Her ne kadar ekonomik ve politik güncel yaşam alman modelini ortaya çıkarıyorsa da güç, jeoekonomiyle sınırlanamaz. Almanya sadece basit bir ticari devlet değildir.
Alman politik sisteminin değerleri ve alman ekonomisinin verimi, küresel güvenlik ve ticarette karşı karşıya gelinen oyunlara belli bir mesafede, endüstriye dayanan egemen ve güçlü bir modeli ortaya koyarken etkilerini de beraberinde getirir. Zamanımızın Almanya’sı, ekonominin kader olmadığını söyleyen, Weimar Hükümetinin eski dışişleri bakanı Walther Rathenau’yu tam anlamıyla, haklı çıkartacaktır. Ortaya konulan baskıcı ve emperyalist bir Almanya imajı değildir. Bununla birlikte jeoekonomiye teslim olmuş stratejik ve jeopolitik vaatlere inanmak ta doğru olmayacaktır. Gerçekte, alman modelinin ekonomik yönleri hiçte küçümsenemez.
Almanya, «doğal «güç
Berlin duvarının yıkılmasının ardından yeniden bir bütün olan Almanya, batı karşıtı (Moellervan den Brück’ün yazıları) ‘ Sonderweg’( özel yol ) değişken doğasıyla ‘Verspätete Nation ’” Geç Ulus” temaları çerçevesinde jeopolitik gösterilerini yeniden gündeme getirerek batı Avrupalı yandaşları ve müttefiklerinin endişelerini körükledi. François Mitterrand’ın Gorbaçov’un vadesi dolmuş «prestroika” sını tekrar alevlendirmek ya da can çekişen Andorra Ulusal Radyosu’na (RDA) yardım elini uzatmak gibi sonuçsuz çabalarını anımsayalım. Almanya hem yeni coğrafi konumu (la Mitteleuropa), hem de NATO-Avrupa Birliği dairelerinde rol alan politik kuruluşlarıyla, ekonomik ve demografik açıdan gitgide merkezi bir güç kazandı. Ulusal hak ve güç kavramlarını yeniden gözden geçirip iyileştirmesine rağmen bugün bile hala «Korunan geçmiş Kültür’e ve silah gücü kullanımına sıcak bakmaktadır. Diğer taraftan bundan böyle müttefik devletlerle çevrili Almanya « Büyük Doğu’nun (Orta Asya-Çin) pazarlarında varlığını güçlendirerek ” Doğu ” (Rusya) ile politik bir bağlantıya başkanlık edebilecektir. Berlin düşünüldüğünde, hem sahilden uzak Avrasya ülkelerini denetleyerek ülkenin enerji güvenliğinin sağlanması hem de gelişmekte olan ekonomilerde elde edilen başarıların desteklenmesi akla gelir. Yine de uzak ve yakın çevresine alman yaklaşımını eskinin politik romantizmiyle görmek pek nadirdir ve Vilnius Deklarasyonu’nun (7 Eylül 2013) imzalanmasına rağmen Suriye’deki askeri darbe olasılıklarını ya da Libya’da NATO anlaşmasını (2011) içeren rezervler Rapallo prizmasından (16 Nisan 1922’de Cenova konferansının dışında kalarak imzalanmış Alman-Bolşevik pakttı) geçerek fark edilmiş olmak zorunda değildirler. Eğer konusu edilen «BRİCS” lere (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ya da Rusya’ya karşı jeopolitik bir değişimin sinyalleri değilse, Almanya’nın tutumu «geçmiş geçmişte kalmak istemez” (Ernst Nolte) ,halkın büyük bir bölümünün savaş karşıtı askeri maceraperestlik(Bk. anayasal baskıların gücü) istemeyen politik bir sistem düşüncesinin derin gerçeğini yansıtır: Buna, Avrupa kuşağının kurtarılması planlarına göre vatandaşların kaygısı ve kaynağı politik sınıf üzerinden gelen baskılar, içteki (Eski Yugoslavya ve Afganistan’daki bağlantı ) seçimlere göre geri çekilme de eklenir. Sonuçta, Almanya’nın (‘Selbstbehauptung’) kendini kanıtlama eylemi, temelde jeoekonomik bir model üzerine kurulmuştur ve bu çerçevede Berlin geçmişin ‘ Made in Germany” (Alman ticaret ve endüstrisinin gücü üzerine dikkat çeken İngiliz gazeteci Ernest Williams’ın bir seri makalesinin başlığı,1896) modasına yeniden bel bağlar. Sonuç olarak, Almanya ekonomik gücünün boyutuna, askeri güçlerinin erişmesine hazır değildir.( Aralık ayında Avrupa Birliği’nde güvenlik ve savunma sorunları üzerine bir zirve yapılacaktır.)
Ekonomi kader değildir
Almanya modelinin değerleri ve profili Edward N.Luttwak ’ın çalışmalarından etkilenir. Amerikalı stratejist, The National İnterest (‘ From Geopolitics to Geoeconomics. Logics of Conflict, Grammar of Commerce”, The National Interest,1990) dergisinde yayınlanan bir makalesinde, ilk kez jeoekonomiye değinir. Ve daha sonra bu konudaki düşüncesini, Fransızcaya çevrilen eserlerinde Turbo-kapitalizm (1999) ve The Endangered American Dream (1993)’de derinleştirir. Luttwak’ın analizlerine göre, dünya, soğuk savaştan sonra, çağdaş duyarlılıkların( bir fikre, hatta özveriye karşı çıkma) ve modern demografik rejimin(ekonominin ihtiyaçlarını hiçe sayan duygusu azalan bir nesil )savaşın maliyeti yüzünden politik enstrüman gibi değerini yitirdiği bir dünyaya kapıları açtı. Gücün simyasında, ekonomik ve teknolojik faktörler, döviz rezervleri ve Pazar paylarının artması kapital gösterileri teknolojik yöntemlerin üstünlük oyunlarını her şeyden önce de Devletlerarası güç raporlarını dile getirirken askeri ve diplomatik faktörler üzerinde etkili olacaklardır.
Eğer jeoekonomi, boyutlarını ifade eden «Dünya Oyunu” (jeu du monde’) adlı bir makalede böyle tanımlanıyorsa, bu dik duran yaklaşım bölgesel sorunların gücünü hafife alan dominant teoride, kimlik tutkuları terör ve olayların oluşumunda orduya ait karışıklıkların «soğuk savaştan sonra gerçek savaşlar” ve dış askeri müdahaleler, jeopolitik statüko’nun sonunda eylem stratejilerine yeni alanların daha çok açılmasıdır.
Ayrıca Luttwak’ın, Bizans İmparatorluğu üzerine yazdığı ”Büyük Strateji” adlı eserinin yayınlanmasıyla birlikte-savaş sanatı ve diplomasinin teknik bilgileri, bir imparatorun manevi ve ahlaki duruşunun planlanması üzerine- görüşleri bizi jeoekonomi dünyasına götürür.(The Grand Strategy of the Byzantine Empire, 2009).( 2009 Bizans İmparatorluğunun Büyük Stratejisi)
Diğer taraftan, jeoekonomi, jeopolitika dışında bir öğreti olarak ele alınabilir miydi? Tezi savunanlar, bunun ilerlemiş ve geri kalmış daha çok Antik ve bölgesel stratejilere ait Güney Ülkeleri’ni içeren ülkeler arasındaki ilişkilere doğru iyi bir basamak olduğunu savunurlar. Eğer her iki söylemde de bulunan «jeo” önekinin aynı alana gönderme yaptığı düşünülürse jeoekonomi akıcı, sanal bir alanı işaret eder. Jeopolitika söz konusu olduğunda jeomorfoloji açısından iklim mesafeler ve diğer coğrafi özellikler somut topraklardır. Sonunda, jeopolitika, jeoekonominin teknolojisi ve ekonominin hâkimiyetine doğru yol aldığında, kendi toprakları içinde amaç haline gelecekti. Böylece sonuç eski ve daha az marjinal jeopolitik değişiklik olarak adlandırılmış olacaktı. Bu vizyon jeopolitikanın kendi alanda keyfi bir daralmaya neden olur. Bu da ekonomik ve teknolojik oyunları göze almayı içerir. Bölgelerin kontrolü ve fethi asla doğal bir amaç olamaz. Elde edilmesi çok arzulanan alanlarda onların gerçek ekonomik değerleriyle işbirliği yaparak iletişim ağlarındaki durumlarını, ya da hala var olan sembolik değerlerini göz önüne almalıdır. Daha Genel bir plan üzerinde sui generis politik sorunun var olmadığını hatırlatmak gerekiyor.
Almanya’ya dönüş
Sonuç olarak Alman modelinin değerleri, borçlandırma ve zorunlu kamu harcamaları, fiskanalizme damga vuran Avrupalı «Sosyal Devletler” ’in eksik güvenilirliklerinin altını çizmektedir. Bununla beraber, Almanya’nın başarıları sadece «yoğunlaştırılmış ekonomi ”ye ait olan politika ve idari sorunların devlet adamlarının yerini alabilmesi değildir. Özünde politika insanlığa hizmet eden ahlak ya da ekonominin içinde erimeyen güç ve egemenlik olayıdır.
Almanya taşralı seçkinler tarafından ortaya konulan «Büyük İsviçre” ye ait basit bir ticaret devleti olarak irdelenemez. Onun dış politikası, uzak ve yakın çevresindeki etki ve gücünü denetlemek için askeri ve sivil tüm olanakları düzenler. Böylece Alman hükümeti Afganistan’daki güçlerin kalmasına ve NATO anlaşmalarına saygı duydu. Avrupa kuşağının düzeninden başka Berlin’in rolü ve ağırlığı, özellikle Doğu Avrupa’da, Avrupa Birliği banliyölerinin oluşturulmasında kesin olarak etkili olacaktır. Gelecekteki Alman yöneticilerin Vilnius «Doğulu Ortaklığı ” zirvesi( 28-29 Kasım 2013)
Çeviri:Beste Erbak Jean-Sylvestre Mongrenier
Thomas More Enstitüsü’nde Araştırma Görevlisi