Aziz Nesin ile tanışıklığım çocukluğuma dayanır. İlkokula başladığım sene,sanırım evinde iyi kötü bir kitaplık olan her çocuğun ilgisini çekecek bir yer olan, evimizin baş köşesindeki kitaplığımızda tanıdım kendisini ilk önce. Kütüphanemizin demirbaşıydı 8 ciltlik Aziz Nesin külliyatı. Koyu yeşil kapaklı, sarı saman kağıda basılı, eski kitap kokulu devasa hazine ne kadar da ulaşılmaz ve yüce gözükürdü gözüme. Aziz Nesin ile büyümüş babam öğütlerdi hep: «Aziz Nesin oku kızım. Hayatı anlamak istiyorsan, insanı tanımak istiyorsan, ülkeni öğrenmek istiyorsan ve tüm bunları yaparken gülmek istiyorsan Aziz Nesin oku.” O zamanlar aklıma kazıdığım ama ne anlatmak istediğini tam olarak anlayamadığım bu sözlerin değerini büyüdükçe anladım…
Çocukluğumdaki Aziz Nesin ile bir sonraki anım ne yazık ki, kütüphanemizdeki gibi parlak ve umut dolu değildi. Görüntüleri günlerce gözümün önünde kalmış ilk travmamdır belki 1993 Sivas Katliamı… Ateşe verilen bir otelin içinde kalanların arasında Aziz Nesin’in adı da geçiyordu. Daha nice aydının ismi geçiyordu da, ben çocuk aklımla, okumak istediğim o kocaman kitapların yazarını tanıyordum yalnızca. Televizyonda izlediğim, insanlığa yakışmayan görüntüler boğazıma bir yumru gibi oturmuştu. Alev alev yanan bir otel yeterince ürkütücü değilmiş gibi otelin içinde insanların olduğunu düşünmek kanımı donduruyordu. Otelin etrafındaki insanlar çıldırmışçasına bağırıyorlardı. Ne söyledikleri değil ama nefretleri her hallerinden anlaşılıyordu. Ben ne otelde bulunanların orada ne yaptığını biliyordum, ne de oteli yakanların neden yaktığını… Tek bildiğim insanların diri diri yakıldığı idi. O yangından çocukluk kahramanımın sağ kurtulduğunu biliyordum ama can veren insanlar için derin bir acı duyuyordum. İçten içe soruyordum, yine çocuk aklımla «İnsan insana bunu neden yapar?” O zaman, dehşete düşmüş, geleceğine güvenemeyen, korkak ama vicdanlı bir çocuk olarak sorduğum bu sorunun cevabını büyüdükçe verdim kendime ve çabalıyorum hala anlayabilmeye…
Televizyon aracılığı ile tanıklık ettiğim bu korkunç olay Aziz Nesin’e olan merakımı iyice arttırmıştı. Daha sonra büyüdükçe, merakımı gidermek için okudum tanımaya anlamaya çalıştım Nesin’i. Yapıtlarıyla, cesur sözleriyle, dik duruşuyla dünyaya mal olmuş bir ustadır Aziz Nesin ancak benim genç aklım onun enginliğini anlatmaya yetmez. Yapabileceğim ise az olsun tanıtmaktır sizlere onu.
Aziz Nesin 1915 yılında Heybeli Ada’da doğmuştur. Kuleli Askeri Lisesi’ni, Harp Okulu, Askeri Fen Okulu’nu bitirmiş bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam etmiştir. Asteğmen olarak orduya katılmış ve « görev ve yetkisini kötü kullandığı” gerekçesiyle ordudan atılna kadar subay olarak Anadolu’nun birçok yerinde hizmet vermiştir.
Aziz Nesin ordudan atılmasının ardından, «Yedigün” dergisinde gazeteciliğe başlamış; «Karagöz”, «Tan” ve «Vatan” gibi gazetelerde çeşitli görevler almıştır. Sabahattin Ali ile 1946’da çıkarmaya başladıkları yazarları arasında Rıfat Ilgaz da bulunan, dönemin muhalif sesi, yüksek tirajlı «Marko Paşa” isimli mizah dergisi ise Türk mizahına damgasını vurmuştur. Aziz Nesin, hayatı boyunca çeşitli gazete ve dergilerde çalışmış, üstün gözlem yeteneğini, gelişmiş mizah anlayışını ve cesur eleştirilerini
Tükiye ile paylaşmıştır. Görev aldığı gazete ve dergiler arasında « Dolmuş”, «Akşam”, «Tanin”, «Aydınlık” da bulunmaktadır. 1956’da Kemal Tahir ile birlikte «Düşün Yayınevi”ni kurmuş, 1962’de «Zübük” isimli mizah dergisini çıkarmaya başlamıştır.
Aziz Nesin, birçok yazarın sığdıramayacağı kadar fazla ödül sığdırmıştır yazın hayatına. Uluslararası Gülmece Yarışması’ndan 1956’da «Kazan Töreni” ve 1957’de «Fil Hamdi” isimli öyküleri ile aldığı iki Altın Palmiye, 1974’te aldığı Lotus Asya Afrika Yazarlar Birliği Ödülü, 1984’te «Halkın Seçtiği Yılın Yazarı Ödülü” (TÜYAP), 1986’da Sovyet Çocuk Fonu’nu tarafından verilen Tolstoy Altın Madalyası ödüllerinden yalnızca birkaçıdır.
Ne yazık ki Türkiye’de düşünen, eleştiren, üreten hemen her aydının hayatının bir parçası haline gelen soruşturmalar, davalar ve hapis Nesin’in de hayatında bir hayli yer kaplamıştır. Nesin 1947’de ABD’nin Türkiye’ye yardımlarını eleştiren « Nereye Gidiyoruz”isimli yazısı ile üç ay on günlük ceza almıştır. Üstelik yazısı henüz yayımlanmamışken… Aziz Nesin’in Türkiyesi bugün olduğu gibi dün de tutsak ediyordu çünkü henüz yayınlanmamış yazın ürünlerini. Aziz Nesin yalnızca Türkiyedeki siyasetçileri değil bütün dünyadaki siyasetçileri rahatsız edebilmeyi başarmış olmalı ki, bunun bedeli olarak 1949’da Prenses Elizabeth, Şah Pehlevi ve Kral Faruk tarafından Türkiye Cumhuriyeti Dişişleri Bakanlığına şikayet edilen Nesin, bu kişileri aşığıladığı gerekçesiyle altı ay hapse mahkum edilmiştir. 1955’teki 6-7 Eylül olaylarından sorumlu tutulmuş, tutuklanmıştır. Aziz Nesin bunlar gibi sayısız badire atlatmıştır. Ancak elbetteki bunlardan zihinlerde en taze olanı Sivas Katliamı’dır. Mezarlığa dönen Madımak Oteli’nden, Aziz Nesin sağ kurtulmuştur. Ancak ne yazık ki aralarında Asım Bezirci ve Sefa Aysan gibi birçok değerli ismin bulunduğu aydın dostları onun kadar şanslı olamamıştır.
Aziz Nesin’in mizahı halka sevdiren, düşündüren, güldüren, öğreten eserleri elbette her okunduğunda can bulacaktır. Ancak, bunlara ek olarak, Aziz Nesin, çok kıymetli bir miras daha bırakmıştır Türkiye’ye: 1982’den beri etkinliklerini yürüten Nesin Vakfı. Vakıf genel olarak kimsesiz ve yoksul çocukların bakımını üstlenmektedir. Günümüzde 42 çocuğa yuva olan vakfın temel amacı ise, çocukları dimdik ayakta duran, tüketmekten çok üretmeye eğilimli, kendine güvenen ve toplumsal sorumluluklarının bilincinde bireyler olarak eğitmek ve sevgi ile büyütmektir. Aziz Nesin 6 Temmuz 1995’te Çeşme’de vafat etmiştir. Ancak aramızdan ayrılmamıştır Nesin. Vasiyeti gereği, Vakfı’nın bahçesine yeri belli olmayacak şekilde defnedilmiştir. Aziz Nesin çocuklarla olmak istemiştir. Türkiye’nin umudu olan çocuklara umut olmak istemiştir. Bu sebeple Aziz Nesin hala aramızdadır. Kurucusu olduğu vakıf Aziz Nesin ruhunu çocuklara aşılamaktadır.
Bu genç aklımla Aziz Nesin hakkında birkaç söz söyledim size. Ama ne tanımak biter ne de tanışmak. Söz konusu Aziz Nesin ise derinliklere indikçe keşfedilecek şeyler artıyor. Bu sebeple, hayatı anlamak istiyorsak, insanı tanımak istiyorsak, ülkemizi öğrenmek istiyorsak ve tüm bunları yaparken gülmek istiyorsak Aziz Nesin okuyalım… Bize söyleyediği çok şey var onun. Sesini duyalım, nefesi olalım…