Değişim / Dönüşüm Derken, Kendin Olmaktan Vazgeçmek!

Genel olarak siyasetteki kokuşma, işlevsizleşme ama en önemlisi, siyasetin temsil niteliğinin ortadan kalkması/aşınması sorunundan ve bu durumun, sıradan insanları siyaset dışı seçenek aramaya iten, yakın gelecekte ortaya çıkması muhtemel yıkıcı sonuçlarını ısrarla vurguluyorum.

14-28 Mayıs seçimleri ardından CHP’de yaşananlar ise bu işlevsizleşme/kamuoyu gözünde değer yitirme konusunda oldukça canlı bir örnek. CHP’nin içine düşürüldüğü bu durumu, söz konusu partiyi, Atatürk’ün Partisi, “kurucu değerlere” sahip olması/sahip çıkması gereken siyasi odak, “kurucu değerlerin” ilelebet varlığının garantisi olarak gören oldukça büyük bir kesim açısından ise umut kırıcı, yıkıcı bir seviyesizlik olarak nitelemek mümkün.

Olayı daha da, önemli kılan şey, seçim yenilgisi sonucu ortaya çıkan “muhalefet” hareketlerinin içerik ve biçimi. (¹)

Aklı başında, her türlü çıkar ilişkisinin dışında kalmayı başarmış az sayıda kişi dışında, CHP’de kim ağzını açsa “değişim/dönüşüm” diyor ama kimse Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olduğu günden bu yana uygulanan, o dönemde destekçisi oldukları politikaları ve siyaset yapma biçimini değiştirmekten/dönüştürmekten bahsetmiyor. Görünen o ki, değişimden/dönüşümden söz eden kişilerin kast ettiği şey, düne kadar yanında yer aldıkları/destekledikleri/övdükleri Kılıçdaroğlu’nun yerine geçmek. Yerine geçtiklerinde, aynı politikaları uygulayarak başarılı olacaklarını sanacak kadar kör, kendini beğenmiş ya da “bir yerlere” angaje olmuş bir çıkarcılıktan bahsediyorum aslında.

Tartışmanın tüm tarafları açısından, seviyesizliğin, çıkarcılığın son noktası olarak tanımlayabileceğim yaşananları/tartışmaları, normalde bir araya gelmesi olanaksız kişileri bir araya getiren ilkesiz/seviyesiz birliktelikleri tek tek yazıp çizmenin, ne tartışmanın içeriğine ne de geleceğine bir katkısı yok. O yüzden de, bu yazıda, saray entrikalarını hatırlatan, bir zamanların hızlı ulusalcıları ile Ali Babacan’a övgüler dizenleri, FETÖ’ye yönelik operasyonları anti demokratik bulup, Kılıçdaroğlu için gözyaşı dökenleri bir araya getiren çıkar amaçlı bu seviyesizlikleri/komploları bir kez daha tekrar etmeyeceğim.

Benim bu yazıda üzerinde durmak istediğim konu, CHP’nin bu duruma nasıl geldiği, kurucu değerlerin ideolojik sahibi partideki çürümenin, sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olduğu 2010 yılından bu yana geçen 13 yılın sonucu mu olduğu.

Hemen söyleyeyim, her ne kadar Kılıçdaroğlu dönemini, çürümenin, yozlaşmanın, özünden ayrılmanın yoğun yaşandığı yıllar olarak nitelesem de, bu konuda suçun tamamını Kılıçdaroğlu’na yüklemenin büyük bir haksızlık olacağı kanısındayım.

Benim düşüncem, Kılıçdaroğlu döneminin, başlangıcı daha eskiye dayansa da, özellikle 1980 yılı sonrası CHP ve toplumda CHP’nin devamıymış algısını yaratan, öyle görülen partilerin (SODEP ve SHP), kurucu değerlerden uzaklaşma konusunda yapmış oldukları bilinçli tercihin yani özünden kopmanın son aşaması/sonucu olduğu.

Niçin böyle düşünüyorum?

Böyle düşünüyor olmamın temel nedeni, partinin Altı Ok ile simgelenen kurucu değerlerinin terk edilmesi sürecinin başlangıcının, Kılıçdaroğlu’nun partinin başına gelmesinden çok daha eskilere dayanıyor olması.

Şüphesiz ki bu deformasyon sürecini, Orhan Veli’nin, Demokrat Partinin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinin ertesi günü Yaprak gazetesinde yazdığı ve son seçim sonrası sosyal medyada oldukça popüler olan, yazısında yapılan tespitler -CHP açısından, kurucu değerlerden sapmalar-, bağlamında, 1946-1950 dönemi CHP’si ile başlatmak mümkün. (²)

Benzer şekilde, 27 Mayıs sonrasında hazırlanan 1961 Anayasasının giriş bölümünün, 1928 ve 1937 yılında yapılan değişikliklerle son halini alan ve Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini belirleyen 1924 Anayasasının 2. Maddesinde sayılan niteliklerinin bir kısmının (devrimcilik ve devletçilik) 1961 Anayasasında yer almıyor olmasını da, kurucu niteliklerin terk edilmesi sürecinin, hukuki altyapısının oluşturulmasının başlangıcı olarak almak da yanlış olmayacaktır.(³) (⁴)

Ancak, benim esas olarak üzerinde duracağım konu, kurucu değerlerden, köklü olarak kopuş aşamasının başlangıcı yani 1967 yılında üniversitelerdeki ulusalcı/devrimci sol uyanışa/örgütlenmeye karşı bir kısım genç CHP üyesi tarafından, Deniz Baykal’ın anlattığına göre, kendisinin kurdurduğu Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu ile başlayan CHP’nin Sosyal Demokratlaştırılma süreci. İlk çıkış aşamasında, en azından söylemde Altı Ok’a, -devrimcilik ilkesi dışında- sahip çıkılsa -hareketin o zamanki bildirilerinde bu kaygıyı görmek mümkün-, sonraki yıllarda bizatihi, dönemin “sosyal demokrat önde gelenleri” tarafından, “Sosyal Demokrasi” ile Altı Ok’un gerçekte çelişmediği, CHP’nin, ideolojik olarak Sosyal Demokrasiyi benimsemesinin yalnızca değişen çağa uymak anlamına geldiği üzerine birçok yazı yazılsa da, sahip olduğu ideolojik referansın doğal sonucu olarak Altı Ok’tan kopuşu getirecek olan söz konusu hareket, kısa süre içerisinde CHP içerisinde bir klik olarak güç kazansa da, “Sosyal Demokrasiyi” parti programına koydurmayı başaramadı. (⁵)

Sosyal Demokrasi kavramı ilk olarak, 12 Eylül darbe yönetiminin CHP’nin kapatılması üzerine, Erdal İnönü Genel Başkan yapılarak ve bu sayede CHP’nin devamı izlenimi verilerek kurulan SODEP ve SODEP-Halkçı Parti birleşmesi sonucu oluşan SHP’nin isim ve programında yer aldı. Kavramın CHP’nin programına girmesi ise 1994 yılında gerçekleşti. CHP’nin, 9 Eylül 1992’de yeniden açılması sonrasında, 1994’de yapılan CHP Kurultayında kabul edilen “Yeni Hedefler Yeni Türkiye” başlıklı programda, partinin siyasi niteliği olarak resmen CHP programına sokuldu. (⁶)

Söz konusu programın, yalnızca sunuş kısmını okumanız dahi, 1994 CHP Programının, Kılıçdaroğlu’nun, Altı+Bir Masasıyla birlikte kaleme aldığı Ortak Mutabakat Metni’nin ideolojik/siyasi başlangıç noktası olduğunu görmek için yeterli olduğunu da söyleyip, devam edelim. (⁷)

90’lı yıllar, 1980 sonrası CHP’nin devamı algısı yaratılarak, geçmişteki CHP tabanında ve 12 Eylül Özal-Evren rejiminin neden olduğu tahribattan bunalan toplum kesimlerinin desteğiyle toplumda meşruiyet kazanan SODEP/SHP ile Atatürk’ün Kurduğu ve Devrimlerin ideolojik sahibi olarak Altı Ok’la temsil edilmesini istediği CHP açısından tam bir yoldan çıkma, kurucu değerlerden kopuş dönemi oldu. “Yeniden Kemalizm” kitabının yazarı Altan Arısoy’un ”Bütünüyle “yenidünya düzeni” propagandalarının etkisi altında hazırlanmıştı. Kapakta altı ok simgesi vardı. Programın bütününde ise Atatürk’ten ve Kemalizm’den eser yoktu(!) Sosyal Demokrasi her şeyin ilacıydı. Karmakarışık tutarsız vaatlerin bol keseden verildiği bir programdı. Avrupa’daki -kendileri de bunalımda olan- sosyal demokrat partilere özenilmiş ve onlara öykünmeye çalışılmıştı. Dünya ve Türkiye gerçeklerinden uzak, kendi tarihsel kökenini küçümseyen, ekonomik kaynakların dikkate alınmadığı, emperyalizmle bütünleşmiş bir anlayışın ürünüydü.” şeklinde aktardığı bir süreçden bahsediyoruz aslında. (⁸),(⁹)

AKP iktidara gelmesiyle başlayan süreç, CHP’nin 80 ve 90’lı yıllardaki savrulmanın sonuçlarıyla yüzleşmeye, kendine gelmeye, kuruluş kaynaklarına dönmeye çalıştığı yıllar olsa da başarılı olunamadı. Özellikle, 1 Mart 2003 tarihli Irak Tezkeresinin, reddiyle başlayan, AKP’nin “Kamu Yönetimi Temel Kanunu tasarısıyla, bağımsız üniter devleti filen işlevsiz kılma girişimine karşı yürütülen yoğun muhalefetle devam eden bu süreç, Bağımsız Cumhuriyet karşıtı koalisyon tarafından, CHP’ni ve o dönemki yöneticilerini, faşist olarak suçlayabilecek kadar ileri gidilerek engellenmeye çalışıldı.

Kemal Kılıçdaroğlu, tam da bu kırılma noktasında yani geçmişi neredeyse atmış yıla yaklaşan bir deformasyon sürecinin aksamaya, AKP’nin, Türkiye’yi “değiştirecek/dönüştürecek, daha da öte demokratikleştirecek büyük bir siyasi güç olarak siyasi sahneye çıkmasını sağlayan “büyük koalisyon” içerisinde, ayrılıkların ortaya çıkmaya başladığı noktada, siyaset sahnesinde CHP Genel Başkanı oldu.

Sonuç olarak, bu yazının başında, ele almak istediğimi belirttiğim konu yani “CHP’nin bu duruma nasıl düştüğü ya da düşürüldüğü, kurucu değerlerin ideolojik sahibi partideki çürümenin, sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olduğu 2010 yılından bu yana geçen 13 yılın sonucu mu olduğu” sorusu açısından bakarsak, AKP’li bazı siyasilerle, “yolsuzluk” ana teması üzerinden girdiği polemiklerle yıldızı parlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, CHP’deki etik ve siyasi erozyonun tek sorumlusu olmadığını, 60 yıla yaklaşan bir deformasyon sürecinin sonucu olduğunu söylememiz mümkün.

Yine bu yazın içerisinde yer alan tespitler ışığında, bu gün değişim/dönüşüm diye ortaya çıkanların asıl amacının, genel olarak Altı Ok ile temsil edilen değerler, ama esas olarak, ülkenin bu gün karşı karşıya kaldığı, ülkenin varlık yokluk sorunu olarak da niteleyebileceğimiz üniter devlet, laiklik ve esas olarak ekonomik ve siyasi bağımsızlık konusunda yaşanan erozyonun durdurulması olmadığını tam tersi olarak, amacın 60 yıla yaklaşan deformasyon sürecinin devamını sağlamak olduğunu söylemek mümkün.

Sanırım bu noktada, resmen sosyal demokratlaştırıp, kurucu ilkelere yani Altı Ok’a yüz çevirdiği günden, yani 1994 Programının kabulünden bu yana CHP’nin tek bir seçim dahi kazanamadığını, halk sağcı ya da aptal denilerek bu başarısızlığın mazeretinin oluşturulmaya çalışıldığını ve bu “sorunun” çözümünün, 6’lı, 26’lı masa söylemlerinde olduğu gibi CHP’nin sağcılaştırılması olarak görüldüğünü de ilave etmekte yarar var.

Son olarak, yukarıda kısaca özetlediğim son kırk yıllık süreci ve Kılıçdaroğlu’nun, şimdi şikayetçi olduğu, parti ilkelerine bağlı olmadıklarını, geçmişlerinin temiz olmadığını söylediği kişilerin bir çoğunu, kendi döneminde milletvekili yaptığını, parti ve gurup yönetimine getirdiği noktasındaki derin çelişkiye dikkatinizi çekip, bitireyim.(¹⁰)

Ahmet Müfit

Kaynakça:

(¹)https://www.odatv4.com/yazarlar/ahmet-mufit/savunulan-politikalari-degistirmeden-kisileri-degistirerek-basariya-ulasilamaz–26061806-141598

(²)https://www.odatv4.com/yazarlar/ahmet-mufit/cumhuriyet-tarihinin-en-buyuk-iktisadi-krizi-varken-2002deki-politikalari-savunmak-ise-yarar-mi-07081830-144178

(³)https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1924-anayasasi/

(⁴)https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1961-anayasasi/

(⁵)https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/eski-chp-genel-baskani-baykal-kendisine-yonelik-suclamalara-yanit-verdi-1852329

(⁶)https://acikerisim.tbmm.gov.tr/bitstream/handle/11543/956/200305414.pdf?sequence=1&isAllowed=y

(⁷)https://iyiparti.org.tr/storage/img/content/gLXG/ortak-politikalar-mutakabat-metni.pdf

(⁸)CHP 1994 PROGRAMI | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

(⁹)https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/bitstream/handle/11543/926/200205071.pdf?sequence=1&isAllowed=y

(¹⁰)https://abcgazetesi.com/kemal-kilicdaroglu-gecmisi-temiz-biri-olsa-birakirim-621121

Bunları da sevebilirsiniz