AB küresel krizin kıskacında savrulup duruyor. Avrupa’nın 1,5 tiro dolarlık milli gelire sahip olan en büyük 5. ekonomisi İspanya, bankalarını yeniden yapılandırmak için Avrupa Destekleme Fonu’nda 100 mia avro talep etmiş idi. Avrupa Merkez Bankası, IMF ve Avrupa Bankacılık İdaresi’nden 100 mia avroluk yardım yapılacağının açıklamasıyla, piyasalar coştu, pembe bulutlar küresel ekonomiyi kapladı.
İspanya Başbakanı Mariano Rajoy söz konusu yardım paketinin kamu harcamaları için değil, sadece bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi için kullanılacağını özenle açıkladı. Söz konusu olan çaba, bankaların yeniden ve düzenli olarak yapılandırılması olduğuna göre küresel finans sistemi rahatlayabilir ve spekülatif saldırılarına geri dönebilirdi. Oysa İspanya ekonomisinin küresel kriz öncesi yaşadığı şişkinliğin nedenlerine kısaca bakmak dahi, bankaların 100 mia avroluk destek sonucu yeniden yapılandırılıyor olmasının aslında sorunun özüne hiç değinilmediğini ortaya çıkaracaktır.
İspanya küresel kriz öncesi aynen Türkiye’nin şu an yaşadığı gibi, yoğun bir inşaat spekülasyonu içine gömülmüş ve inşaat sektörünün spekülatif beklentileri üzerinden gerçekleştirilen konut kredileri bir balon köpüğü gibi şişerek devasa karları körüklemiştir.Gelinen noktada kurtarılacak olan sadece İspanya değildir, sırada Avrupa’nın 3.büyük ekonomisi İtalya bulunmaktadır. Para Birliği’nin bu şartlarla devamı mümkün değildir.
AB bu durumdayken ABD’de de açıklanan ekonomik datalar iç açıcı değil. ABD’de borçlanma maliyetleri 1946 yılı seviyesine geriledi. 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 1,54’ü gördü. 2009 krizinin en şiddetli hissedildiği günlerde bile, yüzde 2,04’ün altına inmemişti.
Yatırımcının AB ve ABD’de de durumu böyleyken ABD ve Almanya’nın bonoları almasının tek bir nedeni vardır; korku!Yaklaşmakta olan büyük fırtınanın varlık piyasalarını vuracağı korkusu üstüne bir de deflasyon tehlikesi, güvenli liman olan ABD ve Almanya 10 yıllık bonolarına alım getirmektedir. Finansal sistemi yönetenler, gelen fırtınadan korunmak için «parayı kurtarsak yeter, bu dönemi kazanmadan geçirebiliriz.’’ anlayışıyla hareket etmektedirler.Bütün bu gelişmeleri iyi analiz eden Asya, takdire şayan bir stratejik başarıyla, dolar kullanımını alt seviyelere indirmiştir.
1-Çin ile Japonya, karşılıklı ticaretlerinde dolar yerine kendi paraları olan «yuan” ile «yen”i kullanmaya başlıyorlar.
2-Çin ile Rusya, karşılıklı ticaretlerinde büyük oranda «yuan” ile «ruble” kullanıyorlar.
3-Çin ile Hindistan karşılıklı ticaretlerinde -büyük oranda- «yuan” ile «rupi” kullanmaktalar.
4-Çin ile İran, karşılıklı ticaretlerinde «yuan” ile «riyal” kullanıyorlar.
5-Rusya ile İran karşılıklı ticaretlerinde «ruble” ile «riyal” kullanıyorlar.
6-Japonya ile İran karşılıklı ticaretlerinde «yen” ile «riyal” kullanmaktalar.
7-Rusya ile Japonya karşılıklı ticaretlerinde «ruble” ile «yen” kullanmaya hazırlanıyorlar.
8-Hindistan ile İran karşılıklı ticaretlerinde «rupi” ile «riyal”i kullanma çalışmaları yapıyorlar.
Doları karşılıklı ticaretlerinde kullanmayan bu ülkelerin satın alma gücüne göre dünya ekonomik büyüklük sıraları ise şöyle: Çin ikinci, Hindistan üçüncü, Japonya dördüncü, Rusya altıncı, İran on sekizinci.
Dolar sadece ABD’nin para birimi değildir elbette. Dolar, ABD’nin dünya hegemonyasının en güçlü silahıydı. Bu öyle bir silahtı ki, ABD sürekli dolar basarak hem emperyalizmin jandarmalığını sürdürebiliyor, hem de dünyadan refah satın alabiliyordu. ABD karşılıksız bastığı doları ihraç ederek de dış ticaret açığını kapatabiliyor ve egemenliğini bir şekilde sürdürebiliyordu. Dolayısıyla doların saltanatının adım adım yıkılması, yeni bir dünyanın da kurulmakta olduğunun işaretidir. Böyle bir dünya şablonunda Türkiye ise karanlık ve çok tehlikeli bir noktaya doğru sürüklenmektedir.
ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batı, Suriye’yi Libya’ya benzetmeye kararlı görünüyor. Bu nedenle de yazılı ve görsel medya propaganda yayını dozunu iyice arttırmaktadır.Eğer Suriye’de Beşar Esad yerinde kalabilirse İran kazanmış olacak. Esad giderse ABD için Libya’da olduğu gibi selefi akımlarla işbirliği yapmak sorun olmayacaktır. Önemli olan İran’ı sıkıştıracak, İsrail’i koruyacak, bir Sünni-Şii kamplaşmasının inşa edilmesidir.
Ama madalyonun öbür yüzünde, Suriye ile olan ekonomik, siyasi bağlarını korumaya kararlı Rusya ve Çin bulunmaktadır. Suriye bağlamında öncelikle Rusya önemli noktadadır. Rusya için Suriye önemli bir silah pazarıdır. Suriye’de Rusya’nın büyük enerji sektörü yatırımları vardır. Ayrıca Suriye, Rus donanmasının Akdeniz’de ikmal yapabileceği tek limandır. Rusya’nın Suriye’deki personelinin sayısı 100 bine ulaşmaktadır ve halen Suriye’de bulunmaktadırlar. Rusya’nın Suriye’yi, ABD’ye ve bölgedeki enerji piyasası rakibi Suudi Arabistan’a kaptırmaya niyeti olmadığı aşikardır.
ABD’nin bölgedeki etkinlikleri, İran’ı hedef alması Çin’i de tedirgin etmektedir. Çin açısından Suriye’nin düşmesi, sıranın, önemli bir enerji tedarik kaynağı olan İran’ın ayakta kalmasının olanaksızlaşması anlamına gelmektedir. Bu jeopolitik diziliş, Suriye, İran çizgisinin çok kırılgan bir fay hattı oluşturduğunu göstermektedir. ABD ve AB tarafından Suriye konusunda insiyatif alması istenen Türkiye böylece, her an kırılacak ve kırıldıktan sonra da Lübnan’dan İran’a, Ürdün’den Suudi Arabistan’a, Mısır’dan İsrail’e kadar uzanacak ve buraları sarsacak bir depremin fay kırığı üzerine sürülmek istenmektedir.
Türkiye yürütülmekte olan bu kapsamlı bölgesel operasyonda kilit ülke durumundadır. Yeni Osmanlı düşü ve Hilafetli İslam Ülkeler Birliği liderliği hayalleriyle, küresel güç odaklarının emirlerini yerine getiren siyasi, akademik, medyatik kadrolar iş başındadır.
Türk milletinin devre dışı bırakıldığı federatif bir ABD eyaleti devlet modeli projesine karşı Türk milleti uzun dönemli savaşa hazırlıklı olmalıdır.
Aydınlık bir ay dileklerimle.