Lozan

Dalya yılında 29 Ekim’e erişmezden önceki önemli yıldönümü elbette Lozan.

Yıla 2 Lozan arası iktisat kongresiyle başlamıştık. Bilindiği gibi Lozan, Cumhuriyet karşıtlarının öncelikli saldırı noktalarından birisi olagelmiştir.

Doğrudan Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemal’e dil uzatmanın güç olduğu yerde, Lozan gericilerin ve emperyal sevicilerin hedefi olmuştur.

Bunu da doğal olarak bilgisizce, belgesizce ve dolayısı ile de dayanaksızca yapmışlardır.

Birkaç örnek vermek gerekirse!

  • Lozan’a saldıranların önde gelen savlarından birisi, Lozan’da kandırıldığımızdır. Böylelikle koca imparatorluktan vazgeçmiş olduğumuz öne sürülür bu gibilerce. Nasıl koca imparatorluksa Mondros’ta silah bırakıldığını, bununla da yetinmeyen padişahın Sevr’de tahtı karşılığında neredeyse denize kıyısı olmayan orta Anadolu’ya sıkışıp kalmayı onayladığını anımsamak istemezler. İngiliz gemisine binerek yurdundan ayrılan padişah portresini anımsamak istememelerini doğal karşılamak gerekir.

  • Bu gibiler kendilerince oldukça donanımlı ve hazırlıklıdırlar. Zaten son derece kötü bir antlaşma olan Lozan’ın 100. Yıl sonunda geçersiz kalacağını, buna ilişkin antlaşma maddesinin gizli olduğunu söyleyecek denli kendilerinden geçmişlerdir. Temeldeki sorun Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığıdır. Durum böyle olunca da başvurmayacakları yalanın olmadığını anlamak güç değil.

  • Bu öbektekilerin bir başka savı Lozan’ı ABD’nin imzalamamış olduğu bilgisidir. Emperyal tutkunluğunun ABD üzerinden eriştiği bir başka çılgınlık deyip geçelim.

Bu yılın gözlerimizin önüne sereceği önemli gerçek Lozan’ın 100. yıl sonunda geçersiz kalacağı yalanının artık sürdürülemeyeceğidir.

Keşke Yunan kazansaydı!” diyerek aklı başındalığı kuşkulu ve tarihçi sanlı kişinin, bulduğu elverişli iklimde epeyce ses getirdiğine tanık olduk birkaç yıldır. Böylesi bir çılgınlığı yapan kadar yaptırana da bakmak gerekir.

İmparatorluk tutkunlarına kısa bir yanıt!

Lozan’la taçlanan Milli Mücadele hiçbir zaman imparatorluğu diriltmeyi amaçlamamıştır. Son kullanma tarihi dolmuş bu köhne yapıya sahip çıkmak akılsızlık olduğu kadar gerçekçilikten de uzak bir tutum olurdu.

Son Osmanlı meclisi mebusanının 28 Ocak 1920’de aldığı Misakı Milli kararı Milli Mücadele’nin biricik rehberidir. Akılcıdır, gerçekçidir ve bir o kadar önemlisi erişilebilirdir.

Zaten elden çıkmış olan Balkanlara yönelmek de, ulus devlet çağının eşiğindeki bir dünyada tek ortak noktamız din olan Arap toplumlarını yeniden egemenliğimiz altına alma isteği de önümüze pahalı bir ödeme koyacak olan serüvenden başkası olamazdı.

Dış cephe bildiğimiz gibi.

Özellikle Atatürk sonrasındaki sapmalar karşısında emperyal tutkular bir kez daha güç kazandı. Onlar bile Lozan’ı bu denli hedefe koymadı. Ama, Lozan kazanımlarını elimizden almak için ellerinden gelen ne varsa yapmaktan da geri durmadılar.

İç cephe her zaman olduğu gibi çok önemli!

Lozan’ı aşağılamak, Lozan’da olmayan gizli maddeler uydurmasıyla yüzyıllık antlaşmanın geçerlilik süresinin dolmak üzere olduğu izlenimi yaratmak gibi aymazlıklar temelde iç cephe sorunudur.

Osmanlıcılık ve özellikle de II. Abdülhamit tutkusuyla yanıp tutuşanların bu tutkularını diri tutabilmeleri Türkiye Cumhuriyeti’yle çatışmalarını kaçınılmaz kıldı. Lozan’ın bu çatışmaya konu olmaması olası değildi.

Emperyal güdümlü iç cephenin Lozan ve Cumhuriyet karşıtlığını giderir mi? Bunu bilmez zor! Ama, yine de Lozan’a yabancı gözüyle bakmak yararlı olabilir.

Öyle bir göz ki, Lozan’a giden yolun taşlarını döşeyen, bağlaşık devletleri Türkleri geldikleri yere göndermek kaçınılmazdır savıyla çevresinde toplayan İngiltere’nin önde gelen politikacısı : Lloyd George!

Tutkulu Türk karşıtlığını Lloyd George’un şu sözleriyle de belgelemek olanaklı!

Eskişehir-Kütahya savaşlarında Yunan ordusu karşısında yenilen BMM ordularının Sakarya doğusuna çekilmesi sonrasında söylemiş bu sözleri.

Türkler Mekke’ye doğru kaçıyorlar!”

Türk karşıtlığı bu denli açık ve tartışılmaz olan o dönemin başemperyali İngiltere’nin önde gelen politikacısına odaklanmayı sürdürelim.

Leman gölü kıyısındaki Lozan’da eşsiz bir tiyatro oyunu izledik diye başlamış sözlerine Lloyd George. Konferansa ara verilince rahatlayan Batılıların en küçük hareketlerinde zokayı yutmuş balık gibi davrandıklarını ifade ediyor Lozan’a bakışını özetleyen bir yazısında. Türkleri iyi yönetici olmasalar da iyi balıkçılar olarak betimliyor.

Kuşkusuz unutmamıştır. Ama, sözünü de etmemiş.

Lozan neden Türklerin başarısıyla sonuçlandı?

Birinci Dünya Savaşı ya da batılıların adlandırmasıyla Büyük Savaş sonlandığında Paris’teki barış konferansları barışı sağlamaktan çok yeni bir savaşın mayası olmuşlardı.

Sevr de onlardan birisiydi.

Türkler dışındakiler bu antlaşmalara boyun eğerken Mustafa Kemal önderliğinde Anadolu halkı Sevr’i sıcağı sıcağına yırtıp atma kararlılığı ve özgüveni sergiledi.

Lozan bir bakıma kabul edilemez Sevr’in yerine geçti. Belki de bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti ikinci paylaşım savaşının dışında kalabildi.

İngilizler Yunanların savaş yenilgisine karşın, yenilenin kendileri olmadığı savıyla yaklaştılar Lozan’a. Vekilimiz yenildi, biz yenilmedik demek emperyal arsızlığın söylemine dönüştü.

Lozan’daki etkinliğin adını bile kendi ruh hallerine zarar vermeyecek şekilde belirleme isteği içinde oldular.

Öteden beri yaptıkları gibi “Yakın Şark İşleri Hakkında Lozan Konferansı” adının egemenliklerini sürdürmeye yeteceğini hesap ettiler. Türk heyetinin Lozan Barış Konferansı adlandırması önerisi kabul görmeyince konferans İngilizlerin yeğlediği şekilde başladı.

Ancak, İngilizler egemenliklerini konferansın adını belirleyerek sürdüremeyeceklerini çok geçmeden anladılar.

Kapitülasyonlar nedeniyle verilen arada İzmir’de yapılan Türkiye İktisat Kongresi’nde sergilenen “tam bağımsızlık” kararlılığı ikinci Lozan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan önceki diplomatik utku olarak tarihe geçmesiyle sonuçlandı.

Lloyd George’un şu sözleri anlamlıdır :

Türkiye’nin Lozan’daki başarısı uygarlığın başarısızlığıdır!”

Her ne kadar Türklerin başarısını saptasa da, emperyali uygarlıkla özdeşleştirme alışkanlığından izler taşıyan bu söz İngilizlerin ve elbette emperyalizmin bu işin peşini bırakmayacağının kanıtı olarak da okunmalıdır. Emperyalin üstünlükçülükten vazgeçmeye niyeti olmadığı da anlaşılabilir bu sözden.

Lozan’ın 100. Yılını içinde bulunduğumuz koşullarda kutluyoruz demek gelmiyor içimden.

Birkaç yıldır kaynamakta olan ekonomik kriz kazanının yıkıcı sonuçlarını göz ardı etmek artık olanaksızlaşmıştır.

Diğer yandan, demografik yöntemle sağlanan karmaşa bozguna eşdeğer bir başka önemli sorun olarak kendisini göstermektedir. Demografi bir yandan iç siyasette seçimlerin belirleyicisi olurken diğer yandan da emperyalizmin arayıp da bulamadığı fırsatlar yaratmıştır yedi düvele kafa tutan, bununla da kalmayıp onu yenilgiye uğratan Türk yurdunda…

Görünen o ki, ikinci yüzyıl en az birincisi kadar önemli ve karmaşık sorunlarla baş etmenin öne konacağı dönem olacaktır.

Lozan’ın 100. Yılında Lozan’ın kapanışında Lord Curzon’ın katlayıp cebine koyduğu kâğıdı yeniden önümüze koymasına izin vermemeliydik.

Kaynakça

İlk ve Son Barış, 100. Yılında Lozan, Boyut Yayınları, 2021, İstanbul.

Bunları da sevebilirsiniz