«Sevgi yalnızlığa, korkuya ve üzüntülere karşı bir seçenektir”
Leo Buscaglia
Dünya her geçen gün başka bir kimliğe bürünüyor, içindeki insanlar da aynı oranda olmasa da değişim gösteriyorlar. Bende öyle zamanların birindeyim… Olgunlaşma süreci denilen zamanların birinde, daha hassas bir insan oluyorum sanırım. Gördüğüm her nesne, duyduğum her ses, yaşadığım her diyalog beni daha derinden etkilemeye başladı… Ah şu dünyanın halleri işte. Sevginin yoksunluğunu hissediyoruz her anımızda… Hâlbuki sürekli var olan sevgiden bahsedenler de bizler değil miyiz? Kendilerine inananlar ve yaşadıkları ana güvenen kişilerin yaşamı en keyifli bulanlar olduğu düşüncesini çok samimi buluyorum. Geçmişin pişmanlıklarını değil, anılarını depolayacak bir yer olduğunu, aslında geleceğin korkuyla değil umutla dolu olması gerektiğini öğrenmiş insanlara her daim samimi bir hayranlık beslemişimdir. Leo Buscaglia’nın değerli sözlerinden birinde de anlatıldığı gibi ; ‘İnsanın sevmekten başka seçeneği yoktur, çünkü eğer sevmezse seçeneklerinin yalnızlıkta, yıkımda ve umutsuzlukta olduğunu görür.’
Yağmurlu bir Ocak sabahının anısına…
En sessiz düşüncelerin bile çığlık gibi yankılandığı bir sabahta aniden aklıma gelen bir şarkı oldu, La vie en rose ve mükemmel sesiyle Edith Piaf. Fransa’nın bir zamanlar en çok sevilmiş ve dinlenmiş olan efsane sanatçılarından biridir Edith Piaf. ‘La vie en rose’ ile yakalamış olduğu şöhretini ölümünden sonra bile sürdürebilmiş bir sanatçıdır. Her şarkısında sevmekten asla vazgeçmez. Acılarla dolu hayatını anlattığı şarkılarında her insanın kendinden bir şeyler bulması kaçınılmazdır. Asıl adı Edith Giovanna Gassion olan Edith Piaf 19 Aralık 1915´ te Tenon Hastanesinde dünyaya gelir… Annesi Annetta (Anita Maillard) sokak şarkıcısı, babası Louise Alphonse ise sirk cambazıdır… Babasına yardım etmek için şarkı söylemeye başladığı dönemde anne ve babası ayrılır… Ve babasının yeniden evlenmesi ile 1931 yılında üvey kardeşi Denise doğar… Annesi gibi sokak şarkıcılığı yaparak hayatını kazanır. 20 yaşında, 1935 yılında bir gece Gerney´s kulübünün işletmecisi Louis Leplace ile tanışmasından sonra sokaklardan sahnelere uzanan şöhreti yakalamıştır. Şarkılarında hep seven aşık olan, aklından geçirdikleriyle yaşayan bir kadının hikayesini anlatır. Öyle ki, yaşadığı ve yaşattığı duyguların en zor ve acı olanı ise; sona en yakın olduğu zamanlarda bile aynı kalabilen bir kadının hikâyesini seslendirmiştir hep. Onun gözlerinde; kendisi için yaşayan, hayal kırıklıkları olan ve aşkı her zaman arayıp hiçbir zaman uzun sevemeyecek olan duygulu bir kadının portresi vardır. Hayata, aşka, sevgiye olan inancıyla beni etkileyen bir kadını anlatmak, dönemin Fransası’nın sokaklarında kaybolup küçük Edith’i dinlemek, tarifi olmayan bir yolculuktu benim için. Şuan içinde bulunduğum zamana, onun gözünden bakmak istiyorum tıpkı bu dizelerde olduğu gibi, saygıyı sonsuza dek hak eden bir efsane ismin anısına…
Non! Rien de rien …
Non! Je ne regrette rien
Ni le bien qu´on m´a fait
Ni le mal tout ça m´est bien égal….!
Hayır, hiçbir şeyden,
Hayır, hiçbir şeyden pişman değilim.
Benim için yapılan iyilikten de
Kötülükten de , benim için ikisi de aynı….!
Michel Vaucaire