Tarihin ilk örgütlü spor organizasyonları olarak nitelendirilen olimpiyatlar konusunda birbirinden farklı çeşitli başlangıç efsaneleri bulunmaktadır. Olimpiyatların Elis Kralı ‘Phitos’ un isteğiyle M.Ö. 776 yılında başladığı ve dörder yıllık aralar ile M.S. 393 yılına kadar kesintisiz 292 kez gerçekleştirildiği ileri sürülmektedir. Bir diğer efsaneye göre ise, Kral Pelops tarafından M.Ö. 1370 yılında başlatılmış ancak M.Ö. 800’lü yıllarda oyunlara ara verilmiştir. Olimpiyatın düzenlendiği stadın içten içe boyu 192 metrelik koşunun yapılabileceği uzunluktadır, genişliği ise 35 metredir. Olimpiyatlar hız koşusunun galibinin ismiyle anıldığı için ilk olimpiyat oyunları, bu yarışın galibi Coroebus’un adını taşımaktadır. Hız koşuları ile başlayan oyunlara daha sonra boks, güreş, disk, cirit atma ve uzun atlama sporları da eklenmiş ve ardından Yunanca’da beş anlamına gelen ‘Penta’dan üretilen Pentation denen beşli bir yarışma, oyun programına konulmuştur. Antik olimpiyatların günümüz sporlarından ayrılan yanlarının başında kişi sporuna dayalı bir yarışma programının bulunması, olimpiyatlarda yarışmacıların çıplak yarışmaları ve sadece Yunan yurttaşı olduğunu ispat edebilenlerin katıldığı organizasyonlar olmasıdır. Kadınların ve yabancıların oyunları seyretmelerine izin verilmemiştir. (Fişek,1985; Koryürek,1996; Tercüman Spor Olimpiyatlar C.3) 776 yılındaki ilk olimpiyat oyunlarında yalnızca kısa mesafe koşuları yer alırken, oyunların 21 spordan oluşan karmaşık ve çok boyutlu bir hale gelmesi 576 yılda yüz kırk beş organizasyon gerçekleştirilmesi ile mümkün olmuştur.(Mechikoff&Estes,1993)
Olimpiyatların dinsel açıdan da sitenin yapısında önemli bir işlevi bulunmaktadır. Bazı nitelemelere göre Olimpiyatlar ‘Tanrılar Tanrısı Zeus’ un şerefine yapılmaktadır. «Tanrı ve Tanrıçalar adına düzenlenen büyük gösterilerin en büyüğü ve en önemlisi olan Olimpia’da başlıca iki amaç hakimdi. Bunlardan birincisi, vücut mükemmelliğine önem veren soylu kişilerin dini yönden de maneviyatlarını takviye etmeleri, ikincisi ise tüm sitelerin sinesinde barındıran bu oyunlar sayesinde arada mevcut geçimsizlikleri ortadan kaldırmak ve dostluğu takviye etmekti. Oyunlar her şeyden önce dini bir mahiyet taşıdığından Olemp toprakları üzerinde silahla dolaşmak da kesin bir şekilde yasaktı. (Tercüman Spor Olimpiyatlar C.3)”. ‘Ekecheiria’ adı verilen olimpiyat barışı geleneği ile olimpiyatlar süresince yaşanan her türlü savaşa ara verilir ve sportif etkinlikler gerçekleştirilirdi.
1889 yılında spor yöneticilerinin toplandığı bir kongrede ‘Modern çağın gelişimine uymak için olimpiyatları canlandırmalıyız.’ sözleri ile dinleyicileri şaşırtan Coubertin, modern olimpiyatların hayata geçirilmesi için sadece yedi yıllık bir zamanın geçmesini bekleyecekti. Coubertin’e göre; Olimpiyatlardaki en önemli unsur kazanmak değil katılmaktı. Yaşamdaki en önemli unsur zafer değil mücadeledir. Önemli olan birinci gelmek değil, sonuna kadar savaşabilmektir. «Sporları kuvvetlendirmek ve yüceltmek, onların özerkliğini ve devamlılığını sağlamak, modern dünyamızda spor branşlarına düşen eğitici rolleri daha mükemmel bir biçimde yerine getirmelerini sağlamak üzere, cemiyet hayatı için lüzumlu olan atlet bireyinin adale faaliyetine şan ve şeref kazandırmak, toplum heyecanını yaşatmak, galeyana getirmek, ideal rekabeti canlandırmak için Olimpiyat oyunları yeniden başlatılmalıdır.(Koryürek,1996)”.
Olimpiyatları yeniden diriltmek suretiyle modern döneme özgü bir hale getirmeyi amaçlayan Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) 23 Haziran 1894 tarihinde Pierre de Coubertin’in önderliğinde kurulmuştur. IOC’nin sorumlulukları şöyledir; -«Olimpiyatları ve Olimpik hareketi dünya genelinde yerleştirmek.
-Oyunlarda promosyon ve fiziksel, ahlaki kalitenin geliştirilmesi,
-Yaz Olimpiyat Oyunlarını ve Kış Oyunlarını başlatmak ve yönetmek,
-Sporun gelişmesini sağlamak,
-Ulusal Olimpiyat Komitelerine ve Uluslar arası Spor Federasyonlarına yardımcı olmaktır(IOC,1986)”.
Modern Olimpiyat Oyunları ilk kez 1896 yılında Olimpiyat oyunlarının çıktığı ülke olan Yunanistan’ın Atina kentinde yapılmıştır. Alınan karar uyarınca dört yılda bir düzenlenecek olan olimpiyat oyunlarına her seferinde başka bir ülke ev sahipliği yapacaktır.1896 yılında Atina’da düzenlenen oyunlara on dört ülkeden toplam 245 erkek sporcu katılmıştır. Olimpiyat oyunları ikinci kez 1900 yılında Paris’te düzenlenir ve oyunlara 19’u bayan olmak üzere toplam 1206 sporcu yarışmıştır. 1920 Anvers oyunları Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından düzenlenmiş ve bu savaşın çıkmasına neden oldukları için oyunlara Almanya, Avusturya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun katılması engellenmiştir. Benzer bir durum 1948 yılında Londra Olimpiyat oyunları sırasında tekrar yaşanmıştır ve yine Almanya başta olmak üzere savaşın çıkmasına neden oldukları gerekçesiyle İtalya ve Japonya’nın da oyunlara katılmaları engellenmiştir. 1924 yılından itibaren Kış Olimpiyat Oyunları da düzenlenmeye başlanmıştır. Olimpiyat oyunlarının ideolojik bir alan olduğu tartışmalarının en çok hissedildiği dönem 1980 Moskova ve 1984 Los Angeles olimpiyatlarıdır. Her iki olimpiyat oyunu da siyasi olaylar bahane edilerek çok sayıda ülkenin boykot ederek katılmamalarına sahne olmuşlardır. Halen 75 ülkeden 92 üyesi bulunan Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin merkezi İsviçre’nin Lozan kentidir. (Koryürek, 1996)
Uluslararası Olimpiyat Komitesi, Latince kökenli şu üç kelimeyi Olimpiyat Oyunlarına düstur olarak seçmiştir; CİTİUS-ALTİUS-FORTİUS (Daha hızlı, daha yüksek, daha kuvvetli). Olimpiyat oyunlarının sembolü, iç içe geçmiş ayrı renklerdeki beş halkadır. Dünyanın beş kıtasını temsilen insanları dostluk ve sevgi bağları ile birbirine bağlamayı simgeleyen bayrağın üç halkası üstte, ikisi alttadır. Üstteki üç halka soldan sağa doğru mavi, siyah ve kırmızıdır. Alttaki halkalar ise soldan sağa sarı ve yeşildir. Beyaz bir zemin üzerindeki bu halkalardan mavisi Avrupa’yı, sarısı Asya’yı, siyahı Afrika’yı, yeşili Avustralya’yı ve kırmızısı ise Amerika’yı temsil etmektedir. Beyaz zemin üzerindeki bu beş halkanın daha sonra Uluslararası Olimpiyat Komitesine üye olan ülkelerin renklerini temsil ettiği ifade edilmiştir. (Tercüman Spor Ansiklopedisi Cilt 3, Koryürek, 1996)
Olimpiyat oyunlarında sporcuların ettikleri yemin ise şöyledir; «Olimpiyat oyunlarında ülkemin şerefi ve sporun zaferi için kurallara uyarak dürüst yarışacağımıza ve gerçek sportmenlik ruhu içinde mücadele edeceğimize ant içeriz”. Sporcuların yanı sıra yönetici ve hakemlerin de kendilerini olimpik ideale bağlayan yeminler etmeleri olimpiyatların idealist yapısını yalnızca yarışma ahlakıyla koruyamayacağının ve organizasyona katılan herkesin aynı ideali taşıması ve koruması gerektiğini gösterir.
Olimpik ant, esasen global ölçekli ortak bir ahlak, ortak bir adalet duygusunu sayısı 200’ü geçen ulus adına onaylatmak anlamına gelmektedir. Bu ortak ideal ideolojik olarak da desteklendiği sürece olimpiyat oyunları gerçekten bütün dünya adına bütünleştirici bir platform oluşturmakta, insanlığın seyri birbirini takip eden oyunlarda gözlenebilmektedir. İdeolojik kutuplaşmalar ortaya çıkıp, bu ideolojilere ait farklı ahlaklar uzlaşmaz hale geldiğinde ise olimpiyat oyunları boykot edilmiş ve bütün dünyayı kucaklaştıran kimliğinden uzaklaşmıştır.
Modern Olimpiyat Oyunlarının düzenlenmesindeki amaçlar şunlardır;
1) Spor yapmanın amacının, insanın bedensel olduğu kadar zihinsel ve ruhsal gelişmesinde de katkısı olduğunu anlatmak.
2) Daha iyi ve barışçı bir dünya için, gençlerin spor yoluyla birbirlerini anlamaları ve dost olmalarının imkanlarını yaratmak.
3)Uluslararası evrensel bir iyi niyet ortamı yaratmak ve geliştirmek amacı ile Olimpizm prensiplerini dünyaya yaymak.
4) Dünyanın dört köşesindeki sporcu gençliği, Olimpiyat oyunları dediğimiz büyük spor şöleninde bir araya getirmek. (GSGM TMOK, 1991)
Bu amaçların gerçekleştirilebilmesi için belirlenen Olimpizmin temel prensipleri ise şöyle sıralanmaktadır;
1. Olimpizm vücudun, iradenin ve düşüncenin tüm özelliklerini, dengeli olarak birleştiren ve geliştiren bir hayat felsefesidir. Olimpizm, gayretli olmanın zevkini anlatan, örnek hareketlerde bulunmasının eğitsel kıymetini tanımlayan, uluslararası etnik prensiplere saygılı olmanın yararını benimseyen bir yaşama tarzını yaratmaya çalışan bir hayat felsefesidir.
2. Olimpizmin amacı, sporun her yerde insanın uyumlu gelişimine hizmet etmesini sağlamak ve bu yolla insan saygınlığını titizlikle koruyan barışçıl bir toplumun yaratılmasında özendirici rol oynamaktır.
3. Olimpik Hareket, Uluslar arası Olimpiyat Komitesinin mutlak otoritesi altında, Olimpizm değerlerini benimsemiş kişi yada kurumlarca yürütülen, birleşik, organize, evrensel ve sürekli bir eylemdir. Beş kıtayı kapsar. Dünya sporcularını bir araya getiren muhteşem bir spor festivali olan Olimpik Oyunlar ile zirveye ulaşır. Sembolü beş adet birbirine geçmiş halkadır.
4. Spor yapmak insan haklarından birisidir. Her ferdin, ayrım gözetmeksizin ve Olimpizm ruhu ile spor yapma hakkı vardır. Bu da karşılıklı anlayış, dostluk, dayanışma ve fair-play anlamına gelir. Spor organizasyonu, yönetimi ve yürütmesi bağımsız spor kurumları tarafından gerçekleştirilmelidir.
5. Ülke, kişi, ırk, din, siyaset, cinsiyet ve diğer herhangi ayrım Olimpik Harekete dahil olma prensiplerine aykırıdır.
6. Olimpik Harekete dahil olma, Olimpik Antlaşma’ya uyma ve IOC tarafından tanınmayı gerektirir. (GSGM TMOK, 1991)
Olimpik idealler ve bu ideallerin yaratılması yolunda atılan adımlar incelendiğinde Olimpiyatların, ortak bir ahlak yaratma düşüncesinin ete kemiğe büründürüldüğü bir alan olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Ahlaki standardizasyonun gerçekleştirilmesi uluslararası ticaretin geleceği ve devamlılığı açısından önem taşımaktadır. Benzer ahlaki normlara sahip olunmayan bir dünyada ticaret yapmak çok riskli bir şeydir. Belirgin ahlaki farklılıklar Endüstri Devrimi’nin ve kıtalar arası ticaretin önündeki temel risklerden/tehlikelerden en önemlisidir. Spor işte tam bu noktada ideal bir dünya ahlakı yaratma görevini üstlenebilir. «‘Modern spor bir dindir, dinsel bir törendir, daha yücelere doğru ızdıraplı bir uğraştır’ ve amaç ‘sosyal barıştır’. ‘Sistemin güven altına alınışıdır.’ Böylece Coubertin’in ideolojisi yavaş yavaş değişir. Spor başlangıçta egemen elit için etkin, olumlu bir eğitim aracıyken, şimdi sosyal barışı sağlamak ve sınıf çatışmalarını savuşturmak üzere kitleler için ‘Kült’ olmuştur(Gür, 1979)”. Benzer ifadeler Gillet’in spor tarihi çalışmasında da yer almaktadır; «‘Modern olimpiyatçılık kadar eski olimpiyatçılığın da ilk temel özelliği bir din olmasıdır. Eskiçağ atleti, bir heykeltıraşın heykel üzerinde yaptığı gibi bedenini çalışmalarla işleyerek, tanrılara saygı gösteriyordu. Çağdaş atlet de aynı şeyi yaparak vatanını, ırkını, bayrağını yüceltir’ (Gillet,1975)”.
Olimpik idealin modern olimpiyatların doğuşunda son derece net ve heyecan verici bir manifesto oluşturmasına karşın olimpiyatların kendi ideali doğrultusunda bir tutarlılık kazanması zaman alacaktır: 1904 Saint Louis Olimpiyatları önemli bir ayrımcılığa sahne olarak modern olimpiyatların yüz kızartıcı bir örneği olmuştur. Oyunlardan iki hafta kadar önce 12-13 Ağustos tarihlerinde Saint Louis Dünya Fuarı paralelinde düzenlenen ‘Antropoloji Günleri’ etkinliklerinde atletik yarışmalardan oluşan bir paralel organizasyon düzenlenmiş ve bu organizasyonda günün tanımına göre olimpiyatlarda yer alamayan ‘vahşiler’ yarışmıştır.
Olimpik ideali metinleştirmesine rağmen De Coubertine içinde yaşadığı sosyal periyodun etkileri altında kalmıştır. Katolik ve Protestan kiliselerinin kadının spora katılımına karşı olduğu, hatta papanın da bu konuda konuşmalar yaptığı dönemde De Coubertine’in de kadınların spora katılımına karşı sık sık konuştuğu görülmüştür.
*1901’de «Kadının rolü kazanan erkekleri ödüllendirmek anlamında alkışlamaktı”.
*1902’de «Kadın sporu doğanın kanunlarına oldukça karşıdır”.
*1912’de «Olimpik oyunlar erkeklere ayrılmalıdır”.
*1924’te «Kadınların olimpiyatlara katılımının 20 yıl sonrasında IOC’ye başvurarak 1924 oyunlarından çıkartılmasını önerdi”.
*1925’te «Kadınların katılımının illegal olduğunu söyledi.”
*1934’te «Erkek atletleri kadın atletlerle kontak kurmalarının kendileri için kötü olur” diyerek uyardı.
*1935’te Modern Olimpizmin felsefe temelleri hakkındaki konuşmasında «kadınların kamuya açık yarışmalarda yer almasına kişisel olarak karşıyım. Bunu toplum önünde yapmamalılar”dedi. (McPherson,Curtis&Loy, 1989)
Simonoviç’e göre, modern olimpiyat efsanesi, Batı Avrupa’nın sömürgeci devletlerinin ideologlarının, dünyayı sömürgeleştirme etkinlikleri için ‘uygarlaştırma’ adı altında meşruluk elde etme çabaları uğrunda kullandıkları efsanelerdendir. ‘Herkesle birlikte ve herkese karşı’ ve ‘daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü’ şeklinde ifade edilen özlü sözlerin anlattığı performans ilkesinin mutlaklaştırılması ile mitolojik bir ilişkinin yaratılmasıdır. «Olimpizm, 20. Yüzyıl’ın manevi gök kubbesini ayakta tutan desteklerden biridir. Olimpizm, küresel kapitalist totaliter bir rejim kurulması yolunda engel yaratabilecek her türlü normatif (geleneksel, ahlaki, hukuki, dinsel) sınırlamayı kaldırma amacını güden ‘küresel’ ideolojinin tacıdır…‘Olimpik enternasyonalizm’ ilk olarak Avrupa kapitalizminin çıkarlarından doğmuştur. Avrupa’nın sömürgeci yayılması, Coubertin’in olimpizminin arkasındaki esas itici güçtür. (Simonoviç,2004)” Olimpiyatlar herkesin eşit olarak varolduğu bir yer değildir. Büyük şampiyonların dışındaki sporcuların katılımı bir çok kez imkansızdır. Olimpiyatlar da katılımı arzulayan değil başarıyı ödüllendiren ve başarıya saygı duyan bir kimlik ve ideoloji değişimi içerisine girmiştir. Ama sahte tanıklıklar tarafından desteklenen IOC olimpik idealin modern olimpiyatların başlangıcından beri değişmeden geldiği kandırmacasını sürdürmekte, profesyonel spor, medya ve çoğu spor dışından gelen büyük sponsorluklar spor idealinin yeni tanımını yapmaktan korkmakta ve kaçınmaktadırlar.
Uluslararası Olimpiyat Komitesinin(IOC) kapalı bir kast biçimde örgütlenmesi örgütün anti demokratik yapısı konusundaki eleştirileri arttırmaktadır. «1894’te on dört ülkeden gelen yetmiş dokuz delege ile kurulan Uluslararası Olimpiyat Komitesi daha başlangıçta şöyle anti demokratik bir prensip kararı almıştı; Komite, Ulusal Olimpiyat Komitesi olan ülkelerin temsilcileri arasından kendi üyesini kendi seçer. Bu seçilen üye yaşamı boyunca komitenin üyesidir. Bu karar hala günümüzde de geçerlidir. Üye bunasa da fark etmez. Önemli olan saltanatın belki babadan oğla değil ama sınıfın gerçek temsilcileri arasında sürdürülmesidir(Gür,1979)”.
Güç ilişkilerinin önemi uluslararası spor organizasyonlarına ev sahipliği için yapılacak seçimlerde sıkça hissedilmektedir. Delege satın alma gibi profesyonel sporun yozlaştırıcı birçok göstergesi olimpik sporda da görülmektedir. Olimpiyat oyunlarını düzenleyebilmek için aday ülkeler birbirleri ile acımasız bir rekabet içerisine girmektedirler. Amaç Ulusal Olimpiyat Komitesi’ndeki kırk oydan fazlasını almaktır. «Aday kentler tüm dikkatlerini Kulübe çevirmek zorundadırlar. 1996 yüzüncü yıl oyunları için Manchester’i Atlanta ve Atina’ya karşı aday gösteren grubun başındaki Bob Scott, ‘günün sonunda gidip IOC üyeleriyle ilişki kurmak zorundasınız’ diyor. ‘Ben belirli bir IOC üyesinin ikinci kızının ayak numarasını bile bilirim… Ulusal Olimpiyat Komitesi üyelerine yönelik armağanlar vermenin gelenek halini aldığı da unutulmamalıdır (Sımson, Jennings, 1994)”.
Olimpiyatların ticari boyutu medya ile oluşan birliktelik sonrasında daha da artmış, bu durum adeta bir kısır döngü gibi sportif oyunların içerisinde daha fazla entrikanın dönmesiyle sonuçlanmıştır. Spor ve televizyon arasındaki ilişkinin en iyi okunabileceği yerlerin başında olimpiyat oyunları gelmektedir. Olimpiyatlar son yıllarda turistik şenlikleri andıran ve milyonlarca turisti yapılan ülkeye, milyarlarca insanı ise ekranları başına çekme potansiyeli bulunan kitlesel gösterilere dönüşmüşlerdir. Bu gösterilerin gerçekleşmesini sağlayabilmek için harcanan paralar ve yapılan tesislerin, organizasyon öncesi ve sonrasında ülkelerin ekonomisi açısından yarattığı etkiler açısından 2004 Atina ve 2008 Pekin Olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapan Yunanistan ve Çin’in ekonomileri incelenebilir.
2012 Londra olimpiyatlarının yanı sıra 2020 yılındaki olimpiyatlara İstanbul’un ev sahipliği yapması girişimlerini ve olimpiyatlar üzerinden sürdürülen ideolojik anlayışların küreselleşme sonrası tüketim kültürünün de etkisiyle ne gibi etkileri olabildiğini bir sonraki yazımızda ele almaya çalışacağız.
Kaynaklar
Fişek,K.(1985) 100 Soruda Türkiye Spor Tarihi, Gerçek yay. İstanbul
Gillet,B.(1975) Spor Tarihi, Çev.Mustafa Durak, Gelişim yay. İstanbul
Goldmann,L.(1999) Aydınlanma Felsefesi, Çev.Emre Arslan, Doruk yay. İstanbul
GSGM TMOK.(1991) Olimpiyat Oyunları’na Aday Olma Kılavuzu. Ankara
http://www.gsgm.gov.tr/sayfalar/yonetmelikler/yonetmelik_index.htm
Gür,A.(1979) Spor ve Sosyal Sınıflar, Aydınlık yay. İstanbul
IOC(1986)Sport Leadership Course I.The Olympic Solidarity Program of the IOC, Laussanne
Koryürek, C., (1996). Olimpiyat Tarihi M.Ö.776-M.S.1996 Klasik ve Modern Olimpiyatlar, Olimpiyatlarda Türkler. Arçelik yay. İstanbul
Mechikoff,R.&Estes,S.(1993) A History and Philosphy of Sport and Physical Education: From the Ancient Greekst to the Present. WCB Brown& Benchmarking publishers, Madison, İndia, Oxford
McPherson,D.B.,Curtis,E.J.&Loy,W.J.(1989) The Social Sıgnıfıcance of Sport: An Introduction to the Sociology of Sport, Human Kinetics Boks, Champaign, İllionios
Sımson,V.&Jennings,A.(1994) Olimpiyatlar Sahtekarlık ve Mafya (Güç, Para ve Doping) Çev. Mehmet Harmancı, Milliyet yay. İstanbul