mi?

MM: Aslında «Occupy” ülkedeki durumu kökten değiştirmişti. ABD’deki holding medyasının pompaladığı tek bir mesaj vardı: Orta sınıf ne kadar kötü ve zavallı durumda, itfaiyeciler ve öğretmenler sürünüyor. Ancak daha sonra biz Wall Street’teki yüzde 1’lik kesimin yasadışı faaliyetlerini görmeye başladık. Kanımca bu Wall Street Occupy eylemlerinden çıkan çok önemli bir sonuçtu. Ve o hareket de aynı Ferguson ayaklanmasında kullanılan yöntemle bastırıldı: polis şiddetiyle.

RT: Missouri’deki resmi makamların aldığı önlemler Amerikan halkının anayasal haklarını ihlal ediyor mu?

MM: Kesinlikle evet. Polisin görevi özel mülkü korumaktır. Cümleye bakınca gayet mantıklı geliyor bu görev. Ama Amerika’nın sahibi yüzde 1’lik kesim işleri değiştiriyor. Onlar işyerlerini, bakkalları ellerinde tutuyor, mağazalarda ürünleri değerinden yüksek fiyatlara satıyorlar ve türlü sahtekarlıklarla verdikleri Mortgage kredileriyle yoksul Afro-Amerikalıları dolandırıyorlar. Yani hem siyasi hem ekonomik bir baskı var. Polisin görevi halk sokaklara çıkıp «Hayır, ben sivil itaatsizlik ediyorum” dediğinde bilmelidir ki sivil itaatsizlik sosyal adaleti geliştirir. 1955’te Montgomery Alabama otobüs boykotunda insanlar artık otobüslerin arkalarına itilmeyi reddediyordu. Böylece Amerika’daki herkes otobüsün arkalarına itmenin onur kırıcı, ırkçı ve ekonomik bir baskı olduğunu kavradı. Bugün de Ferguson’da bunu görüyoruz. Oradaki Afro-Amerikalılar «Bu polis şiddeti karşısında biz otobüsün arkalarına itilmeyi reddediyoruz” diyorlar. Yakın zamanda gerçekleştirilen bir araştırma ABD’de her 28 saatte bir siyahi erkeğin polis tarafından öldürüldüğünü gösteriyor.

*1900 yılında Montgomery’de bir talimatname yayınlanır. Bu talimatnameye göre otobüsteki koltukların ilk dört sırası beyazlara ayrılmıştır. Siyahilerin ise otobüsün arka taraflarında oturmaları gerekmektedir. Otobüs doluysa her zaman beyazlar öncelikli ve bu uğurda siyahiler en arka koltuklara geçirilebilir, ayağa kaldırabilir hatta ve hatta yer kalmadıysa otobüsten atılabilirlerdi. Bu kuralları otobüs şoförleri ve gerekirse polisler denetlemekteydi. 1955 yılında Rosa Parks isimli siyahi bir insan hakları aktivisti bu kurala itaat etmeyerek tutuklanmıştır. Ardından otobüs boykotları başlamış, bu sembolik durum bir özgürlük hareketine dönüşmüştür. Afro-Amerikalıların özgürlük hareketinde önemli bir süreç olarak görülür. Yazar da bu sembol üzerinden Afro-Amerikalıların eşitlik ve özgürlük talebine dikkat çekiyor.

Bunları da sevebilirsiniz