Seçimler deyince genelde sadece siyasi seçimler akla gelmektedir. Oysa seçim kavramı siyasi seçimleri de içine alan çok daha geniş bir kavramdır. Siyasi seçimlerin ardındaki etmenleri anlayabilmek için önce genel olarak seçim yapmamızın koşulları üzerine düşünmemiz gerekmektedir.
Seçim yapmamızın koşulları üzerine düşünmemiz neden gerekli olsun türünden bir sorunun yanıtlanması önceliklidir. Bu sorunun önemini kavrayabilmek içinse seçimlerimiz hakkında düşündüklerimiz, seçimler öncesi ve sonrası analizlerimizle yaptığımız gerçek seçimler arasındaki uçurumun anlaşılması gerekmektedir. Okumakta olduğunuz yazının konusu da budur.
Bir edimin/düşüncenin/tavrın seçim olabilmesi için gerekli koşullar nelerdir?
– Seçim olabilmesi için seçenekler çokluğu gereklidir. (seçenekler çokluğu)
– Seçim olabilmesi için seçenin ne seçtiğini bilmesi gerekmektedir. (farkındalık)
– Seçimin özgür olabilmesi için seçmenin seçtiğini neden seçtiğini bilmesi gerekmektedir. (nedeni bilmek)
Gündelik hayatımıza biraz yakından bakalım, evden ya da işyerimizden çıktığımızda, hele bir de İstanbul’daysak, korkunç bir trafikle karşı karşıya kalırız. Bu trafiğe karşın alınmış onca araba, onca arabanın alınacağının bilinmesine karşın değiştirilmemiş, genişletilmemiş yollar, yolların bu durumu bilindiği halde alınmış onca araba görünür gözümüze. Sokakta yürümüş olsaydık, Türkiye’deysek, yerlere atılmış çöpleri, kirletilmiş sokakları ve mazgalları görebilirdik. Benzer bir şekilde, tüm zararları ve maliyeti bilindiği halde içilmeye devam edilen sigara izmaritlerini yolların, kaldırımların doğal bir bileşeniymiş gibi görebilirdik.
Gözlemlerimizi sürdürmüş olsaydık, yolda yürümek yerine oturan ve ABD’den ithal bir tüketim kültürünün ve hareketsiz yaşam tarzının ürünlerinin en gözle görünür olanı obezleri görmemiz kaçınılmaz olurdu.
Araştırmalarımızı gözlemlerden kurtarıp anketlere yöneltmiş olsak ve insanlara neyi yemeleri gerektiğini ve neleri yediklerini bize hile yapamayacakları şekilde sorsak bu ikisi arasındaki uçurumu bulgulayabilirdik.
Benzer bir şekilde gün içerisinde kullanılan sözcük sayısının yüzde kaçının gerekli olduğunu ve kişinin bu sözcüklerin yüzde kaçını kullanmaktan ötürü kendini pişman hissettiğini sorsak, birincisinde oldukça düşük ikincisindeyse oldukça yüksek rakamlarla karşılaşırdık.
Anket konularımızı çeşitlendirip ne tür kitapların okunması gerektiği ve nelerin okunduğu; ne kadar süre okunması gerektiği ve ne kadar okunduğu sorularına yanıt vermeye kalkışsak ortaya çıkan tablo hiç kuşkusuz hiçbirimiz için şaşırtıcı olmasa da oldukça üzücü olurdu.
Uzun lafın kısası, hemen hepimiz uzun vadeli hedeflere erişmemizde karşılaştığımız zorlukların çoğu zaman kısa vadeli haz vericilerin çeldirici etkisinden kaynaklandığını görmüşüzdür.
Yaptığımız seçimin hemen ardından (örneğin marketten aldığımız abur cuburun, sigaranın hemen ardından) seçimimizin farkında olup olmadığımız sorulsa, hiç kuşku yok ki «evet, farkındayım” yanıtını veririz. Ancak çoğu zaman bu anlık «seçimin” uzun uzadıya düşünülerek yapılmadığı bir kriz anında (hastalık, yorgun düşme, borç, istenmeyen herhangi bir durum) ortaya çıkar.
Dolayısıyla, görüldüğü gibi çoğu zaman (aslında hemen her zaman) doğru olanı bilmekle, eylemde bulunurken ve/veya seçim yaparken farkında olmak ve seçimi doğru olana göre yapmak arasında bir uçurum vardır.
Bu uçurum bir kez fark edildiğinde insanı şu sorular esir almaya başlar:
1- Seçimlerimizi gerçekten biz mi yapıyoruz?
2- Biz yapıyorsak seçim yapma süreci nasıl bir süreç? Neye göre seçim yapıyoruz? İrademizle mi seçiyoruz?
3- Biz yapmıyorsak seçimler nasıl gerçekleşiyor? Neden bu seçimleri bizim yaptığımızı düşünüyoruz?
En az bu sorular kadar pratik sorular da bizi esir alır:
1- Hayatımızı mahveden kararları/seçimleri neye göre alıyoruz/yapıyoruz? Bunlardan kurtulmak mümkün mü?
2- Hayatımızı rayına sokan kararları/seçimleri neye göre alıyoruz/yapıyoruz? Bunların miktarını arttırmak mümkün mü?
Ama hap türünden bilgilere yer yok. Önce gerçekliğimizin ve seçimlerin ardında yatan süreçlerin anlaşılması gerekmektedir.
Yazı dizisinin devamında seçimlerimizin ardındaki etmenler ve etkileri tartışılacak. Sonrasında da kolektif seçimler (sosyal psikolojinin konusunu oluşturan seçimler) konu edilecektir.