“Kalkınma”Limanı – 2 (Kemalist Ekonomi’nin Devrimci Niteliği)

Dağarcık – Nisan 2023” yazımızda Ulusal Kalkınmanın ve ekonominin bir matematik problemi olduğunun altını çizdik. Matematik bilmeyen bir ekonominin, daha birçok Hatay depremlerinde yerle bir olacağını belirttik..

Bu konuda, 15 Mart 2023 günü TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nda Dağarcık Türkiye gurubumuzun düzenlediği “Ütopya ve Devrim” konulu panelde, devrimlerin matematik başarıya muhtaç olduğunu, matematik bilmeyen devrim girişimlerinin akamete uğrayacağını anlatırken, yanı başımızdaki konuşmacı müzik akademisyeni Yavuz Daloğlu dostumun sözünü de aktarmıştım: “.. Müzik de baştan sona bir matematik yaratısıdır!..”

Öyle ise yolumuza Sevim Gündüz’ün Şubat 2023 tarihli Yeniden İmece dergisinde çıkan yazısının başlığı ile devam edelim dedik: “.. Matematik hem bilim, hem de sanat mı?..”

Konu uzun, demiştik.. Gelecek ay devam edeceğiz diye de söz verdik.. Mayıs ayındaki yazımızda Meftun Hazırol ile yaptığımız “Devrim ve Kalkınma” konulu söyleşiyi de seveceğinizi iddia ettik..

Meftun Hazırol ile yeni yayınlanan “Kalpaklı Kalkınma” kitabım üzerine yaptığımız söyleşi, bu saygıdeğer yurtsever arkadaşımın gazeteci olarak görev yaptığı dönemde, 3 Ocak 1999 tarihinde tam iki sayfa olarak Aydınlık gazetesinde yayınlanmıştı.

Kemalizm’in ulusal kalkınmasını, yani Atatürk’ün ekonomi devrimini analiz ettiğimiz bu söyleşiyi, aynen burada yeniden sunarken, yeni kitabımı o tarihte hemen edinen ve Aydınlık’taki söyleşimizi de okuyan şehidimiz Ahmet Taner Kışlalı’nın da 22 Ocak 1999 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Kalpaklı Kalkınma” başlıklı yazısını da önemine binaen en sonda yayınlayacağız..

Böylece Kemalist Ekonomi’nin devrimci niteliğinin hiç eskimeyen ve daima yaşamsal önemi olan içeriğini belirteceğiz.. Şimdi Aydınlık’taki söyleşimizi aynen sunalım, tam 25 yıl sonra..

Atatürk’ün ekonomi devrimi, laiklik kadar hayati

Meftun Hazırol – Aydınlık, 3 Ocak 1999.

Yaşar Aksoy, “Kalpaklı Kalkınma” isimli kitabında, Kuvayı Milliyecilerin ulusal kalkınma savaşını anlatıyor..

.. Özelleştirme, sömürücü küreselleşmenin en önemli ekonomik ayağıdır ve Türkiye halkına ihanettir. Ancak NATO’cu bir laiklik şampiyonu olan birçok kesimin bu yağmaya ses çıkartmamasını da şiddetle eleştiriyorum. Tek başına laikliğin karın doyurmayacağına, tam tersine Antiemperyalizm temeline yerleşmiş ulusal ve bağımsız bir ülkeyi özleyen laikliğin çıkar yol olduğuna inanıyorum. Yoksa ABD Emperyalizmi güdümünde bir laiklik bana hiç heyecan vermiyor.”

Yaşar Aksoy ile söyleşimizin ana fikri yukarıdaki cümlelerde yatıyor. Kendisi bir endüstri mühendisi, Yeni Asır gazetesinde çok okunan bir köşe yazarı ve ciddi bir araştırmacı, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde Cumhuriyet Tarihi öğretim görevlisi..

Kalpaklı Kalkınma – Atatürk’ün Ekonomi Devrimi” yazarın basılı 18 kitabından biri. İki ay önce yayınlanan kitabında; 1919 – 1922 arasında, yani sıcak savaşın içinde tohumları atılan devletçi, plancı, karma ekonomi modelinin, 1938’da Atatürk’ün ölümüne kadar süren gelişimini anlatıyor.

Milli Kurtuluş Savaşı’nın önemli figürlerinden Selanikli Orgeneral Selahattin Selışık’ın kızı Avukat Ayla Selışık Tamar’ın genel başkanlığını yaptı “Kemalist Laikler Derneği” yönetim kurulu üyesi olan Aksoy, bugün Emperyalizmin küreselleşme saldırısı, ABD’nin Ortadoğu’da bir Kürt Devleti dayatması, İslamcı – Laik çatışması ve ekonomik çöküntü altındaki Türkiye’ye, çıkış yolu olarak, Milli Kurtuluş Savaşı dönemindeki kuvayı milliyeci ekonominin direnişçi ruhuna işaret ediyor.

Yazar, ayrıca Kalpaklı Kalkınma modelini Emperyalizmin saldırısı altındaki tüm mazlum halklara öneriyor, ayrıca bu modeli ileri toplumların baskı altındaki dönemlerine bile örnek olacak tutarlılıkta görüyor.

Yazar Yaşar Aksoy ile “Kalpaklı Kalkınma” kitabı üzerine yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz.

  • Kitabınız ne anlatıyor?

  • Kalpaklı Kalkınma, 1919’un Kurtuluş Savaşı koşullarından başlayarak, 1923 İzmir İktisat Kongresi’ne ve daha sonra Cumhuriyet devrimine uzanan süreçte M.Kemal ve arkadaşlarının kafalarında oluşan ekonomik modeli, tarihsel, siyasal, sosyal ve ülkenin içinde bulunduğu koşullar açısından değerlendiriyor.

Söz konusu 1923 – 1938 yıllarında ilim, sanat ve kültürde de çok büyük atılımlar gerçekleştirildi. Kitabımız, tanıklar, kanıtlar, belgeler ve çeşitli araştırmacıların yorumlarına dayanarak Atatürk’ün Ekonomi Devrimi’nin ana hatlarını çiziyor.

Bu ekonomi, ulusal ve bağımsızlıkçı, Kuvayı Milliye ruhunu canlı tutan, sınıfsız – imtiyazsız biçimde tüm halkın topyekun çalışma seferberliğine katıldığı, bütünlüklü ve tüm kalkınma dinamiklerini harekete geçiren, yabancı sermayeye karşı, devletçi, ama özel sektörün devlet eliyle teşvik ve kontrol edildiği, denk bütçe, düzgün ödeme anlayışına dayalı, enflasyonsuz, dış yardımsız, güçlü maliye ve hızlı kalkınma stratejisine oturmaktadır.

Ümit Yayıncılık’tan basılan kitabımı bu yüzden Kurtuluş savaşında Mehmetlerin yanında çarpışan, kuvayı milliye kahramanı ve İzmir İktisat Kongresi işçi delegesi Türk kadını Kara Fatma’ya armağan ettim.

  • Neden kalpaklı kalkınma?

  • Kalpaklı demek metafor olarak kuvayı milliyeci demektir, yani silahlı bir şekilde Emperyalizme karşı direnen halk kuvvetleri demektir. Hiçbir dış desteğe dayanmadan, özellikle Emperyalizme bağımlı olmadan yaratılan kalkınma hareketine vurgu yapıyorum. Ankara hükümetinin ve Kuvayı Milliyecilerin uyguladıkları savaş ekonomisi, Sovyetler, Buhara Cumhuriyeti ve Hint Hilafet Komitesi’nden bazı yardımlar alınmasına karşın halkın kendi alın teri ve bilek gücü ile yaratılan bir ekonomidir. O ekonomi ile ordu besleniyor, kurulan bakanlıklar genel hizmetleri yapıyor ve o ekonomiyle emperyalistler 9 Eylül 1922’de İzmir’den denize dökülüyor.

Kuvayı milliyeci tanımı, evrensel bir tanım. İçinde bulunduğumuz yüzyıl Emperyalizme karşı direnen halkların ulusal kurtuluş savaşlarını yükselttikleri, ulusal devletlerini kurdukları Kurtuluş Savaşları Çağı’dır.

O yüzden Küba’da Fidel Castro, Latin Amerika’da Che Guevera, Vietnam’da Ho Şi Mihn, Çin’de Mao, Cezayir bağımsızlık savaşçıları, Angola Halk Cephesi, Kongo’da, Hindistan’da, Filistin’de El-Fetih, yani direnişi yükseltenler, yani Emperyalizme karşı tüm direnenler, evrensel kuvayı milliyecilerdir.

  • Atatürk’ün Ekonomi Devrimi’nin ana hatları nedir?

  • 1923’ten 1938’e kadar, 15 yıl uygulandı. Enflasyonsuz, dış yardımsız, Osmanlı borçlarının ödendiği, sanayileşmenin başladığı, demiryollarının devam ettirildiği, bütçenin denk olduğu, ithalat ile ihracatın denk olduğu, başı dik, yerli malı kullanan, kapalı ama ulusal anlamda özgür, Batı’ya ve vahşi Kapitalizme bağımlı olmayan planlı bir ekonomiydi. Toplumun sadece kendi emeği ile kendi kaynaklarını kullanarak yarattığı, devletçi bir ulusal ekonomi. Yeniden bunu öneriyoruz.

KÜRESELLEŞME, SEVR’İ AMAÇLIYOR

  • Bu gün o politikalara dönmeyi mi öneriyorsunuz?

  • Ben, küreselleşmenin, 21. yüzyılda Türkiye’yi Lozan sınırlarından alıp, Sevr şartlarına götüreceğini görüyorum. Emperyalizmin, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’yı parçaladıktan sonra, 21.yüzyılda hedef olarak Türkiye’yi seçmiş olmasını onlara göre matematik bir hesabın sonucu olduğunu görüyorum.

Kürtlere, Ortadoğu’da Irak, Suriye, İran ve Türkiye’nin parçaların koparılması ile yeni bir vatan yaratılarak, daha geniş topraklara sahip “Pan-Kürdist” bir Amerikan karakolu kurulmasının zamanı gelmiştir. Parçalanmış bir Türkiye aynı zamanda, Türk kurtuluş savaşına karşı bir rövanş anlamına da gelir. Yunanistan, Ermenistan ve tüm Batı dünyası bir rövanşı heyecanla beklemiyorlar mı?.

Yeni Dünya Düzeni’nin (YDD) fikir babalarından Graham Fuller’in “Türkiye’nin ulusal sınırları sahtedir. Lozan sözleşmesi ile dayatılmıştır. Atatürk diktatördür. Birinci Kemalist Cumhuriyet yıkılmalıdır” sözleri bu konuda önemli bir belgedir.

Turgut Özal’ın cumhuriyet ideali ile taban tabana zıt “Neo – Osmanlı tezleri” ileri sürmesi ve özellikle ilk Körfez Savaşı esnasında ABD ile bütünleşme çabaları içinde olması, Türkiye’de artık hızlı biçimde örgütlenen Fethullah Gülen Hareketinin ABD’ye bağımlı biçimde gelişmesi, buna paralel olarak ayrılıkçı Kürt hareketi olan PKK’nın (Partiya Kerkaren Kürdistan = Kürdistan İşçi Partisi) geniş biçimde ABD’ye bağımlı uluslararası terörize bir örgütlenmeye evrilmesi, bizim bu görüşlerimizi güçlendiren örneklerdir.

  • Kuvayı milliye ruhuna nasıl döneceğiz?

Bugün, yani Milenyuma bir yıl kala, siyasi olarak yeniden Kuvayı Milliye ruhuna dönmek istersek, ilk olarak ekonomide de kalpaklı kalkınmaya adım atmalıyız, en azından bu bilinç içinde olmalıyız.

Bugün Sümerbank’ın Malki cinayetinin suç ortaklarından bazı Mafya babalarına yok pahasına satılmış olması, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT’ler) yani Atatürk döneminin yarattığı ekonomik değerlerin yağmalandığı bir ortamda, Atatürk’ün Ekonomi Devrimi’nin en az “laiklik” kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Devrimci düşünce bunu gerektiriyor.

Özelleştirme, sömürücü küreselleşmenin en önemli ekonomik ayağıdır ve Türkiye halkına ihanettir. Ancak NATO’cu bir laiklik şampiyonu olan birçok kesimin bu yağmaya ses çıkartmamasını da şiddetle eleştiriyorum. Tek başına laikliğin karın doyurmayacağına, tam tersine Antiemperyalizm temeline yerleşmiş ulusal ve bağımsız bir ülkeyi özleyen laikliğin çıkar yol olduğuna inanıyorum. Yoksa ABD Emperyalizmi güdümünde bir laiklik bana hiç heyecan vermiyor.

  • Kurtuluş Savaşı’nda ve daha sonra sözünü ettiğiniz ekonomi devriminde halkın topyekun desteği ve özverisinin sağlanması bilinç bir planlamanın sonucu mudur?

  • Ben endüstri mühendisiyim. Bu meslekte en çok ilgimi çeken dal, Sistem Analizi’dir. Kısaca, bu şudur: Bir organizasyon, oluşum, makine, inşaat, toplumsal gelişme, hatta insan anatomisinde, çeşitli parçaların ana bütüne ne derece bağımlı geliştiğini, ilerlediğini inceler ve süreci yaratır.. Bu yüzden Kurtuluş Savaşı’nı ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten idari ve yatırımcı devrimci bilincin, bilerek ya da bilmeyerek bir sistem analizi uygulaması gerçekleştirdiğini görüyorum.

Erzincan-Erzurum demiryolu açılırken, Karabük Demir Çelik’in temeli atılırken, aynı süreçte, hatta aynı anda, Latin Alfabesi’ne geçilme kararı alınırsa ve yine aynı anda Konservatuar’ın açılışı gerçekleştiriliyorsa, Kemalist devrimi yönetenlerin olaya sadece siyasal olarak bakmayıp, matematik bir zeka ile ekonomik kalkınmanın bağlı bulunduğu sosyal dinamikleri de harekete geçirdiklerini gösteriyor. Bu mantıkla halkın desteğini önemsediklerini ve gerekli motivasyonu sağladıklarına inanıyorum. Yoksa bir hafta içinde halkın alfabesini, tüm kılık kıyafetini değiştirmek mümkün mü?.. bunu Kemalist devrim başarıyor.

Bağımsızlık devrimine paralel bir ekonomik devrim var. Kurtuluş Savaşının bitmesinin ardından hemen 17 Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresi geliyor, ardından 8 ay sonra 29 Ekimde Cumhuriyet devrimi geliyor.

Yani sırasıyla.. Tam bağımsızlık.. Sonra iktisat (yani iktisadi yörüngenin tayini).. En sonra Cumhuriyet….

Bu demiryolları, Sümerbank’lar, Etibank’lar nasıl yapıldı? Buradaki kalkınmacı diyalektik ne?.. Neden Türk lirasının değeri, 1938’de 1 İngiliz Sterlini’ne eşit?

Mustafa kemal bağımsızlık savaşından sonra neden İngiltere’yi hiç ziyaret etmiyor, aksine Kral Edward onun ayağına geliyor?

Neden 15 yıl boyunca davet edildiği halde hiç bir Batı ülkesine gitmiyor?

Sonra ölümüne gelelim.. Cenazesinin taşındığı top arabasının arkasında Batı devletlerin başkanları, başbakanları, kralları, kortejler halinde geçiyorlar. Türkiye halkının ulusal kurtuluş hareketin gerçekleştirip sonra yarattığı cumhuriyet ekonomisi sonucunda Türkiye, 15 yıllık Atatürk döneminin sonunda küresel olarak saygın bir yere gelmiştir.

HEM MİSAKI MİLLİ, HEM MİSAKI İKTİSADİ

  • Kalpaklılar’ın bu ekonomik sisteminin ilkeleri ve ideolojik kaynağı nedir?.. Atatürk, liberal Fransız ve marksist Sovyet devrimlerinden nasıl etkilenmiştir?

  • Bu sistem, kesinkes Batı’nın sömürgeciliğine, kapitülasyonlara, Duyun-u Umumiye ve Emperyalizm ile işbirliği yapan kurumlara karşı, cumhuriyetin ilanından sonra ilk iş olarak, Bomonti Bira Fabrikasını millileştirdi. Bu sembolik olarak Emperyalizme bir önemli bir karşı çıkış idi. Ancak, altından kalkamayacağı alanlarda –Sandoz İlaç Sanayii gibi- yabancı sermayeyi ülkeye davet etti.

Kemalist ideoloji, Osmanlı’nın son dönemindeki 5 düşünce akımının içinden özenle seçilerek oluşturuldu. Bunlar, Osmanlıcılık, İslamcılık, Batıcılık, Türkçülük ve sol akımlardı..

Kemalistler, Batıcılığın pozitivist – gerçekçi çizgisi ile Türkçülüğün ulusalcı – Anadolucu çizgisini benimseyerek, bu akılları devrimci bir potada kaynaştırdılar. İttihat ve Terakki’den beri süregelen bu fikir akımlarının harmanlanması esnasında, ekonomide de Ziya Gökalp’ten beri ütopya olarak tartışılan, İttihatçı Kara Kemal tarafından icra edilen “Milli Ekonomi” düşüncesi parladı.

Lozan’da Murahhas Heyet’imizin, tersanelerin, fabrikaların, gümrüklerin Türk halkının malı olduğunda direnmesi, kapitülasyonların kaldırılması için mücadele etmesi, bu insanların kafalarında Batı’ya bağımlı olmayan, Batı’nın kölesi olmayı ret eden, bu yüzden ulusal ekonomi tasarlayan bir mantığın yer alması yüzündendi.. Bu yüzden Lozan’da hem Misakı Milli, hem Misakı İktisadi sonuna kadar sağlandı.

Atatürk, Fransız Devriminin iki çizgisinden de; yani devletçi – devrimci Jakobenler’den de, tamamen piyasacı – özgürlükçü liberallerden de etkilenmiştir.

Peki, komünistlerden, o zamanki tabiri le Bolşevikler’den etkilenmedi mi?

Özellikle Bolşevik Devrimi’nin plancı ve sanayileşmeci (sınıfçı değil) tutumundan büyük ölçüde etkilendi. Ama işçi sınıfı diktatoryası, mülkiyetin yok edilmesi gibi bir düşüncesi hiç olmadı. Şüphesiz ki, yeterli sayıda örgütlü işçinin ve sınıf bilincinin oluşmaması, Atatürk’ü mantıklı bir yere çekti ve sınıfların işbirliğini önerdi.

Matematik kitapları yazan Atatürk’ün devrimi bir matematik problemi olarak algıladığının belgesi, elde ne varsa denkleme katması ile bellidir. Denklemin sonucu “ulusal kalkınma” olacaktır. Ve bu sonuç, 15 yılda gerçekleşmiştir, ülke ekonomisi Take-off (kalkış) aşamasını başarıyla geçmiştir.

  • Kurtuluş Savaşı’nın hemen ertesinde İzmir’de İktisat Kongresi toplanıyor. Kongrenin amacı, ekonomi politikalarının benimsenmesi yanında, Emperyalistlerle siyasi ve ekonomik bir mesaj göndermeyi de içermiyor muydu?

  • Kongrenin tarihi, 17 Şubat 1923’tür.. Yani, Emperyalistlerin 9 Eylül’de İzmir’de denize dökülmesinden 5 ay sonra.. Dahası Cumhuriyetin ilanından 8 ay önce..

Bu tarihler önemlidir ve bize bir mesaj vermektedir.

Kongrenin anlamı şudur: Mustafa Kemal’in ifadesiyle, “Askeri bir zafer, iktisadi bir zaferle tamamlanmadıkça, siyasi bağımsızlığın yani Cumhuriyetin bir önemi kalmaz..”

Kongre toplanırken İstanbul işgal altındadır.. Padişah sarayındadır.. Osmanlı Devleti ayaktadır.. Kapitülasyonlar devrededir.. Lozan antlaşması daha imzalanmamıştır.. Bütün bu şartlara karşın kongre, Misak-ı İktisadi’yi, yani tam bağımsız bir ekonomiyi ilan etmiştir.

Burada özel sektör de olacak, tabii ki devlet de olacak deniyor. Ulusal bir karma ekonomi uygulanacağının ilk mesajı böylece dünyaya ilan ediliyor. Bu çözüm, Keynesçi ekonomi modelinin ilk uygulamalarından biri olarak tarihe geçmesin mi?..

ULUSAL EKONOMİ İÇİN SINIFLARIN İŞBİRLİĞİ

  • Kongrede işçi, çiftçi, tüccar, sanayici gurupları delegelerce temsil edilmiş ve kendi taleplerini dile getirmişlerdi. Kongrede nasıl bir sonuç ortaya çıktı?

  • Her şeyden önce bu dört sınıf yeni düzenle çıkarlarının çelişmediğini gördüler, bunun mesajını aldılar. Yeni ekonomiyi oluşturacak kadro bunlara, “Ulusal ekonomiyi oluşturmak için işbirliği yapmalısınız” önerisini getirdi.

Ulusal ekonomi kurulursa, çiftçi malını azınlık kapitalistlerine kaptırmayacak, işçi yabancı sömürüsünden, sanayici ise emperyalist şirketlere boyun eğmekten kurtulacak, tüccar da ulusal ekonomiden payını alacaktı.

Bu dönemde dört sınıfın işbirliği için koşullar hazırdı. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın sonunda tüm sosyal sınıfların mantıklı bir süre işbirliği yapıp, ulusal sermaye birikimini sağlamaları gerekiyordu. Bu sermaye ile kalkınma gerçekleşecek, daha sonra sınıf mücadelesi başlayabilecekti.

Sanayi birikimi olmadan, sermaye birikimi gerçekleşmeden, örgütlü işçi sınıfı olmadan, hemen başlayacak sınıf kavgasının anlamı yoktu. Kemalistler bu sebepten klasik komünist partilerinden ayrılıyorlar ve uzak duruyorlardı. Buna rağmen komünist partilerden kadro devşirmekten kaçınmadılar. Böylece Şevket Süreyya, Vedat Nedim Tör gibi komünistleri, KADRO dergisi çevresinde topladılar ve Kemalizm’in hizmetine sundular.

SAY MİSAKI MİLLİSİ (ULUSAL EMEK ANDI)

  • Atatürk’ün Ekonomi Devrimi’nin ilkelerinden biri, Say Misak-ı Millisi’dir. Bunu biraz açar mısınız?

  • Bu Ulusal Emek Andı’dır.. Emekçinin eşit işe, eşit ücret alması ilkesini getirir. Ulusal Emek Andı aslında, bütün ülke emekçi gibi kabul edilerek, sadece işçi değil, köylü, esnaf ve memurlarında emeklerinin karşılığını alabilmesi ve hiçbir zaman da sömürülmemesini hedefleyen bir ütopyadır.

Kemalist ekonominin Say Misakı Millisi, ulusal sermaye birikimine emeğiyle katkıda bulunan herkesin, o birikimden hem ücret hem hizmet olarak eşit pay almasıdır. Bu daha sonra yapılan sosyal devrimlerin ve soysal güvenlik kurumlarının temeli olmuştur.

1938’DEN SONRASI.. KİŞİLİKSİZ ÇİZGİ..

  • Kalpaklı kalkınmanın temel ilkeleri: Ulusallık, bağımsızlık, ulusal emek andı, devletçilik ve planlı kalkınma.. Devletçilikten ödün verilmesiyle diğer ilkeler de zaman içinde etkisizleşiyor. Devletçilikten neden vazgeçildi?

  • Özellikle İsmet İnönü büyük bir statükocu idi. İkinci Adam’ın kurtuluş savaşına İstanbul’dan çok geç katılmasını bir yana bırakarak, savaştaki hizmetleri, Lozan zaferi, İkinci dünya Savaşındaki tarafsız tutumu ve demokrasiye geçiş katkılarının da hakkını verdikten sonra ciddi bir şekilde İnönücü Tek Parti diktasındaki profilini eleştirmeliyiz. Atatürk’ten sonraki 12 yıllık İnönü dönemi, keskin statükocu, dar bakışlı, baskıcı, kesinlikle devrimci olmayan bir süreçtir.

Kültürde Latin ve Grek yapıtlarının topluma benimsetilmeye çalışıldığı, düşünsel boyuttaki Türkçü akımlardan veya marksist örgütlenmelere kadar her siyasi fikrin ezildiği, ekonomide liberal arayışların yoğunlaştığı, kalkınma yatırımlarının durduğu bu dönemde kişiliksiz bir ideoloji benimsenmiş, ancak baskıcı bir düzen kurulmuştur.

Bu düzene karşı başlayan sağ muhalefet, bu kişiliksiz çizgiyi 1950 seçimlerinde kolaylıkla alt etmiştir. Marshall yardımlarının ülkeleri ele geçirdiği, sağcı örgütlenmelerin ABD eliyle dayatıldığı bu yeni dönem, NATO’ya girilmesiyle, Kore’ye asker gönderilmesiyle de, devletçilikten de, cumhuriyet devrimlerinden de vazgeçilmesi sürecinin temelini atmıştır.

Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diyen vahşi kapitalizm öncüleri gündeme sağlam oturduktan sonra milli burjuvazinin 2.kuşak çocukları bir anda komprador burjuvazi oldular. Böylece Mütareke döneminin işbirlikçi burjuvazisi yeniden dirilmiş oldu. Türkiye’de günümüzdeki her sorunun kaynağı burada yatar. Sahne onlarındır..

MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM AŞAMASINDAYIZ

  • Hala, Milli Demokratik Devrim aşamasındayız, diyebilir miyiz?

  • Elbette!.. Milli Demokratik Devrim (MDD) Atatürk’ün ölümüyle eksik kalmıştır. 2000’li yıllarda ulusal bütünlüğü bozulan etnik terörle kan kaybeden, Emperyalizmin kıskacına giren Türkiye’nin yeniden anti-emperyalist bir yörüngeye kayarak hayatını idame ettirme ve kalkınma savaşına başlayacağına inanıyorum. Kitabım bu yolda yürüyecek olanlara rehber olsun.

  • Kitabınızın dünya ekonomik krizinin eşiğinde ve güney Kore Krizinin patladığı sırada çıkması bir rastlantı mı?

  • Kitabımı Atatürk Yılı olarak kutlanan 1981 yılında devlet memuru iken yazmaya başladım. Bu tarihten sonra siyasi fikirlerimden dolayı 3 kez Doğu Anadolu’ya sürüldüm, kitabı araştırarak yazmaya devam ettim. Ama bu tarihe kadar yayınlatamadım.

Türkiye bugün 1950’lerde seçtiği batı yanlısı kişiliksiz yolun sonunda, içerden ve dışarıdan parçalanma, bölünme, gerici siyasete ve etnik teröre teslim olma tehdidi altında. Ama bu ülke o ölçüde direnme, atılım, gelişme ve yükselme potansiyeline de sahiptir.

İşte Kalpaklı Kalkınma, Türkiye’ye kurtuluş savaşının kuvayı milliyeci direniş ruhunu anımsatarak yeniden kişilikli, direnişçi, kalkınmacı, üretimci bir ulus olma yolunu göstermekte.

Bugün, bu gidiş, bu sömürü, bu çöküş, bu gericilik, bu etnik terör tehdidi, bu aydın ihaneti, bu küresel Türkiye düşmanlığı yolumuza yeni bir Sevr çıkarırsa, hiç kuşkusuz 1920’lerin Kuvayı Milliye ruhu ile yanıt verilecektir.

(Not: 1999’da yayınlanan ve mesajı hiç eskimeyen bu söyleşimizi, 25 yıl sonra yeniden yayınlarken, arkadaşımız Meftun Hazırol’a bir kere daha teşekkür ederim.)

KALPAKLI KALKINMA” KİTABI İÇİN

AHMET TANER KIŞLALI’NIN GÖRÜŞLERİ…

Kalpaklı Kalkınma

Cumhuriyet, 22 Ocak 1999

Ne çabuk unutuyoruz!.. Şunun şurasında kaç yıl oldu ortalığın toz duman edildiğine.. Numaracı Cumhuriyetçilerin ve onların etkisindeki bir koronun gürültüsünden aklın sesinin duyulmadığına.. Şöyle diyordu bu koro:

.. Ulusal ekonomi dönemi bitmiştir. Devletçilik dönemi bitmiştir. Küreselleşme dışındaki ideolojiler bitmiştir. Altıok’un devletçilik okunu atamayanlar dinozordur..”

Prof.Chossudovsky’nin sözleri, daha birkaç hafta önce Cumhuriyet gazetesinde manşetti: “Ulusal ekonomiye dönüş”.. Kanadalı ünlü iktisatçı, Türkiye’ye şu tavsiyeyi yapıyordu:

– Öncelikle sanayiniz tamamıyla korumasız durumda. Ulusal ekonomiyi canlandırmak ve yerli üretimi teşvik etmek gerekli. Küreselleşmenin önüne geçmek gerekiyor..”

Şimdi bakıyorsunuz; Koç Grubu bile özelleştirme karşısında tek kişilik ordu gibi savaşan Prof.Mümtaz Soysal’ın yanında duruyor. Ve Radikal’deki köşesinde Prof.Mustafa Aysan, Atatürk’ün ekonomi siyasasını değerlendirdiği yazısını şöyle noktalıyor:

Ekonomi uygulamalarında da, O’na dönmenin tam zamanıdır!”

X X X

Yaşar Aksoy’un değerli incelemesi “tam zamanında” çıktı: “Atatürk’ün Ekonomi Devrimi – Kalpaklı Kalkınma.”

Aslında Atatürk’ün devriminin sadece Anadolu Aydınlanması’ndan ibaret olmadığı genellikle unutuluyor. Bir bütündü Kemalist devrim; toplumsal ve kültürel dönüşümden, demokrasiden ve ekonomik kalkınmadan oluşan bir sentezdi.

Ve devrimin “mucize”si, ekonomide de yaşandı!

Hem de dışa borçlanmadan; tam tersine Osmanlı’nın da borçları ödenerek.. İşçi, Batı’daki gibi kuşaklar boyu sömürülmeden; tam tersine, sosyal haklarını savaşmadan, kan dökmeden elde ederek.. Enflasyonist siyasalar sonucu kalkınmanın yükü halk kitlelerinin sırtına bindirilmeden..

Türk parasının değeri korunarak.. Fiyatlar yükselmeden..

Ve de Japonya ve Rusya ile birlikte, dünyada en hızlı sanayileşen üç ülkeden birisi olarak! (1929 -39 yılları arasında tüm dünyada sanayi üretim artışı yüzde 19, Türkiye’de ise yüzde 96)

X X X

Atatürk’ün haklılığını ve Kemalizmin evrenselliğini, yakın tarih kanıtladı.. Yaşadığımız tarih kanıtladı.

Eski Yugoslavya ve Güneydoğu’da yaşananlar, Atatürk’ün “ulus” ve ulusçuluk anlayışının doğruluğunu gösterdi. Leninizmin çöküşü, Atatürk’ün “demokrasi”yi devriminin sadece bir amacı değil, aynı zamanda bir aracı saymasının önemini ortaya koydu, İslam ülkelerinin durumu ve Türkiye’de şeriatçılığın tırmanması da, “laikliğin” çağdaşlaşmanın “olmazsa olmaz” koşulu olduğunun altını bir kez daha çizdi.

Ve şimdi yaşanan deneyimler; Kemalist “devletçilik” anlayışını, yeniden bizim ve dünyanın gündemine getirdi. Hani birçok yabancı uzmanın da “komünizm ile kapitalizm arasında üçüncü yol” olarak nitelendirdiği “Kemalist devletçiliği”..

Niçin?..

Tüm AB ülkelerinde işsizlik yükseldiği, İspanya’da ile yüzde 20’yi aştığı için.. Yugoslavya’daki iç savaş, etnik ayrılıklardan çok ekonomik çöküşün ürünü olduğu için.. Küreselleşme, dünyadaki varlıklı-yoksul dengesini daha da bozdu için. Sefaletle lüks arasındaki uçurumlar, toplumlarda suçluluğu ve huzursuzluğu, toplumlar arasında da savaşı daha çok artırdığı için..

Ve yoksulluk sınırının altındakilerin oranı, Tunus’ta ile yüzde 6 iken Türkiye’de yüzde 26’yı bulduğu için!

X X X

Eğer o Türkiye bugün bu noktadaysa.. Dünya bugün bu noktadaysa.. “Atatürk’ün Ekonomi Devrimi”ni yeni baştan gözden geçirmenin elbette ki tam zamanıdır.

Yaşar Aksoy’un incelemesi, bir süreci özlü bir biçimde gözler önüne seriyor: Kurtuluş Savaş ekonomisinden, İzmir İktisat Kongresi’ne.. Atatürk’ün ekonomi devriminden, Atatürkçü kalkınma modelinin yorumlarına..

Sivas Kongresi’nde Kara Vasıf Bey kürsüden şöyle haykırıyordu:

Bütün devletler bizi tam bağımsız bırakacaklarını söyleseler bile yine de desteksiz yapamayız. Dört yüz ile beşyüz milyon lira arasında borcumuz var. Bizim gelirimiz bunun faizine bile yetmez!”

Eğer son yarım yüzyılın tüm yanlışlıklarına, sapmalarına, aymazlıklarına ve hatta hıyanetlerine karşın.. Türkiye bugün oralardan yola çıkıp buralara ulaşmış ise bunu neye borçlu olduğumuzu unutmama, her şeyden önce kendi yararımızadır!

Bunları da sevebilirsiniz