ABD’deki bütçe ve borç tavanı krizlerinin ötelenmesinden sonra piyasalarda ılımlı rüzgarlar esiyor. Fakat ne gelişmiş ekonomilerde ne de gelişmekte olanlardaki sorunlar çözülmüş değil.
AKP Hükümetinin açıkladığı Orta Vadeli Programın kendi içinde bir tutarlılığı yok. Tutarlı gibi göstermek için küçük ekonomik hikayeler yazılıyor ama bu hikayelerin sonu maalesef hiçte iç açıcı değil.
Sermaye hareketleri dünyada eskisi kadar bol olmayacak. Borç bulmak gittikçe zorlaşacak.
Sonuçta maliyetler artacak, daha önce dikkate alınmayan riskler dikkate alınacaktır. Gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerden daha tercih edilebilir olma durumundan uzaklaşacak ve bundan en çok etkilenen ülkeler de yabancı sermayeye aşırı bağlı olan ülkeler olacaktır.
Türkiye’nin dışarıdan finansman bulabilmesi zorlaşacağı için çok daha tedbirli gitmesi gerekiyor. Hesapsız, plansız ekonomik büyüme hülyalarından vazgeçmemiz gerekmektedir. Ama böyle bir yaklaşıma dahi tahammül edemiyoruz. Çünkü kıyıdan çok fazla açılmışız kıyıya dönemiyoruz. Daha da gidelim belki karşı kıyıya ulaşırız gibi safsata bir söylem içinde olanlar artık bu koşullarda daha fazla gidemeyeceğimizi, enerjimizin bittiğinin farkında değiller.
AKP Hükümeti bu ekonomik politikalarla tedbir alalım dese de , gaza basalım dese de ciddi bir sıkıntı mevcut. Bu koşullarda yapısal bir dönüşüm binayı yıkmadan mümkün değil.
Önümüzdeki süreçte dünyadaki ekonomik konjonktür bu haldeyken dış finansman ihtiyacını karşılamakta çok zorlanacağız. Kurlarda bir basınç oluşacak, cari açık daha düşük bir oranda iç talep daralmasına bağlı olarak daralacak.
Hükümetin açıkladığı Orta Vadeli Plana baktığımızda önümüzdeki süreçte bütçe açığı, tasarruf açığı, cari açık sürecektir. Bu açıkların nasıl finanse edileceği belli olmamakla birlikte nasıl bir yol izleneceği de meçhuldur. Hükümetin ekonomi konusunda yaptığı açıklamalarda T.C. Merkez Bankası’nın 130 milyar doları aşan rezervlerini, halka ekonomik başarı gibi sunulmaktadır. Oysa MB’nın rezervleri 130 milyar doların çok altındadır. 25 Ekim 2013 tarihi itibarıyla MB’ nın brüt rezervleri 21.5 milyar doları altın, 112.7 milyar doları da brüt döviz rezervi olmak üzere toplam 134.2 milyar dolar olarak görünmektedir. Bu rakamdan, MB’nın bankalardan yabancı para zorunlu karşılıklar ve rezerv opsiyon mekanizması (ROM) vasıtasıyla sağladığı miktarı çıkardığımızda geriye 49.2 milyar dolar kalmaktadır. Fakat bu rakam da MB’ nın net döviz rezervini vermiyor. Döviz yükümlülükleri açısından rezervleri incelediğimizde, MB’ nın 268.9 milyar liralık dış varlığı bulunmaktadır. Bundan 188.2 milyar lira civarındaki döviz yükümlülüklerini düşüp bugünkü kurdan dolara çevirdiğimizde, MB’ nın kullanabileceği net döviz rezervi 39.9 milyar dolar olarak karşımıza çıkmaktadır.
AKP Hükümeti 2014 harcamalarını daraltmamak için yüzde dört büyüme hedefi koymuştur. Fakat hem büyüyüp hem cari açığın küçülmesi bizim gibi ekonomilerde mümkün değildir.
Başbakan kendi gücünü korumak için kamu harcamalarını kısmanın oy kaybı ve yıpranma anlamına geleceğini çok iyi biliyor. Bu siyasi bir sebep ama dış dünyada bu hesapsızlığı daha fazla finanse etmek istemiyor. Çünkü gelişmiş ülke merkez bankaları da tıkanmış durumdadır.
İki dünya savaşı arasında Keynes’in saptamaları vardı. Likidite tuzağı, deflasyon sayısı, tasarruf ve yatırım dengesinin önemine dikkat çekiyordu. Dünya ekonomisinde aynı koşullar tekrarlanmaktadır. Maliye ve para politikalarının etkinliği çok azalmış, piyasalar kısa vadeli günü kurtaralım derdine düşmüştür. Tarihten ve yaşananlardan ders almayan ekonomi politikaları dünyayı sonu karanlık acılarla dolu bir kaosa doğru sürüklemektedir.
Aydınlık günler dileklerimle.