Amerika Japonya Savunma ve Güvenlik Birlikteliği

Kaynak: cfr.org – Yazar: Beina Xu

Yazının Özgün Başlığı: The U.S- Japan Security Alliance

Giriş

İkinci Dünya Savaşı’nın hemen arkasından başlayan ABD-Japonya güvenlik ittifakı Asya’daki askeri ilişkiler arasında en önemlileri arasında yer aldı ve ABD’nin bölgedeki önemini artırdı. Bu anlaşmanın 1960 yılında yenilenerek oluşturulan hali Karşılıklı İşbirliği ve Güvenlik Anlaşması ise Japonya’ya bir saldırı olması durumunda Amerika’nın destek olacağı sözüne karşılık ABD’ye adada askeri üs kurma hakkı tanıyordu. Kökleri savaş sonrasındaki güvenli ortama dayanan bu ortaklık pek çok jeopolitik geçiş dönemine de tanık oldu ve Soğuk Savaş sonrası Çin’in yükselişi ve Kuzey Kore’nin nükleer silahlanmaya başlamasıyla ortaklığın çapı oldukça genişledi. Körfez ve Irak Savaşları ile 2011’deki Tohoku Depremi esnasında işbirliğinin korunmuş olması bu ittifakın gücünü teyit etti ancak halen bazı sıkıntılar yaşanıyor. Obama yönetimi Asya-Pasifik bölgesini stratejik üs olarak düşünürken; Okinawa’da ABD ordusunun bulunması, Kuzey Kore’nin nükleer silahlanmaya başlaması, Çin’le bölgesel anlaşmazlıklar ve Japonya’nın son zamanlarda savunma gücünü artırmaya yönelik çalışmaları ittifakın direncini sınamaya devam ediyor.

ABD-Japonya Savunma Anlaşması

II. Dünya Savaşı’nı bitiren San Francisco Anlaşması’yla birlikte imzalanan ABD-Japonya Karşılıklı Güvenlik Anlaşması, Japonya’nın barış yanlısı tutumuyla bir güvenlik düzenlemesinin ana hatlarını çizen, 10 yıllık yenilenebilir bir güvenlik anlaşmasıydı. ABD kuvvetleri, Japonya egemenliğini tekrar kazandıktan sonra da Japon topraklarında kalacaktı. Washington’la yapılan bu ilk güvenlik anlaşması, savaş sonrası Japonya Başbakanı Yoshida Shigeru tarafından ortaya konan ve Japonya’nın kendi ekonomik iyileşmesine odaklanabilmesi için güvenlik meselelerini Amerikan kuvvetlerine bırakmasını öngören Yoshida Doktrini’ne oldukça benziyordu.

O dönemde ABD Japonya’daki varlığını sürdürmek ve bu ortaklığı kullanarak Doğu Asya’daki stratejik gücünü korumak istiyordu çünkü bölgede Kore Savaşı’nın ardından bölünmüş bir Kore Yarımadası ve Çin- Sovyet askerlerinin mevzilerini ve güçlerini artırmalarına olanak tanıyan Soğuk Savaş havası hakimdi. Bu gelişmelere karşı Yoshida hükümeti 1954’te, yeni anayasanın 9. maddesinin ülkede askeri kuvvet barındırılması ya da bu kuvvetlerin uluslararası anlaşmazlıkları çözmede kullanılmasından sakınılması gerektiğini belirtmesine rağmen kendi Japon Milli Savunma Kuvvetleri’ni yarattı.

«Bölgede olup bitenlerin yarattığı med cezir bu iki ülkeyi anlaşmayı yürütmek için zorluyor.”

-Jennifer Lind

Japonya anayasanın 9. maddesini «Japon birliklerinin denizaşırı mevzilenmesini önlemek amaçlı” olarak yorumlayarak bu ittifakın savaş sonrası ilk yıllarında oldukça minimal bir rol üstlendi. Öte yandan bu güvenlik anlaşması Washington için Japon üslerinin kullanılması ve ileride ABD kuvvetlerinin Asya’ya konuşlandırılabilmesi anlamına geliyordu. Amerikan ordusu Vietnam Savaşı sırasında Japon üslerini askeri operasyonlar için kullandı ve bu durum Japonya’da bu güvenlik anlaşmasının bir tuzak olabileceği düşüncesini akıllara getirip tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine 1967 yılında Başbakan Sato Eisaku Japonya’daki Amerikan üslerinde nükleer silahların bulunmasının ülkeyi saldırılara açık hale getireceği korkusunu hafifletmek için üç Nükleer Karşıtı Prensip yasasını yürürlüğe getirdi: bulundurmak, üretmek ya da tanıtmak yok.

1970’lerde Amerika’nın Vietnam’dan çekilmesiyle Japonya ittifaktaki rolünü güçlendirmeye başladı. 1976’da Japonya savaş sonrası ilk kapsamlı savunma stratejisi olan Milli Savunma Programı Taslağı’nı yürürlüğe koydu. İki yıl sonra ABD ile imzaladığı 1978 Savunma İşbirliği’nin ana hatları üzerine bir anlaşma ile iki ülkenin Japonya’nın savunma gücü ile ilgili üstlendikleri rollerin taslağı çizilmiş oldu. Washington ve Tokyo birlikte çalışmak üzere ortak projeler geliştirdi ve hatta ortak eğitim ve talime başladılar. 1990-91 Körfez Savaşı, Japonya’da Milli Savunma Kuvvetleri (MSK)’nin BM sponsorluğundaki barış koruma harekâtlarında kullanılmasıyla ilgili yeni tartışmalar doğurdu. Milli Savunma Kuvvetleri’nin BM barış harekâtları için yurtdışına gönderilmesini şart koşan kanun henüz kabul edilmişti ve ilk MSK birimi Kamboçya’ya gönderilmişti.

Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle nüfusunu gitgide artıran Çin ve nükleerleşen Kuzey Kore bölgesel güvenlikte güç dengelerinin değişmesine sebep oldu. Pyongyang’ın hızla geliştirdiği balistik füzeleri ve nükleer programı ittifakın zaman aşımına uğradığını ifşa ederek askeri bir tehdit haline geldi.

Kuzey Kore’nin 1990 ortalarındaki füze krizinde bazı çatlaklar kendini gösterdi. 1993 Mayısında Kuzey Kore Japon Denizi’ne bir Nodong füzesi yolladı ve Nükleer Silahların Yaygınlaşmasını Önleme Anlaşması’ndan nükleer savaş materyalleri üretmek amacıyla çekildiğini açıkladı. ABD, bölgedeki istikrarı korumak amacıyla bu ittifaka girmişti ancak Japonya’nın anayasal kısıtlamaları ve 1978’deki yasa taslağı ABD’nin de bölgedeki olası bir huzursuzluk için askeri anlamda hazırlanmasını engelliyordu. 1996 Tayvan Füze Krizi’nde iki Amerikan uçak gemisinin Çin’in füze denemelerine misilleme olarak Tayvan üzerinden uçması bölgede tansiyonun iyice artmasına sebep oldu.

Bölgede filizlenen bu yeni istikrarsızlığın ışığında ittifak 1997 Eylül’ünde yeni bir ABD-Japonya Savunma Taslağı’nı kabul etti. Bu yeni taslakla Japonya’nın askeri operasyonlarının sınırları kendi adalarından komşu bölgelere genişlemiş oldu. Bu hamle Japonya’nın kendi savunmasında daha aktif bir rol almaya hazır olduğunu da gösteriyordu. ABD Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Sheila Smith bu olayların üzerine «Bu krizler Washington ve Tokyo’ya Kuzeydoğu Asya’daki Soğuk Savaş’ın aslında bitmemiş olduğunu hatırlattı. (1990’lardaki) bazı gergin noktalar ittifakı sınamaya devam ediyor” açıklamasında bulundu.

1998’de Kuzey Kore’nin Japon hava sahasına bir digger füze ateşlemesinin ardından Tokyo ve Washington balistik füze savunma programlarını güçlendirdi. 2006’daki bir nükleer test ve Kuzey Kore’nin yakın zamanda da devam eden nükleer atılımları Japonya’nın artık kendi savunma programı için nükleer silah alması gerektiği tartışmasını başlattı. 2008’de Bush yönetimi nükleer programına kısıtlamalar getirmesi karşılığında Kuzey Kore’yi «terörizme destek veren ülkeler listesi”nden çıkardı. Washington’ın Pyongyang ile başlattığı bu tavır Tokyo’da Washington’ın nükleere sahip bir Kuzey Kore’yi kabul edeceği ve Japonya’ya ABD tarafından sağlanan güvenlik garantisinin azalacağı korkusunu yarattı.

Çin ve Diaoyu/Senkaku Adaları Anlaşmazlığı

ABD kendi önceliğini Asya-Pasifik bölgesi olarak belirlerken, ittifakın gündeminde Çin’in hızlı yükselişi bulunuyordu. 2010’da Çin Japonya’yı dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmada geçerken Doğu ve Güney Çin Denizi’nde de girişkenliği artıyordu ve bu durum Çin’in bölgesel bir büyük güç olması korkularını doğuruyordu. Doğu Çin Denizi’nde üzerinde yerleşim olmayan birçok minik adacıktan oluşan Diayoku/Senkoku Adaları’yla ilgili bölgesel anlaşmazlık ikili ilişkileri gerdi ve birçok gözlemcinin bölgede bir askeri çarpışma olabileceğinden korkmasına sebep oldu. Washington adaların egemenliği konusunda söz söyleme hakkı olmadığını belirtmesine rağmen bölgeyi Japon yönetiminde kabul ediyordu ve bu sebeple de anlaşma kapsamında görüyordu. Dartmoth Üniversitesi’nde doçent olan Jennifer Lind; 60 yıl boyunca Japonya’nın ABD’nin bir tuzakla kendisini savaşa sürüklemesinden korktuğunu, ancak şimdi ittifakın dinamiğinin tersine döndüğünü ve aynı korkuyu Diaoyu/Senkaku bölgesi sebebiyle ABD’nin yaşadığını belirtti.

Bölgesel anlaşmazlık uzun yıllar sürmesine rağmen ilişkilerin kopma noktasına ulaşması 2012 yılında Çinli aktivistlerin adacıklara çıkması ve Japon aktivistler ile karşı karşıya gelmesiyle oldu. Yoshihiko Noda önderliğindeki Tokyo hükümeti dış işleri bakanlığının uyarılarına rağmen adaların üçünü özel arazi sahibinden almak için girişimde bulundu. Bu girişim Çin’de bir ay süren Japon malları boykotunu da içeren geniş bir anti-Japon protestosuna yol açtı ve Japon ihracatına ciddi bir darbe vurdu. Bu gerilen ortam Japon Sahil Güvenliği’ni de karasularının gözetimini arttırma ve adacıklara bina yapma ve personel koyma çağrısı yapması için cesaretlendirdi. Pekin ve Tokyo arasındaki ilişki çıkmaza girdikçe, ABD’ye arabuluculuk yapması için çağrılar da arttı.

Eski başbakanlar Ryutaro Hashimoto ve Junichiro Koizumi’nin özel danışmanı olan Yukio Okamoto, 2013 Eylülünde bir konuşmasında «Çin Senkaku anlaşmazlığında Japonya’ya kulak asmayacaktır. Bu ortamda onların hareketlerine yön verebilecek olan tek güç ABD’dir” dedi ABD’nin esas rolünün arabuluculuktan da öte bölgede işbirliğinin sağlanması için zemin hazırlamak olduğunu belirtti.

Okinawa Meselesi

İttifakın en çelişkili meselesi Okinawa eyaletinde Amerikan deniz kuvvetlerinin mevzilenmesiydi. Japonya’nın 47 eyaleti içinde en fakiri olan Okinawa’da ABD’nin Japonya’ya konuşlandırdığı birliklerin %65’i bulunuyordu. Yerliler içten içe Futenma üssünde Amerikan birliklerini barındırmanın getirdiği büyük yüke kızıyorlardı ayrıca bölgede meydana gelen kaza ve suç olayları (tekrarlanan cinsel istismar dâhil) hakkında endişelerini dile getiriyorlardı. 1995’te 12 yaşında bir kızın 3 Amerikalı görevlinin toplu tecavüzüne uğraması 85000 eyalet sakininin ayaklanmasıyla sonuçlandı. Bu protestodan bir yıl sonra Başbakan Ryutaro Hashimoto ABD Başkanı Bill Clinton’dan doğrudan Futenma bölgesinin Japonya kontrolüne geri verilmesini istedi. ABD askerleri tarafından cinsel şiddet uygulandığına dair 2008 ve 2012’de de iddialar ortaya atıldı ve Futenma üssünün yerinin değişmesi için birçok plan gözden geçirildi ancak hepsi de planlanan şehirlerdeki yerel halk tarafından itirazla karşılandı.

Bu gerilimi düzeltmek adına son zamanlarda yaşanan bir diğer gelişme olarak ABD ve Japonya 2006’da Futenma Hava İstasyonu’nun Ginowan şehrinin dışına taşınıp Camp Schwab dışında yeni bir üs inşa edilmesi ve 80000 denizcinin Guam’a transfer edilmesini öngören yeni bir yol haritasına imza attılar. Ancak bu teklif seçim kampanyası sırasında bu değişikliğe karşı çıkmış olan Japonya Demokrat Partisi Başkanı Yukio Hatoyama’nın 2009’da başbakan olmasıyla ortadan kalktı.

Okinawa sorunu konusunda Smith bu meselenin ittifak için oldukça yıpratıcı olduğunu belirtti ve «gerçek sorun Amerikan kuvvetlerinin Japonya’daki sürekliliğini sağlamak için daha geniş bir çevre oluşturmak olmalıyken bu mesele bizim dikkatimizi tek bir üs üzerine topladı” dedi.

İttifakın Geleceği

2011’deki büyük deprem ve ardından Tohoku’yu vuran tsunami esnasında Amerikan ve Japon kuvvetlerinin birlikte uyum içinde çalışması ittifakın direncini gösterdi. MSK Tomodachi Operasyonu sırasında binlerce Amerikan askeriyle birlikte dünya ittifak tarihinin en büyük ikili operasyonuna imza attı. Amerikan kuvvetleri Sendai havaalanının temizlenmesinde ve arama kurtarma çalışmalarında yardımcı oldular ve Japonya’nın savunma hazırlıklarını tamamladılar.

Bu yüksek destek Japonya’nın Körfez ve Irak Savaşları sırasındaki yardımlarının bir yansımasıydı. 2001 Kasımında Junichiro Koizumi hükümeti Japon Deniz Kuvvetlerini Amerikan ordusunun Afganistan operasyonuna yardım için Hint Okyanusu’na gönderdi. Bu operasyon Japonya’nın deniz aşırı bir askeri operasyonda ilk görev alışıydı. Bir yıl sonra Japonya MSK’nin savaş sonrası Irak’a sevkiyatına izin verecek yeni bir yasa tasarısı hazırladı ve 2003 yılında savaş sonrası yeniden yapılanmaya yardımcı olmak üzere yardım kuvveti gönderdi.

«Amerika Birleşik Devletlerinin rolü daha da büyük. Yalnızca arabuluculuk değil, aynı zamanda bölgede işbirliği için yeni bir zemin hazırlamak”

-Yukio Okamoto, eski başbakanlar Ryutaro Hashimoto ve Junichiro Koizumi’nin özel danışmanı

Öte yandan hem ABD’nin hem de Japonya’nın ekonomilerini düzeltmeye odaklanmış olmaları ittifakın geleceği hakkında hala soru işaretleri bulunmasına sebep oluyor. Başbakan Shinzo Abe eşzamanlı olarak hem genişlemeci mali politikayı yürürlüğe koydu hem de barışçıl anayasanın diğer yorumunu yeniden gözden geçirerek MSK’nin «ortaklaşa milli savunma” alanını genişletti. Bu yeni tanımla Japonya’nın kendisi risk altında olmasa bile müttefik ülkelerinin birliklerine yardım edebilmesini sağlıyor. Smith «Geçtiğimiz 50 yıl boyunca Japonya askeri kapasitesini anayasasının 9. Maddesinin yorumlanmasını sorgulatacak kadar genişletti” diyor ve ekliyor: «Ve şimdi soru şuna dönüştü: İttifakta Japonya’nın rolü ne olabilir?”

Bazı uzmanlar modern zamanların ittifak anlayışını daha kapsayıcı olarak, örneğin ticaret ve enerji işbirliklerini destekleyici olarak tanımlıyor. «Bu iş sadece askeri değil, çok daha fazlası. Bunlar bizim kendi ulusal refahımızı ve güvenliğimizi geliştirmek için kullandığımız araçlar ve temelde ittifak da zaten bu olmalı” diyor Smith.

Çok taraflı Trans-Pasifik Ortaklığı uzmanlar tarafından ittifakı sağlamlaştıracağı umulan geleceği oldukça parlak bir ekonomik gelişme olarak görülüyor. Fukushima nükleer santralinde yaşanan felaket Japonya’yı enerji politikalarını yeniden düşünmeye itti, Washington Japonya’yla uzun süreli bir sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatı anlaşmasına imza attı ve bu ABD’nin Japonya’nın tedarikçi ülkesi olacağı anlamına geliyor.

Lind «Şimdi ittifakın uzun zamandır en önemli olduğu an” diyor. «Bölgede olup bitenlerin yarattığı medcezir bu iki ülkeyi anlaşmayı yürütmeleri için zorluyor.”

Kaynaklar

Dış İlişkiler Konseyi’nden Sheila Smith Dünya Politikası İncelemesi makalesinde ABD-Japonya ittifakının Asya’da değişen jeopolitik dengeler arasında nasıl bir yeri olduğunu derinlemesine inceliyor ve DİK Politika Yenilemesi Hatırlatması’nda ittifak için bir strateji rotası çiziyor.

Bu makalede Darthmouth hocası Jennifer Lind, ABD-Japon ittifakının tarihini araştırıyor ve Tokyo’nun güvenlik konusuna yaklaşımını inceliyor.

George Packard 2010 Dış İşleri makalesinde ittifakın 15. yıldönümünde etkililiğini tartışıyor.

Richard Armitage ve Joseph Nye 2012 Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin raporunda iki tarafa da adım atmasını öneriyor.

Uzman Gerry Curtis 2013 Dış İlişkiler makalesinde Tokyo’nun agresif bir dış politika yürütmesinin neden pek mümkün olmayacağını açıklıyor.

Yasuhiro Izumikawa 2010 Uluslararası Güvenlik makalesinde Japon antimilitarizmini açıklıyor ve Japonya’nın savaş sonrası güvenlik politikasını inceliyor.

http://www.cfr.org/japan/us-japan-security-alliance/p31437

Bunları da sevebilirsiniz