«Son Gazi” aramızdan ayrılalı birkaç yıl oldu. «Son Tanık” da artık bizlerle değil.
Ne kadar farkında olduk?
Beş-altı yaşlarındayken İnebolu’dan Çankırı’ya cephane taşıyan dedesiyle kağnı üzerinde büyüyen Salih Kuru’nun anıları belgeleştirildi mi? Hiç olmazsa sinemaya aktarılması üzerine çalışıldı mı? Umuyor ve diliyoruz ki birileri bu önemli ayrıntıyı atlamamıştır. Tanıklığın, belgeye dönüşmesi ve böylelikle ölümsüzleştirilmesi pek de önemsediğimiz bir ayrıntı olamadı bugüne dek!
Babasını hiç görmemiş, tanımamış. Çanakkale’de şehit düşmüş. O dönemlerin Anadolusunda bu çok acıklı deneyimin hiç de tekil bir olgu olmadığını söylemeye gerek yok!
«Son Tanık Salih Kuru”, Kastamonu’da yaşama veda ederken birkaç yüz kilometre ötedeki Abant’ta «Yeni Anayasa” üzerinde çalışıldığını biliyor muydu? Bölünme ve Yıkım Anayasası da denilmeli!
Salih Kuru gibilerin sayısı nedir diye sorulsa yanıt bulunabilir mi?
Abant’ta sözbirliği yapılmış. Anadolu’da babalarını, dedelerini, analarını, bacılarını «Ya İstiklal, Ya Ölüm!” uğruna yitirenlerin düştüğü durum anlamlı değil mi?
Abant’ta her kesimden siyasiler uzlaşmışlar. Türk ve Türklük konusu aşıldığına göre hedefe erişmeye az kalmış demektir.
Tatsız bir rastlantı olmuş!
«Son Tanık” giderken Türkiye Cumhuriyeti’nin defterinin dürülmesi yolundaki işbirliği, Türkiye’nin de«Son Tanık” gibi aramızdan ayrılmak için gün saydığının belgesi gibi görülmeli.
«Son Tanık”ın ruhu şad olsun!
Bir kuşağın dişiyle, tırnağıyla kurduğu ülkeyi, bizlere emanetini koruyamadığımız için bizlere düşen de utanç oluyor ne yazık ki!