Önceki yazımda monizm, yani her şeyin bir olduğu görüşünden bahsetmiştim. Bu görüşün farklı bağlamlarda nasıl tekrar tekrar kendini hatırlattığına değinmiş ve çağdaş analitik felsefe bağlamında nasıl savunulabileceği incelemiştik. Bu yazıda monizm konusunda düşünmeye devam edeceğiz. Analitik felsefenin doğumundan hemen önce yaşayan bir monistin fikirlerinden ilham alarak monizm lehine orijinal bir argüman üretmeye çalışacağız.
Argümanımıza geçmeden önce bu yazıda önemli bir rol oynayacak birkaç kavramı tanımlayarak başlayalım. Yazıda savunacağımız görüş, monizm, yalnız tek bir somut nesnenin var olduğu görüşü olacak. Ancak bu görüşü savunmak için orta koyduğumuz argümanın sonucu “yalnız tek bir somut nesne vardır” olmayacak; daha ziyade, “birden çok somut nesne yoktur” önermesini kanıtlamaya çalışacağız. Bu sayede yalnız tek bir somut nesnenin var olduğu iddiasını desteklemiş olacağız.i
Peki, “somut nesne” ile ne kastediyorum? Somut nesneler, uzamsal veya zamansal olan, değişebilen, nedensel etkileşimlerde bulunabilen nesnelerdir. Yani burada dışlamak istediğimiz şeyler uzay-zaman sisteminin dışında bulunan ve nedensel etkileşime girmeyen, değişmeyen soyut varlıklar. Örneğin (eğer böyle şeyler gerçekten varsa) sayılar, Platonik özellikler, ihtimaller, önermeler gibi şeyler. Bunların sayısı hakkında bir iddiada bulunmuyoruz. Yalnızca somut nesnelerin sayısı hakkında bir iddiada bulunuyoruz: “Onlardan” yalnızca bir tane var! Bu yalnız somut nesneyi “evren”, “kozmos”, “uzay-zaman sistemi” ya da “doğa” olarak adlandırabiliriz.
Argümanı sunmadan önce anlamı hakkında uzlaşmamız gereken son bir kavram daha var: “ilişki”. İlişkiler iki ya da daha çok şey arasında bulunan bağıntılardır. Maalesef bu çok aydınlatıcı bir tanım değil; birkaç örnek üzerinden anlaşmaya çalışalım. Ben ve babam iki ayrı somut nesneyiz. Ancak aramızda bir ilişki var: Baba-oğul ilişkisi. Önümde iki adet kitap var: Aralarında üst-üste-olma ilişkisi var. Kedimin kolumu ısırması ve canımın yanması olayları arasında neden-sonuç ilişkisi var. Anahtarı yanına aldığını kontrol etmek ve kapıyı çekip evden çıkmak arasında öncelik-sonralık ilişkisi var (Kendime ve diğer dalgınlara not: İlişkinin sırasına dikkat et!). Kısacası ilişkiler, ayrı şeyler arasındaki bağıntılar, ya da başka bir deyişle, nesnelerin birbirlerine göre durumlarıdır.
Artık bu yazıda bizi ilgilendirecek argümanı ifade edebilecek konumdayız. Yapısı itibariyle son derece basit olan argümanı önce doğrudan ifade edecek, sonra öncüllerini sırayla temellendirmeye çalışacağız.
-
Eğer birden çok somut nesne olsaydı, aralarında ilişkiler olurdu.
-
Oysa ilişkiler yoktur.
-
Öyleyse, birden çok somut nesne yoktur.
Argüman yapısı itibariyle geçerli; yani öncüllerin doğru olup sonucun yanlış olması mümkün değil. Argümanın sağlam olduğunu göstermek için öncüllerin hakikaten doğru olduğunu da ortaya koymamız lazım. Ancak, birinci ve ikinci öncüllere neden inanalım?
Birinci öncülü temellendirmek için yukarıda açıkladığımız “somut nesne” tanımına başvurabiliriz. Somut nesneler, tanımları gereği, uzamsal veya zamansal şeylerdir. Bu da aralarında uzamsal veya zamansal ilişkiler olacağı anlamına gelir. İki somut nesne, birbirlerinden ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar, aralarında-x-metre-olma ilişkisine sahip olacaklardır. Biri diğerinden önce gelirse aralarında öncelik-sonralık ilişkisi olacak, yoksa aynı zaman aralığında var olurlarsa da eşzamanlılık ilişkisini örnekleyeceklerdir.
Birinci öncül son derece sıradan bir gerçeği ifade ediyor. Oysa, ikinci öncül son derece iddialı ve sağduyuyla çelişiyor. Dünya ilişkilerle dolu değil mi? Neden ilişkiler var olmasın ki?
İşte bu öncülü temellendirmek için yakın tarihteki önemli monistlerden birinden ilham alacağız: F. H. Bradley. Argümanımıza devam etmeden önce kendisini kısaca tanıyalım. Bradley, 1846–1924 yılları arasında yaşamış ve yaşadığı dönemde son derece etkili olmuş İngiliz bir filozof. Monist ve idealist bir felsefe savunur. Analitik felsefenin kurucu figürlerinden olan Bertrand Russell üzerinde son derece etkili olmuştur. Hatta “Analitik Felsefe” adını verdiğimiz ekolün, G. E. Moore ve Russell’ın gençlik yıllarında benimsedikleri monist ve idealist görüşlere sırtlarını dönüp çoğulcu (hatta atomcu) ve gerçekçi bir tutum benimsemeleriyle ortaya çıktığı söylenir.
Bradley eğitimini klasikler alanında almış, siyasi olarak muhafazakâr, emperyalizme yakın, en çok Alman felsefesinden etkilenen, kapalı ve süslü bir üsluba sahip bir filozoftu. Russell matematik çıkışlı, mantıkçı, sosyalist, pasifist, açık ve teknik bir üsluba sahip bir filozoftu. Beni tanıyanlar hangisine daha çok sempati duyduğumu tahmin etmekte zorlanmayacaklardır. Yine de Bradley son derece yetkin bir düşünürdü ve fikirleriyle yüzleşmek durumundayız.
Bu yazı için en önemli fikri, ilişkiler konusunda geliştirdiği “Bradley’nin Gerilemesi” [Bradley’s Regress] argümanıdır. Bradley, bu argümanı birkaç farklı yerde birkaç farklı şekilde ifade eder. Ana fikir, ilişkilerin varlığını kabul etmenin kısır bir sonsuz gerilemeye yol açtığıdır. Biz bu ana fikri alıp özgün bir biçimde ifade etmeye çalışacağız. Böylece, argümanımızın iddialı ikinci öncülünü destekleyeceğiz.
Gerçekliğin eksiksiz bir tasvirini sunmaya çalıştığınızı düşünün. Bu gerçeklikte, birbirleriyle belli bir İ ilişkisi içinde iki nesne, a ve b, olsun. (Örneğin, a ve b’yi masamdaki kitaplar, İ’yi de üst-üstelik ilişkisi olarak düşünebiliriz). Şimdi, gerçekte var olan şeyler hakkındaki listenize (yani ontolojinize) a ve b nesnelerini ekleyip aralarındaki İ ilişkisini eklemezseniz, varlığın eksiksiz bir tasvirini sunamamış olursunuz. Gerçekliğe dair önemli bir unsuru dışarıda bırakmış olursunuz. Ne de olsa a ve b yalnız kendi başlarına durmuyorlar, belli bir ilişki içindeler.
Öyleyse, ontolojimizi İ ögesini de içerecek şekilde genişletelim. Tasvirimiz şöyle olsun: a var, b var, bir de İ var. Yalnız bir sorun var: a, b ve İ yalnız kendi başlarına durmuyorlar. Belli bir ilişki içindeler: <a, b> çifti İ ilişkisini örnekliyor. Bu örnekleme–örneklenme ilişkisine İ* diyelim. Eğer ontolojimize yalnızca a, b ve İ ögelerini ekleyip, İ* ilişkisini atlarsak, gerçekliğin eksiksiz bir tasvirini sunamamış oluruz.
Öyleyse, ontolojimizi İ* ögesini de içerecek şekilde genişletelim. Tasvirimiz şöyle olsun: a var, b var, İ var, bir de İ* var. Yalnız bir sorun var: a, b, İ ve İ* ayrı ayrı durmuyorlar. Belli bir ilişki içindeler: <<a, b>, İ> çifti İ* ilişkisini örnekliyor. Bu örnekleme-örneklenme ilişkisine İ** diyelim. Eğer ontolojimize yalnızca a, b, İ ve İ* ögelerini ekleyip, İ** ilişkisini atlarsak, gerçekliğin eksiksiz bir tasvirini sunamamış oluruz.
Ancak ontolojimize İ** ilişkisini ekleyerek bu sorunu çözmeye çalışsak da bu sefer İ*** gibi dördüncü bir ilişkiyi kabul etmemiz gerekecek ve bu böyle sonsuza kadar devam edecek. Öyle görünüyor ki, bir defa ilişkileri kabul ettiğimiz zaman, ontolojimizi ne kadar genişletirsek genişletelim her şeyin eksiksiz bir tasvirini sunmamız mümkün olmayacak. Her zaman dışarıda bıraktığımız bir ilişki daha olacak. Kısacası, ilişkilerin varlığını kabul etmek kısır bir sonsuz gerilemeye yol açıyor. Öyleyse, ilişkiler yoktur.
Böylece ikinci öncülü desteklemeye çalıştık. Yukarıda sunduğum akıl yürütmeye itiraz etmek elbette mümkün. Ancak buradaki karmaşık akıl yürütmeyi takip ettikten sonra bir de itirazlar hakkında düşünüp daha da yorulmayalım. Monizm lehine argümanımızı kısaca toparlayarak bu yazıyı bitirelim.
Monizmin yalnız tek bir somut nesnenin var olduğu görüşü olduğunu söyledik. Bu görüşü desteklemek için de iki öncüle sahip bir argüman ortaya koyduk. İlk olarak, eğer birden çok somut nesne olsaydı aralarında ilişkilerin olacağına dikkat çektik. Ne de olsa somut nesneler uzay-zamanda oldukları için, aralarında uzamsal ve zamansal ilişkiler olacaktı. İkinci olarak, ilişkilerin var olmadığını savunduk. Bradley’e kulak verip, bir defa ilişkileri kabul ettiğimiz zaman kısır bir sonsuz gerilemeyle karşılaştığımız için ilişkileri reddettik. Bu iki öncülün mantıksal sonucu da birden çok somut nesnenin var olmadığı önermesiydi. İşte monizm lehine Bradley’den ilham alan argümanımız budur.
i Bu noktada dikkatli okurlar birden çok somut nesnenin var olmadığını göstermenin monizmi kanıtlamakta yeterli olmadığını fark edebilirler. Çünkü hiçbir somut nesnenin var olmaması da ortaya koyduğumuz sonuçla tutarlı olacaktır. Bu görüşe de şimdilik “nihilizm” diyelim. Ben nihilizmin yanlış olduğu kanaatindeyim, ancak bu yazıda monizmi nihilizme karşı savunmayacağım.